Malazgirt ruhu!
SULTAN Alparslan, "Ben İslam için ölüme koşuyorum! Ya zafer kazanırız ya da Şehit olarak cennete gideriz" diyerek çıktı sefere. İlayi Kelimetullah gayesi ile zalimlere karşı yapılan bir savaştı Malazgirt savaşı.
Dört bir yanımızda devam eden savaşlar, içerden ve dışardan devam eden ihanetler, ekonominin saldırı altında olması ve daha da kötüsü bunu içerden besleyen sermaye sahibi ve siyasilerin varlığı ve bunlarla devam eden mücadeleyle, çetin bir süreçten geçiyoruz.
Yıllardır bu milletin mayasını bozmak, ruhuna yabancılaştırmak, dinine vatanına milletine ve geleneklerine yabancılaştırmak için her türlü asimilasyonu yaptılar. Kendi inancına kendi tarihine kendi milletine kendi kültürüne yabancı, hatta düşman bir kesimin varlığı da bu dayatmanın ürünüdür zaten. Ama hamdolsun gelinen noktada bunu genel olarak başaramadılar.
Malazgirt ruhunu taşıyan, Milli Mücadele dönemindeki gibi, bütün yoksulluk ve imkansızlığa rağmen "değmesin mabedime namahrem eli" diyebilen, 15 Temmuz gecesi, yedisinden yetmişine tankların önünde durabilen millet, hala bu ruhun ve misyonun sahibi olduğunu göstermiştir tüm dünyaya.
Batının bizi içerden fethetme ümidi; en son 15 Temmuz gecesi bu milletin halini gördüklerinde kırıldı diyebiliriz. Yetiştirdikleri hainlerle başaramadıkları işgali bizzat saldırarak yapmaya çabalıyorlar.
Amerika öncülüğündeki egemen dünya düzeni çatırdıyor... Eski düzenlerinin devamını sağlayarak yeni dünya düzenini inşa edebilmek için, dünyayı yangın yerine çeviren emperyalizmin patronu ABD, bu çatırdamayı en hızlı şekilde hissettiğinden olsa gerek pervasızca saldırıyor her tarafa.
İki kutuplu dünyanın bir ucunda Amerika varsa, diğer ucunda biz varız.
Türkiye son yıllarda yaptığı birçok hamleyle, emperyalist düzenin çarkları arasında ezilen dünyanın ümidi haline geldi. İçerdeki safranın temizlenmesi tamamlandığında, yani yatağına giren suyun önündeki engeller ortadan kalktığında hedefe varmak için gerekli olan tek şey, yeni bir sistem anlayışı olacaktır.
Son yüz yıl hakim olan egemen dünya sisteme eklemlenmiş bir düzen ile o sistemin dışına çıkmak, o sistemden kopmak ve ona rağmen bağımsız olmak mümkün değil.
Malazgirt Zaferinin yıldönümünde konuşan Başkan Erdoğan'ın;
"Bizim medeniyetimiz bir fetih medeniyetidir. En büyük fethimiz gönüllerin fethidir. Kaç asır geçerse geçsin varlığımız bu sayede devam ediyor. Malazgirt'te kazandığımız zafer bize Avrupa'nın ortalarına kadar giden yolu açmıştır. Bu yüzden Malazgirt, Mekke, Medine, Bursa, Edirne, İstanbul, tüm Balkanlar demektir. Malazgirt ruhunu unutursak ne öncemiz kalır, ne sonramız. Biz Malazgirt'te sadece bir zafer kazanmadık Malazgirt'te nasıl bir millet olduğumuzu cümle aleme ilan ettik. Dört bir yandan uğradığımız tüm saldırıların üstesinden aynı silahla galip geldik" sözünü,
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin;
"Bizans varsa, Malazgirt ruhu da vardır, hamdolsun ayaktadır. Vatanı ne pahasına olursa olsun koruyacağız. Taarruz ruhu ve tecrübesi Türk milletinin sinesinde hala kor gibi yanmakta, Malazgirt şuuru bayrak gibi dalgalanmaktadır" sözünü milletin ruhu haline getirebildiğimiz gün yapılan bütün saldırılar boşa çıkacaktır.
Eskilerin "hazır ol cenge istersen sulhu salah" sözünü sadece maddi hazırlık olarak değerlendirmek gibi bir hataya düşülmemeli. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun "Şartlar Türkiye'yi tarihi misyonunu üstlenmeye zorluyor" dediği günleri kaskatı vakıalarla yaşadığımız bu zamanda, o misyonu üstlenecek ruhi motivasyona bilgi ve alt yapıya ihtiyacımız var aslında. Ruh yerinde duruyor ama üzeri küllenirse ayağa kalkmak zor olacaktır. Devletin en tepesinde dile getirilen bu ruhu devlet kadrolarından başlayarak bütün bir millete şamil kılmak için gerekli adımlar atılmalı.
Malazgirt Zaferinin yıldönümünde, İlayi Kelimetullah yolunda Şehit olan, vatan için can vermeyi cana minnet bilerek yaşayan ecdada rahmet olsunu2026