Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.01
Gram Altın
3002.59
BIST 100
9466.26
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Temmuz 2021

Madımak ve Başbağlar katliamları

"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde/ yaşamak, insan kalarak"

2 Temmuz 1993 ve 5 Temmuz 1993 tarihleri, bu coğrafyada yaşanan iki büyük insani facianın tarihleridir. Madımak ve Başbağlar katliamlar, bu coğrafyada kirli, karanlık ve kanlı kaos oyunlarıyla ve korku sarmalıyla topluma tahakküm etmek isteyen odakların insanlığa karşı işledikleri iki korkunç suç ve faciadır. Madımak ve Başbağlar katliamlarıyla yüzleşmeden ve bu katliamın arkasındaki gerçek failler ortaya çıkarılmadıkça, toplum olarak normalleşmemiz mümkün değildir. Madımak ve Başbağlar faciaları, 28 yıl önce gerçekleşmiş ve geçmişte kalan katliamlar değildirler. Madımak ve Başbağlar katliamlarının acısı ilk günkü gibi taze olarak vicdanlarda hissedilmekte ve katliam faillerinin yaptıklarının yanına kâr kalmaması konusunda sahici bir adalet talebi ve ihtiyacı bulunmaktadır.

2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’taki Madımak Otel’inde ve dışında 37 insan yakılarak öldürüldü. Hemen 3 gün sonra, 5 Temmuz 1993 tarihinde de Erzincan’ın Başbağlar köyünde 33 insan vahşi bir şekilde katledildi. Madımak’ta ve Başbağlar’da işbaşında olan karanlık güçler, insanlık düşmanı barbarlardı. Madımak ve Başbağlar’da hayatını kaybedenlerin ortak tarafı, masum sivil insanlar olmalarıdır. Madımak ve Başbağlar katliamlarının faillerinin ortak noktası ise barbarlıkları ve vahşilikleridir. Madımak ve Başbağlar katliamları, insan hayatına saygı duyan herkesin, barbarlığın güçlerine karşı insanlık kimliği etrafında bir ittifak kurması gerektiğini öğretmektedir. Coğrafyamızın mezhep, etnisite, ideoloji, din ve cinsiyet üzerinden kamplaşmaya ihtiyacı bulunmamaktadır. Alevinin, Kürdün, kadının, kısacası hiç kimsenin varlığı sorun değildir ve sorun olarak görülmemelidir. Coğrafyamızın büyük insanlık ittifakına ihtiyacı vardır. Büyük insanlık ittifakını gerçekleştirmediğimiz sürece Başbağlar ve Madımak gibi büyük insani faciaları, her an yaşama tehlikesiyle karşı karşıya olacağız.

Madımak ve Başbağlar katliamlarını gerçekleştiren odaklar, mezhep, din ve etnisite üzerinden toplumsal kesimleri birbirine düşman etmek suretiyle kendi iktidarlarını kurmanın hesaplarını yapmışlardır. Toplumsal ve siyasal tarihimizin iktidar uğruna işlenen cinayetlerle, katliamlarla ve çatışmalarla dolu olması, utanç verici ağır bir tablo olarak önümüzde durmaktadır. Mezhep, inanç, etnisite ve kültür aidiyetlerimizi barbar ve fanatik güçlerin iktidar mücadelelerinde bir aparat olmaktan çıkarma şeklinde insani, ahlaki, sivil ve demokratik bir sorumluluğumuz bulunmaktadır.

Madımak ve Başbağlar katliamlarında zaman aşımı olamaz. Katliamların zaman aşımı olmaz. Katliamlar, hiçbir şekilde unutulamazlar ve unutturulamazlar. Madımak ve Başbağlar katliamlarının gerçek failleri ortaya çıkarılmalı, hukuk ve insanlık önünde hesap vermelidirler. Madımak ve Başbağlar katliamlarıyla yüzleşmedikçe ve hesaplaşmadıkça, barışı, özgürlüğü, demokrasiyi, adaleti ve refahı coğrafyamızda hakim kılmamız mümkün değildir. Mafyanın devlet ve topluma, şiddetin siyasete egemen olmaması için Başbağlar ve Madımak katliamlarıyla yüzleşmek lazımdır.

Madımak ve Başbağlar katliamları, arka arkaya yapıldı. Dört gün içinde iki farklı yerde arka arkaya toplam 70 insan öldürüldü. Madımak ve Başbağlar katliamları, katliamın, şiddetin ve vahşetin zaman ve mekan sınırlarının ötesinde sınırsız bir şekilde işlenebileceğini göstermektedir. Başbağlar ve Madımak katliamları, barış yerine çatışmanın, hürriyet yerine esaretin, adalet yerine zulmün, bilgi yerine cehaletin, dayanışma yerine düşmanlığın egemen olduğu karanlık uçurumlara yuvarlandığımızı gösteren büyük facialardır. Madımak ve Başbağlar facialarını, akılla, sağduyuyla, düşünerek ve ders alarak anmamız ve anlamamız gerekmektedir.

Madımak ve Başbağlar katliamlarını yapan odaklar, bizi vahşi canavarlara dönüştürerek birbirimizi vahşice boğazlamamızı istemişlerdir. Madımak ve Başbağlar katliamları, 28 yıldır yüreğimizde dinmeyen acılara rağmen en temel görevimizin insan olmak ve insan kalmakta direnmek şeklinde şeklinde çetin bir meydan okumayla yüzyüze bırakmaktadır. Alevisiyle, Sünnisiyle, Kürdüyle, Türküyle, köylüsüyle, şehirlisiyle, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle kısacası hepimiz insanız ve insan olarak yaşamak ve insan kalmaktan daha önemli bir amacımız yoktur. Ataol Behramoğlu, Madımak ve Başbağlar’dan sonra yangın yerine dönen coğrafyamızda insan olmanın ve kalmanın en değerli amaç olduğunu Bu Yangın Yerinde isimli şiiriyle hepimize derinliğine anlatmaktadır: “Yaşamak bu yangın yerinde/ Her gün yeniden ölerek/ Zalimin elinde tutsak/ Cahile kurban olarak/ Yalanla kirli havada/ Güçlükle soluk alarak/ Savunmak gerçeği, çoğu kez/ Yalnızlığını bilerek/ Korkağı, döneği, suskunu/ Görüp de öfkeyle dolarak/ Toplanıyor ölü arkadaşlar/ Her biri bir yerden gelerek/ Kiminin boynunda ilmeği/ Kimi kanını silerek/ Kucaklıyor beni Metin Altıok/ "Aldırma" diyor gülerek/ "Yaşamak görevdir bu yangın yerinde/ Yaşamak, insan kalarak."