Macron Ne Yapmaya Çalışıyor?
Fransa başkanı Macron, geçmişte Rotschild ailesinin banka müdürü olan bir politikacı. Yani küresel baronların maaşlı, tasmalı elemanıdır. Macron’u genç yaşta devlet yönetimine sokan Jacques Attali ise Fransa’da Siyonist emeller taşıyan politik bir figür. Yani Macron’u piyasaya süren esas patron, esas oğlan, sütrenin gerisinde duran Attali. Macron’u Attali keşfediyor ve Fransa’da dönemin hükümetine tavsiye ediyor, daha doğrusu yerleştiriyor. Macron’un İslam düşmanlığının ve İslamofobia merakının nereden geldiğini anlamak için sanırım bu iki bilgi bile başlı başına yeterli.
Belli ki savaş ve kriz tüccarı baronlar Macron’u bugünler için yetiştirmişler, hazırlamışlar. Şimdi ise kirli bir maşa olarak kullanıyorlar. İşin hülasası Macron, esas oğlan değil. 19.yy’da İngiltere ile Fransa’yı savaştıran, Avrupa’yı kendi içinde birbirine düşüren savaş ve kaos tüccarı Siyonistler, şimdilerde Fransa üzerinden İslam dünyasına ve Türkiye’ye operasyon çekiyorlar. Rotschildlerin baş kuklası Macron, Hz. Peygamber’in karikatürlerini yayınlatmak tehdidi ile Türk ve İslam dünyasını karşısına alıyor. Bu anlamda Macron adeta Müslümanların sinir uçlarıyla oynuyor. Macron’un, sadece Fransa’daki Türk nüfusun 700 bin olduğunu bilmeyecek kadar cahil olduğunu zannetmiyoruz. İslamiyet’in Fransa’da ikinci din olduğunu da pek âlâ biliyordur. Macron Müslümanların sinirlerini bozarak özellikle ülkesindeki Müslüman toplulukların terörize olmalarını, sokağa çıkmalarını arzuluyor. Böylece Fransız istihbaratı devreye girecek ve Müslümanları zora sokacak terör eylemlerinde bulunacak. Bulunmadılar mı? Bulundular. Nitekim, çok geçmeden Fransa’nın Nice kentinde bir kiliseye saldırı düzenlendi. Kim olduğu tam olarak bilinmeyen bir meczup adeta Macron’un İslamofobik-faşist tarafını haklı çıkaracak bir eylemde bulundu. Fransa’daki Müslümanların çok uyanık ve dikkatli olmaları gerekir. İslam=Terör denklemini Avrupa Müslümanları üzerine atmak isteyen Macron, Fransa’da İslam algısını yıpratmak ve Müslümanları terörize etmek için, ırkçı, faşizan ve Avrupa merkezli bir anlayışla hareket ediyor. Belki de amaçları Avrupa’da aşırı sağı körükleyerek Müslümanlara hayat hakkı tanımamak. Şimdiden Avrupa’da çok sayıda cami ve dernek kapatılmış durumda. Tepkide de isyanda da ölçülü olmak gerek. Belli ki Azerbaycan ve Türkiye’nin restlerine karşılık Avrupa’daki Müslüman nüfus taciz edilecek!
Deprem İlahi İkaz mı? Doğal afet mi?
İzmir depreminde yüze yakın insanımız hayatını kaybetti, bine yakın insanımız yaralandı. Ölenlere Allah’tan rahmet diliyoruz. Geride kalanlara ise Allah sabır versin. Deprem bir tabii afet. Bu tabii afet geçmişte yaşandı, şimdi de yaşanıyor, belli ki gelecekte de yaşanacak. Deprem yaşlı yerkürenin kendisini yenilediği ve değişime kucak açtığı bir tabii eylem. İşin bilimsel tarafı yanında tabii ki bizim inancımıza göre kainattaki bütün hadiseleri var eden, yaratan bir Yüce Yaratıcı var. Ve tabii olarak her şeyin sahibi olan Allah’ın tasarrufunda olan bütün bu olaylar materyalist açıklamalarla geçiştirilecek cinsten olaylar değil. Ancak tabii afetleri de sadece ve sadece Allah’ın kullarını bir cezalandırması olarak görmek de yanlış. Mutlak olarak tam tersini de söyleyemeyiz. Zira Allah’ın hikmetinden sual olunmaz. Ama zina arttı, günah arş-ı alâya çıktı, Allah da o günahları kesbeden kullarına böyle bir ceza gönderdi demek de çok doğru değil. Yeryüzünde zulmün tavan yaptığı o kadar çok yer var ki, eğer Allah acele etseydi belki de yeryüzünde felakete düçar olmayan yer kalmazdı. Buradan hareketle İzmir’deki depremi de bu bakış açısıyla değerlendirmemek lazım. Deprem olacaktı, oldu. Yıkılan binalar ise muhtemel bir depremde yıkılmaya müsait şekilde yapılmıştı, yıkıldı. Yan yana duran iki apartmandan birisi yıkılıp diğeri dimdik ayakta duruyorsa ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır. Derler ya deprem öldürmez, bina öldürür. Eğer siz temeline hırsızlık koyduğunuz bir bina yaparsanız o çaldığınız malzeme yüzünden insanlar bir gün ölürler, deprem de sebebi olur.
Esasında bu binaların altında kalan canlardan başka yıkım altında olan başka şeyler var. Mesela insanlığımız, ahlakımız, dürüstlüğümüz, adaletimiz, basiretimiz kaldı o yıkılan binaların altında! Müteahhit çaldı, belediye izin verdi, kamu yetkilisi görmezden geldi… Hakkında yıkım emri olan binalarda halen binlerce insan oturuyor. Muhtemel bir depremde bu binalar da yıkılacak ve yüzlerce insan yine ölecek. Deprem yıkıntıları altında kalmış bireysel ve kamusal ahlakımızı ayağa kaldırmadığımız müddetçe bu devam edecek. Herkes kendi elleriyle işlediğinin bedelini öder. Her toplum kendi mezarını kendisi kazar. İzmir depreminde de olan budur. Onlarca insanın mezarını kazan sorumlular bir bir tespit edilip yargı önüne çıkarılmalıdır.