Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
35.95
Gram Altın
3006.46
BIST 100
9464.41
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Haziran 2022

Madrid Zirvesi

Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra yapılan NATO liderler zirvesinin en önemlisi İspanya’nın başkenti Madrid’de yapılıyor. 28 Haziran’da İspanya Kralı’nın verdiği akşam yemeğiyle başlayan Zirve 3 gün sürecek.

Bu Zirveyi diğerlerinden önemli kılan, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgal etmesiyle değişen jeopolitik dengelerdir. Batılı ülkeler, Osmanlıdan beri batıya yüzünü dönmüş Türkiye’nin kıymetini tam olarak bilmedi.

Türkiye’nin batılılaşma sürecini derinlemesine inceleyemeyiz burada. Ancak batılılaşma tarihimizi ana hatlarıyla NATO öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırabiliriz. NATO öncesini 1774 Küçük kaynarca Antlaşması ile 1923 Lozan Antlaşması arasında geçen bütün olayları kast ediyoruz.

Dönemin güç odaklarına baktığımızda: Rusya, İngiltere, Fransa ve Avusturya’yı görürüz. Hepsinin ortak hedefi Osmanlı Cihan Devletini bölüp parçalamak ve kendi nüfuzlarını kurmaktır.

Örneğin Ruslar, Ortodoks ve Slavların korunmasını bahane ederek, egemenliğini Balkanlar’a yaymayı hedefliyordu. İngilizler, Hindistan yolunu koruma altına almanın peşindeydi. Fransızlar, ‘’Ortadoğu’daki’’ Hıristiyanları kullanarak Doğu Akdeniz üzerinde bir hâkimiyet kurmak istiyordu. Avusturyalılar, Bosna-Hersek’te bir set kurarak, Rusların Balkanlar’da genişlemesini engellemeye çalışıyordu.

Bütün bu tehditleri Osmanlı görüyor ve orduyu yenilemek istiyordu ama bunu yapacak yeni bir öğretim ve eğitim sistemine sahip değildi. Bu yüzden de Avrupa karşısında ordusu geri kalmıştı. III. Selim bu nedenle kapsamlı bir reform hareketine ihtiyaç duydu. Reformların temel amacı: Disiplinli bir ordu, sağlam bir maliye ve iyi yetişmiş kamu görevlilerine sahip olmaktı.

Fransa, ihtilal sonrasında kurduğu sisteme ‘’Yeni Düzen’’ adını vermişti. III. Selim de Islahat hareketine ‘’Nizamı Cedit’’ adını vermişti. Ayrıntılarına girmeden sadece şunu belirtmek isterim ki, o dönem için Islahat Hareketi, cesur bir adımdı ve etkisi en çok askeri alanda olmuştu.

NATO sonrası

İkinci Dünya Savaşından sonra, Sovyetler doğuda toprak, boğazlarda da üs kurmayı talep etmişti. Osmanlıdan beri yüzünü batıya çevirmiş olan devlet, güvenliği için NATO’yla bir güç dengesi kurdu. Bu kapsamda Batıyla daha yakın siyasal, ekonomik ve askeri bağlar kurma çabasında oldu.

Ancak gerek tarihsel süreç içinde gerekse bugün Türkiye’ye tehdit NATO’nun içinden gelmektedir. Buna rağmen ‘’NATO’nun içinde kalmak stratejik açıdan daha doğrudur. Zira NATO’nun içinde olduğumuz için veto hakkına sahibiz.

Nitekim Zirve’nin en önemli gündem maddelerinden biri ‘’NATO’nun açık kapı politikasının devamı’’ başlığı altında İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvuruları olacak. Zirve’ye İsveç Başbakanı ve Finlandiya Cumhurbaşkanı da davetli olarak katılacak.

Ancak bu iki ülke kendi güvenlikleri için NATO’ya üye olmak isterken, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden PKK ve YPG terör örgütlerinin faaliyetlerine topraklarında izin vermektedir. Dahası bu terör örgütleriyle etkin mücadele eden Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaktadır. Madrid Zirvesi’nde, Türkiye’nin güvenlik beklentileri karşılanmadığı sürece bu iki ülkeye veto kartını kullanması hem hakkıdır hem de doğru bir strateji olacaktır.