Mağaradan dışarı çıkmak
Platon’un Devlet kitabında bir bölüm mağara metaforuna ayrılmıştır. Filozofların en temel problemi hakikattir. Aslında felsefe tartışmalarını sadeleştirerek bir kavramla özetlemek gerekse, şüphesiz hakikat kavramını öne çıkarırız. Platon’da mağara metaforunda hayal ve gerçeklik arasındaki durumu anlatmaya çalışmaktadır. Bu metaforda sırtları mağaranın duvarına dönük sıralanmış ve bağlanmış insanlar vardır. Bu insanlar ortada yanan ateşin duvara yansıyan gölgeyi görmektedirler.
Bu insanlar mağaradan dışarı hayat boyu çıkmadıkları taktirde, duvardaki gölgeleri yegane gerçeklik zannetmeye devam edeceklerdir. Bu insanlara başka bir gerçeklik olduğunu anlatmak oldukça zordur. Çünkü ufuklarının yegane sınırlarını belirleyen yer mağara ve ateşten yansıyan görüntülerdir. Öte yandan mağaradan dışarı çıkmayıp, hayatının sonuna doğru mağaradan çıkan insanın, dış dünyayı algılayamaması sorunu da devam edecektir büyük ihtimal. Zira “gölge”ler insanda bir itiyat kesbedecektir.
Hz. Peygamber’in (SAV) Aydınlanmasını bir mağarada yaşaması da kaderin garip bir cilvesi olsa gerektir. Hz. Peygamber mağaradan çıktığında, kendisine aşikar olan gerçeklikleri insanlarla paylaştığı zaman, onlar da bu gerçekliği kabul etmediler. Çünkü alışageldikleri ilişki biçimleri, yaşam tarzları, bilgileri, Platon’un mağarasındaki gölgeler gibiydi. Fakat onlar bunu anlayamıyorlardı. Bu sebeple Peygamberlerin görevi gerçekten zordur. Zira insanlığın içinde gerçekliğin farkında olan yalnız sizsiniz ve herkes gölgelerini gerçeklik zannediyor. Yani kişi zaten bir gölgeler âleminde yaşadığının farkında değil.
Hz. Muhammed’den sonra peygamber gelmeyecek. Fakat dünya hayatı devam ettiği sürece hayal ve gerçeklik arasındaki mücadele devam edecektir. Her dönemde “gölge”ler insan hayatındaki yerini koruyacak ve farklı biçimlerde tezahür edecek. Kitleler dünya hayatının büyüselliği ve oyunlardan çok etkilenirler. Hz. Musa (AS) zamanında sihirbazların sihirleri karşısında gerçekliğin ortaya çıkmasıyla bir farkındalık gelişmişti. O zamana kadar ise, sihirbazların yaptıklarının bir gerçeklik zannedilerek Firavn iktidarını ayakta tuttuğu anlaşılmaktadır.
Bugün bilgi, iletişim, medya üzerinden ortaya çıkan gölgeler, kitleler tarafından bir gerçeklik olarak algılanmaya devam ediyor. Dünya ölçeğinde inşa edilmeye çalışılan hayat, her şeyden önce insanı kuşatmamakta ve hakikate değmemektedir. İnsanın çevresi öyle sahteliklerle çevrilmiştir ki, kendisi ile buluşabilmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir. Bu durum, onu tabiattan uzaklaştırdığı gibi, medya üzerinden küresel politika yapıcılarının ya da dünya sisteminin emrine amade kılmaktadır.
Bu durum birkaç kavram ve pratik yaşam üzerinden örneklendirilebilir. Ekonomik anlamda geleceğini ipotek altına alarak borçlan(dır)ma ciddi anlamda derinleşmiştir. İnsanlar, yetmedikçe gelecek beş, on, onbeş, yirmi yıllarını borçlanarak ipotek altına almaktadırlar. Bunun nedeni de, kendilerine sürekli medyadan dikte edilen hayat tarzı ve dünya cenneti. Sistemin lordları, insanın başta kendisi olmak üzere tüm varlığını tüketmek üzere hareket ediyor. Böyle bir hayat algısının işleyişi ise, ancak onlara sunulan gölgelerin gerçeklik olduğu kabulüyle mümkün oluyor.
Peki bugün mağaranın dışına çıkmak nasıl mümkün olacaktır? Birincisi, insanın kendisi ve dünya üzerine yeniden ve ciddi düşünmesiyle. Oturup “Gidiş nereye?” sorusunu kendisine sorup cevap almasıyla. İkincisi, kendisi ve tabiatla yeniden buluşması gerekiyor. Tabiat artık insanın dolaysız ulaşabildiği bir şey değil. Buna insanın kendi tabiatı da dahil. Üçüncüsü de, etrafındaki her şeyi ve ilişki biçimlerini yeniden sorgulaması gerekiyor. Dördüncüsü de, tekeffül edemeyeceği bir hayat çağrısına asla olumlu yanıt vermeyecek.