Mahir ustanın hemşire kızı
Cuma ezanına yakın bir saatte telefonum çaldı. Arayan, şubatın 18’nde (2020) yazdığım makalede kendisinden bahsettiğim Üsküdar’daki fırının sahibi Mahir Usta’dan başkası değildi. Mahir Usta’yla bir defa görüşmüş, ancak âdeta geçmişi uzun yıllara dayalı dostlar olarak ayrılmıştık. Daha önce kendisi hakkında kaleme aldıklarım üzerine aramış olan Mahir Usta, bugün de makaleyi okuyan değerli bir hocamızın fırını özel olarak ziyarete geldiğini haber vermek ve Cumamızı tebrik etmek için telefonumu çaldırmıştı.
Konuşurken, ziyarete gelen hocamızın, fırının camına yapıştırılmış olan “hemşire ve sağlık çalışanları için ekmek ücretsiz” yazısının fotoğrafını çektiğinden bahsetti. O sırada Mahir Usta, kızının da hemşire olduğunu, koronovirüse yakalandığını, Allah’ın izniyle şifa bulup hastaneden çıktığını, evinde iki hafta karantinada kalacağını ifade etti. Hatta, iyileşir iyileşmez de tekrar çalıştığı koronovirüs servisine dönüp arkadaşlarıyla mücadeleye devam edeceğini söylemeyi de ihmal etmedi.
Telefon görüşmesinden sonra, zorunlu ikamete mecbur kalan birisi olarak görüşmeyi evde oğluma bahsettiğimde, Mahir Usta ve kızı Sena hemşireyi yazmamı söylemesiyle bu yazı ortaya çıktı.
Sena Yıldırım hemşire, salgından önce İstanbul Göztepe’de özel bir hastanede Beyin ve Omurga Cerrahisi servisinde çalışan bir hemşireydi. Ancak salgının yayılmasıyla, o, sekiz arkadaşıyla birlikte (iki kat tahsis edilen) koronovirüs servisine kendi istekleriyle gönüllü olarak geçerler. Bu sırada anne babasıyla birlikte yaşayan Sena hemşire, tam yirmi gün evinden uzak gönüllü olarak sürekli hastane kalır. Son beş günde koronovirüse yakalanır, tedavi olarak üç hafta gidemediği evine (ana-babasına), uzun bir hasretten sonra hastanedeki tedavisi tamamlanarak kavuşur.
İyileşme ve karantinanın (on dört gün) tamamlanmasıyla Sena hemşire, telefonla görüşmemizde, arkadaşlarını yalnız bırakmayarak onlarla birlikte koronovirüs hastalarının bulunduğu serviste tekrar savaşmaya devam edeceğini heyecanla anlatmaktadır. Bunu söylerken de, Sena hemşire, ana-babadan ayrı, gece gündüz sürekli hastanede kalarak hem ruhen hem de bedenen çok yorulduğunu ve yıprandığını ilave etmektedir. Bir taraftan ülkemin eli öpülesi bu fedakâr, cefakâr, özverili ve yüce gönüllü savaşçılarını anlatırken aklıma, diğer taraftan ajansların İspanya’da huzurevinde çalışanların tümünün binayı ve bölümlerini terk ederek, orada bulunan yaşlıları ölüme terk ettiği haberleri gelmekte…
Koronovirüsle savaş, Türkiye’nin ve özellikle de İstanbul’un bütününde arkalıksız bir şekilde devam etmektedir. Bunlardan bir başka örnek ise, Cerrahpaşa Hastanesi’nin acilindeki kahraman, savaşçı sağlık çalışanlarıdır. Doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar, hatta güvenlik görevlileri, hepsinde cesaret ve fedakarlıkla birlikte, korku, endişe ve paniğin izlerini görmek mümkündür. Zira onlar, koronovirüs hastalarıyla yakın temas içindeler. Mesaileri bittiğinde onlardan bazısı, büyük bir korku içinde evlerine dönüp, meraklı bakışlarla kendilerini bekleyen altı aylık yeni doğmuş bebeklerini emzirmekte...
Acil servis doktorlarının bir kısmının, beraber kaldıkları yaşlı anne-babaları var. O doktorların içinde eşleri hamile olanlar bulunmakta… “Ya bulaştıysa, evdekilere de bulaştırırsam” korkusuyla eve gitmekteler. Sıcak yuvalarına ulaşanlar, aile fertlerine selam vermeden banyoya koşup, kıyafetlerini hemen yıkamaya atıp, direkt duşa girmekteler.
Acil güvenlikte, kimse isteyerek çalışmadığı için, buradaki cefakâr ve fedakâr olanlar, gönüllü olarak acil güvenlikte kaldıklarını ifade etmektedirler.
Hasılı bir savaşta, en önde olanların gazi veya şehit olma ihtimalleri gibi, sağlık çalışanlarımız da koronovirüsle mücadele eden imanlı ve vicdanlı savaşçılardır.
Son olarak Cerrahpaşa acilde çalışan bir doktorun şu anlattıkları gözleri yaşartmakta ve yüreklere dokunmaktadır: “Eve her gidip kapıyı açtığımda 14 yaşındaki oğlumun odasına gitmesini, ben temizlenene kadar dışarı çıkmamasını istiyorum. Ama her gün kapıyı aralayıp, ‘Anne bugün hasta kaybettin mi’ diye sorunca çok duygulanıyorum. Doktor olduğum için akrabalarım ve yakınlarım sürekli beni arayıp bilgi istiyor. Benim için endişeleniyorlar. Ancak ben onlara her şeyin daha iyi olacağını söylüyorum. Çünkü canla başla çalışıyoruz.” (Hürriyet-10 Nisan 2020)