Mahmut Balcı’ya
Gittin, ardından beyaz düşler bırakarak gittin.
İstanbul’u bıraktığın gibi gittin.
Bab-ı Ali’ye, Atikali’ye veda etmeden gittin.
İslam şairi Mehmet Akif gibi gittin.
Bir camii kürüsünde vaaz ederek gittin.
Dinini, yurdunu, milletini ve bütün bir neslin geleceğini savunarak gittin.
Vaktiyle bir şairden dinlediğim mısralar vardı.
Bu mısraları benden dinlemeden gittin.
“Aldırma kaldığıma tenhada böyle sessiz
Derdime vakıf olan Simurg bile çaresiz.”
Rabbinle sözleştiğimiz gün
İçimin bir yerinden gelirdi o his.
Gül ağlar, bülbül ağlar, kanat gererdi melekler
............
Buluştu yollarımız doksanlı yıllarda
Korudun bizi Şubat soğuklarından ve Yirmi Sekiz Şubatlarından
Sonra, sonra bir bahar muştusuyla çiçek açtık dört bir taraftan
Ve Haber geldi, Mahmut Balcı ayrılmış İstanbul’dan
Bu ilk ayrılış, mevsimsiz bıraktı ardındakileri
Bense güneye göç etmiş kırlangıçlar karargahındaydım
Saman kağıtlarından mektuplar yazardım sana
O mektupların birine cevap yazmış, gel diyordun Erzurum’a
Erzurum’da kar Urfa’da bahar vaktiydi
Ardına düştük, soğuk bir Erzurum sabahında
Karşıladın bizi o kuytucuk otogarda
Konuştuk Efsane Nehir Fırat’ı, Erzurum’u ve dostları
Günler bir nehir misali, İstanbul ve sahici acıları yaşadın bu anlamsız dünyada
Şimdi seni hatırlayıp sessizce ağlayanlar
Bilmezler mi kutlu bir buluşmadasın.