Malayani Çağ
Modern çağ bir
anlamı ile “malayani çağ”dır dersek acaba abartı yapmış olur muyuz?
Maneviyattan,
marifetten, mü’tealden, maveradan kopan çağın insanı hızla malayaniye,
menhiyata, lağviyata, laubaliliğe, lehviyata laçkalaşmaya müşteri olmaktadır...
Çok renkli, çok sesli, çok hızlı bir dünyada
hırslar konuşuyor, hevalar yarışıyor, egolar savaşıyor... Hem de insana kendini
bile unutturacak kadar... Öyle ki anlamsızlık kabul gördü... Amaçsızlık revaçta...
Abesle iştigal insanoğlunun en yoğun meşguliyeti oluverdi...
Malayanileştikçe
mesuliyet bilinci köreldi... Medenileşmesi beklenen toplumlar modern bedevilik
ve barbarlıkların kurbanı olmaya başladı... Bilgi çağında insanın bitişine
tanıklık ediyoruz...
Malayani medeniyetler
manasızlıkta karar kıldı... Zamanla birçok menhiyat ve melanetin önü açıldı...
Evet, Allah’ı
unutmanın ve O’na uzak düşmenin ilk işareti; boş işler ve boş sözler değil
midir?
Belki de
Allah’ın bizden yüz çevirmesinin sebebi, boş işlere müptela olmamızdan
dolayıdır...
İnsanın anlam
arayışının önündekien ciddi engelin malayanilik olduğunu sanıyorum... Bugün
insanın özgül ağırlığı, saygınlığı, onuru hızla tükeniyorsa en büyük
arızalardan biri malayanileşmesi değil midir?
Şahsiyetimize yönelik sinsi virüs, Müslümanın
ömür törpüsü, kalbin ağır yükü; malayanilik... Kasveti, gafleti, cehaleti
derinleştiren, ruhu çürüten salgınmaraz...
Müslümanlığımızı gölgeleyen, güzelliğimizi
götüren bu hastalığı artık ciddiye almak durumundayız...
Malayaniliğin
bulaşmadığı ne kaldı ki?
Sanat, spor, siyaset, sosyal hayat, sanal
dünya, kültür, bilim, teknoloji, sokak, sahne, sinema, şiir, söz, sohbet… Malayaniliğin
sirayet etmediği bir alan gösterebilir misiniz?
Laçkalık, laubalilik, laytlık başını aldı gidiyor...
Liberal rüzgârlar her şeyi kutsaldan arındırıyor, gerçekleri göreceleştiriyor,
doğruları sulandırıyor, kavramların içini boşaltıyor...
İlkesiz siyaset, ahlaksız ticaret, ruhsuz
eğitim, kutsalsız kültür, ölçüsüz öğretiler nesilleri öğütüyor...
“Kültürel
zenginlik”, “ticari faaliyet”, “sosyalleşmek” gibi masum isteklere sığınarak
ciddi bir savrulmanın ve yozlaşmanın önü açılıyor...
Sanat adına saçmalıklar, gerçeği yansıtmayan
gevezelikler, saçma sapan yorumlar, ceviz kabuğunu doldurmayan gündemler,
şakalaşmak adına şaklabanlıklar, havanda su dövmeler, pervasız atıp tutmalar,
üst perdeden ahkâm kesmeler... Allah aşkına ne oluyoruz?
Bir filtreleme, bir denetim, bir disiplin, bir
duyarlılık gerekmiyor mu?
Bu
malayaniliklerle mi dünyayı mamur kılacağız? Medeniyetler inşa edeceğiz?
Vaktimiz
malayani işlerle ipotek altında... Ekranlara mahkûm mefluç iradeler... Egemen
kültürün tutsak kıldığı akıl... Kalpler hazların işgali altında... Ahiretimize
katkı sağlamayan işlerin istilası altında boşlukta bocalıyoruz...
Peki, kulluk bu mudur?
Malayanilikleri
terk etmeden kurtuluş mümkün müdür?
“Onlar
ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.”(Müminun,3)
“Kişinin
malayaniyi terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir”(Tirmizi, İbniMace)
Evet, sonsuz
kurtuluşa ermek için, erdemi korumak için, ebede yürüyebilmek için yaşamımızdan
ne gibi lüzumsuzlukları çıkarmamız gerektiğine karar vermeliyiz... Malayani
kategorisinde her ne varsa silmeliyiz...
Dünyayı cennete dönüştürmek ve cennetin
özellikleriyle dünyada bezenmek istiyorsak boş, lüzumsuz ve faydasız şeylerden
yüz çevirmeliyiz...
Ahlâk neyi
gerektirir?
Anlamsız söz ve
davranışları terk etmeyi...
Hülasa, iman
bizden ciddiyet ister... Sorumluluk yükler... Gerçeklerin sulandırılmasına,
müminlerin savrulmasına izin vermez… Doğrusu insan şuurunun ve zihin altının
çocuğudur. Yürek dünyası ciddi olmayanın dış dünyası çürük olur...
Herhangi bir
hakikate tekabül etmeyen her türlü söz ve davranış, söylem ve eylem, teorik ve
pratik bize ait olamaz...
İsrailoğullarının
en karakteristik, iflah olmaz özelliği dinde laubalilik değil miydi?
Yoksa bizler de
bugün Yahudileşme temayülüne mi maruz kaldık?
Zamane Nadr bin
Haris’lerinifsad projelerine karşı teyakkuz gerekiyor...
Şu fani dünyada
sayılı günlerimiz kaldı, şuursuz yaşamlara, bilinçsiz dünyalara “dur” diyebilmeliyiz artık...
Gerçekten
kimlerle ve nelerle hemhal oluyoruz? Heybemize ne yüklüyoruz?