Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.70
Gram Altın
2960.99
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Ocak 2019

Malatya’nın Nilüfer’i

Malatya’nın özverili bir öğretmeni var. Malatya’nın bir çiçeği var. Adı Nilüfer. Soyadı Aktaş Zontul.

Sen tut öğrencilerine de ki; “Canlarım yazarlarımıza mektup yazın. Onlar size yazacaklar.” Her bir yazara bir mektup gönder. Sonra yazarların gönderdiği mektuplara da ayrı birer özgün resim yaptır. 44 yazarın mektubu ile 44 çocuğun o mektuplara has çizdiği resimleri belediye ve birkaç okul işbirliği ile yayınlat…

Ve yazarların hepsini Malatya’da güzelce ağırla. Onları okullarda çocuklarla, gençlerle buluştur.

Bu çalışmada pek çok yazar arkadaşı da yakından görmüş oldum. Daha ziyade etkinlik kaçağı olduğum için bulabildiğim fırsatçıklarda bir kaçıyla kısmen derinleşme imkanı buldum. Etkinliklere karşı duyduğum; “insanı asıl etkisine alması gereken öz, bu çokluk ve hareket/kargaşa içinde kayboluyor mu?” endişesiyle beslenen bir terslik hissi vardır. Ya müessir, ya müesser olunabilen sükunetin asıl etkinlik olduğuna inanan yapım gereği olmalı. Hakikaten müteessir olmalıyım şartının cebimde tuttuğum ve yalnızca kendime salladığım bir mendil olmasıyla alakalı olmalı.

Çok samimi bulduğum bu çalışma; mektubun yazılabilen bir şey olduğu kadar, çizilebilen bir şey de olduğunu tekrar düşündürdü. Kartpostallar aklıma geldi. Böyle el emeği bir kartpostalı mektup olarak aldığımı hayal ettim. Nasıl seviniriz… Hele e mail veya mesaj devrinde yaşayan biri olarak, mektubun yeniden hatırlatılması bakımından ne değerli bir faaliyet olduğu kesin.

Yazar Nilüfer hanımın, başka kitapları yanında bir de Nenem Korkut adlı kitabı var. Muhtemelen o kitap farklı projelerle karşımıza çıkar. Çok umut verici. Hayret ve memnuniyetle karşıladığım ve bakalım karşımıza başka nasıl hallerde çıkacak dediğim bir fikir.

Malatya dost kaynıyor. Ne kadar aklı başında bir şehir. Okuyor. Düşünüyor. Yazıyor da…

Birlik Vakfı’nda bir sohbet gerçekleştiriyoruz. Müstesna bir dinleyici kitlesi. Hoş sohbet. Asıl Dert Asil Dert adlı kitaptan açıyoruz sohbeti. İnsanın asil bir derdi olursa, diğer dertlerinin pastel bir hüzünle ciğere çok işlemeden esip geçeceğine dair. Başkası ile dertlenmenin kendisini adeta dertsiz kılmak gibi bir şeye tekabül ettiğine dair.

Malatya insanında şefkat var. Sahip çıkma var. Böylesi bir sahip çıkmaya tanık olduğunuzda daha evvel yetimmişiz duygusunu yaşıyorsunuz adeta. Bundan böyle Malatya’da ne yetişir? Diye sorduklarında “İnsan!” diyeceğim sanırım. Kaysı’dan önce...

Böyle kimi şehirleri gördüğümde, devlet bu memleketin “Aşkınan çalışan yorulmaz.” coşkusunun önünü açarsa; bu ülkeyi kimse tutamaz, cümlesi akıyor içime. Dua ederek ve “Bu konuda ben nasıl bir çaba harcayabilirim?” Sorusunu zihnimde kapı kapı gezdirerek dinliyorum şehri. Memleketine yük olmadan memleketini uçuracak bütün insanlara fırsat verilmeli, o insanların yüklerine bir el atmalı… Devlet değil burada el uzatan, dikkatinizi çekerim. Halk el uzatıyor evvelinde devletine...”Tut ki seni kaldırayım, kalkındırayım!” potansiyeliyle... Sanat Sokağındaki Menengiç kahvesi de bunun şahidi...

Malatya’nın benim için asıl yanlarından biri de kadim dostum Emine ablamın bilgeliği. Tabii ki onu bir başka yazıya sığdırabilirim. Fakat insan görmek için yanına gittiğim, böyle insanlar var ve hep te olacaklar diye içimden sevinç sloganları atarak dinlediğim bir Anadolu bilgesidir o. Size anlattığımda siz de sevincinizden içinize ağlayacaksınız. Ve “dünya kötüye gidiyor, insanlar ne kadar kötü” diye diye ömür bitiren, etrafa olumsuzluk yayan, bir gün de durup da “en azından ben iyi olmaya bakayım” diye silkinmeyen tiplerden olmamak için ahdedeceksiniz.