MADIMAK VE BAŞBAĞLAR KATLİAMLARI: "YAŞAMAK GÖREVDİR BU YANGIN YERİNDE/YAŞAMAK, İNSAN KALARAK"
2 Temmuz 1993 ve 5 Temmuz 1993tarihleri, bu coğrafyada yaşanan iki büyük insani facianın tarihleridir. Madımak ve Başbağlar katliamlar, bu coğrafyada kirli, karanlık ve kanlı kaos oyunlarıyla ve korku sarmalıyla topluma tahakküm etmek isteyen odakların insanlığa karşı işledikleri iki korkunç suç ve faciadır. Madımak ve Başbağlar katliamlarıyla yüzleşmeden ve bu katliamın arkasındaki gerçek failler ortaya çıkarılmadıkça, toplum olarak normalleşmemiz mümkün değildir. Madımak ve Başbağlar faciaları, yirmi sekiz yıl önce gerçekleşmiş ve geçmişte kalan katliamlar değildirler. Madımak ve Başbağlar katliamlarının acısı ilk günkü gibi taze olarakvicdanlarda hissedilmekte ve katliam faillerinin yaptıklarının yanına kar kalmaması konusunda sahici bir adalet talebi ve ihtiyacı bulunmaktadır.
2 Temmuz
1993 Tarihinde Sivas’taki Madımak Otel’inde ve dışında37 insan
yakılarak öldürüldü. 5 Temmuz 1993 Tarihinde Erzincan’ın Başbağlar köyünde 33
insan vahşi bir şekilde katledildi. Madımak’ta ve Başbağlar’da işbaşında olan
karanlık güçler, insanlık düşmanı barbarlardı. Madımak ve Başbağlar’da
hayatını kaybedenlerin ortak tarafı, masum sivil insanlar olmalarıdır. Madımak
ve Başbağlar katliamlarının faillerinin ortak noktası ise barbarlıkları ve vahşilikleridir. Madımak ve
Başbağlar katliamları, insan hayatına saygı duyan herkesin, barbarlığın güçlerine
karşı insanlık kimliği etrafında bir ittifak kurması gerektiğini öğretmektedir.
Coğrafyamızın mezhep, etnisite, ideoloji, din ve cinsiyet
üzerinden kamplaşmaya ihtiyacı bulunmamaktadır. Alevinin, Kürdün, kadının,
kısacası hiç kimsenin varlığı sorun değildir ve sorun olarak görülmemelidir. Coğrafyamızın büyük insanlık ittifakına ihtiyacı vardır.
Büyük insanlık ittifakını gerçekleştirmediğimiz sürece Başbağlar ve Madımak
gibi büyük insani faciaları, her an yaşama tehlikesiyle karşıkarşıya olacağız.
Madımak
ve Başbağlar katliamlarını gerçekleştiren odaklar, mezhep, din ve etnisite
üzerinden toplumsal kesimleri birbirine
düşman etmek suretiyle kendi iktidarlarını kurmanın hesaplarını yapmışlardır.
Toplumsal ve siyasal tarihimizin iktidar uğruna işlenen cinayetlerle,
katliamlarla ve çatışmalarla dolu olması utanç verici ağır bir tablo olarak
önümüzde durmaktadır. Mezhep, inanç, etnisite ve kültür aidiyetlerimizi barbar ve fanatik güçlerin iktidar
mücadelelerinde bir aparat olmaktan çıkarma şeklinde insani, ahlaki, sivil ve
demokratik bir sorumluluğumuz bulunmaktadır.
Madımak
ve Başbağlar katliamlarında zaman aşımı olamaz. Katliamların zaman aşımı olmaz.
Katliamlar, hiçbir şekilde unutulamazlar ve unutturulamazlar. Madımak ve
Başbağlar katliamlarının gerçek failleri ortaya çıkarılmalı, hukuk ve insanlık
önünde hesap vermelidirler. Madımak ve Başbağlar katliamlarıyla yüzleşmedikçe
ve hesaplaşmadıkça barışı, özgürlüğü, demokrasiyi, adaleti ve refahı
coğrafyamızda hakim kılmamız mümkün değildir. Mafyanın devlet ve topluma,
şiddetin siyasete egemen olmaması için Başbağlar ve Madımak katliamlarıyla
yüzleşmek lazımdır.
Madımak
ve Başbağlar katliamları, arka arkaya yapıldı. Dört gün içinde iki farklı
yerde arka arkaya toplam yetmiş insan öldürüldü. Madımak ve Başbağlar katliamlar,
katliamın, şiddetin ve vahşetin zaman ve mekan sınırlarının ötesinde sınırsız
bir şekilde işlenebileceğini göstermektedir. Başbağlar ve Madımak katliamları,
barış yerine çatışmanın, hürriyet yerine esaretin, adalet yerine zulmün, bilgi
yerine cehaletin, dayanışma yerine
düşmanlığın egemen olduğu karanlık uçurumlara yuvarlandığımızı gösteren büyük
facialardır. Madımak ve Başbağlar facialarını, akılla, sağduyuyla, düşünerek ve
ders alarak anmamız ve anlamamız gerekmektedir.
Madımak
ve Başbağlar katliamlarını yapan odaklar, bizi vahşi canavarlara
dönüştürerek birbirimizi vahşice
boğazlamamızı istemişlerdir. Madımak ve Başbağlar katliamları, 28 yıldır
yüreğimizde dinmeyen acılara rağmen en temel görevimizin insan olmak ve insan
kalmakta direnmek şeklind eşeklinde çetin bir meydan okumayla yüzyüze
bırakmaktadır. Alevisiyle, Sünnisiyle, Kürdüyle, Türküyle, köylüsüyle,
şehirlisiyle, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle kısacası hepimiz insanız
ve insan olarak yaşamak ve insan kalmaktan
daha önemli bir amacımız yoktur.
Ataol Behramoğlu, Madımak ve Başbağlar’dan sonra yangın yerine dönen coğrafyamızda
insan olmanın ve kalmanın en değerli
amaç olduğunu Bu Yangın Yerinde
isimli şiiriyle hepimize derinliğine
anlatmaktadır: “Yaşamak bu yangın yerinde/Her gün yeniden ölerek/Zalimin elinde
tutsak/Cahile kurban olarak/Yalanla kirli havada/Güçlükle soluk alarak/Savunmak
gerçeği, çoğu kez/Yalnızlığını bilerek/Korkağı, döneği, suskunu/Görüp de
öfkeyle dolarak/Toplanıyor ölü arkadaşlar/Her biri bir yerden gelerek/Kiminin
boynunda ilmeği/Kimi kanını silerek/Kucaklıyor beni Metin Altıok/"Aldırma"
diyor gülerek/"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde/Yaşamak, insan kalarak."