Madencilere Dua
Çocukluğumda yolumuz Maden ilçesinden geçerdi. Hurda otobüsümüzle bir dehlizi geçip vadiyi aşar gibiydik. Gökyüzünü kaplayan o dumanlı hava beni ürkütür, ürpertirdi. Nasıl oluyorsa şoför de o sıralarda İzzet Altınmeşe'nin söylediği türküyü dinletirdi yolculara: "Maden dağı dumandır / De loy loy de loy loy di gel yarim / Yolu dolam dolamdır / De loy loy de loy loy di gel yarim / Yarim gitti gelmediu2026" Bu hüzünlü türkü içime derinlemesine işlerdi. Büyüklerime sorardım. "Burası niçin böyle karanlık?" Cevap verirlerdi: "Çünkü burada maden çıkıyor, onun için havası sisliu2026" Ne zaman bir göçük haberi duysam, ne vakit maden işçilerimizi kaybettiğimizi işitsem o çocukluk yıllarıma uzanır hayalim. Madenlerin bulunduğu yerlerin havası hep böyle kasvetli, seması böyle hüzünlü ve gri renkli mi olur, bilmiyorum.
Günlerdir kor ateş yakıyor yüreklerimizi. Soma'daki yangın, vatan sathını kapladı. Çoluk çocuk genç yaşlı herkesin gözü kulağı orda. İyi haberler bekleniyor. Akan gözyaşları sel olup yurdu baştan sona yıkıyor. Feryatlar ta ciğerlerimize işliyor. İlhan Berk, "Öyle insanlar gördüm ki / Ölüm peşlerine düşmeye korkardı" diye başlar şiirine. Ve şöyle devam eder: "Ya kuyulara iniyorlar / Ya kuyulardan çıkıyorlardı / Kazmaları kürekleri lambalarıyla / Ya insanlar gibi toprağın üstünde / Ya köstebekler gibi toprağın altındaydılar."
Dünyanın en zor mesleklerinden birini yapıyor madenciler. Peki niçin onlara adanan, onlar için söylenen şiirlerin sayısı az. Allah'tan Orhan Veli "Kömür Karası" şiiriyle öncülük etmiş: "Güneşli bir günde, / Masmavi göreceğiz Karadeniz'i, / Balkaya'dan Kapuz'a kadar, / Karış karış biliriz biz bu şehri; / Ereğli Kömür İşletmesinin çiçekli bahçeleri / Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla; / Paydos saatlerinde yollara dökülen / Soluk benizli insanlarıyla. / Siyah akar Zonguldak'ın deresi; / Yüz karası değil, kömür karası; / Böyle kazanılır ekmek parası."
Necip Fazıl "Tabut" şiirinde insanoğlunu düşünmeye davet ediyor: "Tahtadan yapılmış bir uzun kutu; / Baş tarafı geniş, ayak ucu dar. / Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu / Yarın kendileri dolduracaklar." Soma'ya tabutlar taşınıyor. Yer altından bin bir güçlükle çıkarılan bedenler yıkanıp kefenlenip, namazları kılınıp yine tabutlarla mezarlığa götürülüyor, usulca yerin altına konuyorlar. Şiirin son kıtası bir müjdedir: "Ölenler yeniden doğarmış; gerçek! / Tabut değildir bu, bir tahta kundak. / Bu ağır hediye kime gidecek, / Çakılır çakılmaz üstüne kapak?"
İnsanoğlunun sonsuzluğa yürüyüşü farklı zaman ve mekanlarda oluyor. Kimi denizde vuslata eriyor cananına, kimi havada. Kimi oturduğu iskemlede ruhunu teslim ediyor, kimi yüzlerce metre yerin altında. Ama kaçış yok. Cahit Sıtkı "Otuz Beş Yaş" şiirinde bu hakikati ne güzel anlatıyor: "Neylersin ölüm herkesin başında. / Uyudun uyanamadın olacak. / Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? / Bir namazlık saltanatın olacak. / Taht misali o musalla taşında." Tarancı ölüm karşısında tedirgin. Ama Ziya Osman teslimiyet sahibi. Alıp verdiğimiz sayılı nefeslerin idrakinde şair. "Rabbim, Nihayet Sana" şiirinde ezelu00ee yürüyüşümüzü kabullenmiştir: "Rabbim, nihayet sana itaat edeceğizu2026 ? Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı, / Belki bir sabah vakti, belki gece yarısı, / Artık nefes almayı bırakıp gideceğizu2026" Ölüme tebessümle bakabilen Saba, kabrin arkasındaki hayattan ümitvardır: "En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz / Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğizu2026"
İyi şair Asaf Halet Çelebi'nin "He" şiirindeki bazı hisler, bir bakıma günümüze yansıyor: "Vurma kazmayı / Ferhaad / He'nin iki gözü iki çeşme / u00c2aahhh / dağın içinde ne var ki / Güm güm öter / Ya senin içinde ne var / Ferhaad / Ejderha bakışlı He'nin / İki gözü iki çeşme / Ve ayaklar altında yamyassı / Kasrında Şirin de böyle ağlıyor / Ferhaad".
22 yaşında hayata veda iyi şairlerimizden Rüştü Onur, Ereğli Kömür İşletmeleri'nde çalıştı. Her ne kadar Salah Birsel, "Bildiri" başlıklı şiirinde "İnanın sözüme şairler / Üçer beşer söneceğiz / Yirmi ikiye varmadan / Rüştü gibi öleceğiz" derse de Birsel uzun bir ömür sürdü. Rüştü Onur ise gencecik bir yaşta iken veremden hayata veda etti. Zonguldaklı diğer şair Muzaffer Tayyip Uslu'yu da Rüştü gibi genç yaşta veremden yitirdik. Kısa ömürler sürdü her iki şair de, ama güzel eserler bıraktılar. Muzaffer Tayyip'in "Kuş Misali" şiiri şu mısralarla başlar: "Derler ki insan oğlu / Uçan bir kuş misali / Bir bakarsın burda şimdi / Bir bakarsın öldü gittiu2026"
Acı insanı olgunlaştırmalı, keder erdemlere kavuşturmalıdır. Soma'daki büyük acı ve imtihanı millet olarak iyi vermeliyiz. İsyan değil tevekkül, slogan değil duau2026 İşçilerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Onların artık duaya ihtiyaçları var. Yahya Kemal'in mısralarıyla son verelim: "Ölüm asu00fbde bahar ülkesidir bir rinde; / Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter. / Ve serin serviler altında kalan kabrinde / Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter."