M. Akif ve Rıza Tevfik
Rıza Tevfik, sürgünde Beyrut’un Cünye kasabasında “Uçun Kuşlar” şiirini yazdı. Uçun kuşlar uçun doğduğum yere. Doğduğu kasaba da bugün Bulgaristan sınırları içiresinde olan Rumeli’nin Cisri kasabası idi. Babası burada kaymakamlık yapmıştı.
İlginçtir eskiler Anadolu topraklarına Rum diyarı, Trakya bölgesine de Rum-eli derlerdi. Sonra Anatolia-Anadolu ismi benimsenmiş oldu. Edirne bölgesine de Trakya-Marmara bölgesi denildi.
Rıza Tevfik’e dönelim. Kendisi baba cihetiyle Arnavut ana cihetiyle Çerkes olduğunu şu mısralarında açıklamıştır.
Babam Arnavut’tu, anam Çerkes
Bilmeyen varsa öğrensin herkes
Mehmed Akif Ersoy’un baba tarafı Aranavut’tu. Ama Akif, belki de Rıza Tevfik’in gençliğindeki haşarılığı, İttihatçılarla beraber iş tutması, Damat Ferit Hükümetinde Edirne mebusu olması ve en sonunda Osmanlı’nın sonunu hazırlayan Sevr anlaşmasını imzalayan heyetin içinde yer almasından ötürü ona dair hiçbir ifadesine rastlamadım. Rıza Tevfik ile Mehmed Akif ikisi beraber Servet-i Fünûn karşıtı İslamcı dergi olan Malumat dergisinde yazılar yazmıştır. Ama Feylesof Rıza’nın M. Akif’in çıkardığı Sebilürreşad dergisinde yazı yazdığına tesadüf etmedim.
Rıza Tevfik, Darülfünun’da felsefe profesörü olarak çalışırken M. Akif Baytar Mektebinde çalışıyordu. Rıza Tevfik, çocukluğunda Ermeni, Yahudi ve en sonunda Galatasaray lisesinde (Sultani) okumuştu. Ama onu muhalif yapan değer İttihatçılar’dan fiske yemişti. Rıza Tevfik, başını taştan taşa vurmuş en sonunda Bektaşiliğe intisap ederek nasip almış ve ‘baba’ olmuştur. 1957 yılında onun hakkında yazılan yazılarla bir derleme hazırlayan Hilmi Yücebaş, kitabın başında şöyle bir not düşürmüştür: “Feylesof, Rıza Tevfik her cephesinden başka bir nur fışkıran nadide bir pırlantaya benzemektedir. Hece vezniyle yazdığı koşma ve divanları birer şah eserdir.”
…
Hey Rıza secdeye baş koya da inle
Taşlar dile gelsin senin derdinle
Efsane söyleyim, ağla hem dinle
O şerefli mazi meğer masalmış…
M. Akif’in sürgünü Mısır’a idi. Rıza Tevfik’in de sürgünü Mısır’a idi. O zamanlar Mısır, Suriye ve Türkiye her ne kadar birer müstakil ülke olmuş olsalar ise buralardaki aydınların çoğu İstanbul merkezli aydınlardı. Hatta bunlara Balkan ülkelerini de eklemek lazımdır. Özellikle halkı Müslüman olan Arnavutluk, Bosna Hersek ve Kosova da Türkiye Cumhuriyeti kurulunca başta yüz ellilikler olmak üzere diğer muhalif cenah ve Osmanlı hanedanına kucak açmıştı.
M. Akif’in peşine hafiyeler takılmıştı. Yeni yönetim onun düşüncelerinden haz almıyordu. Rıza Tevfik de yeni yönetimle hiç anlaşamamıştı. İstanbul Darülfünun’da Hüseyin Daniş’in istifa etmesiyle o da istifa etmişti. Daha sonra Cenap Şehabettin de onlara destek için istifa etmişti. Rıza Tevfik, özellikle arkadaşı Ali Kemal’in linç edilmesi sonrası aynı akıbete uğramamak için 8 Kasım 1922’de bazı arkadaşlarıyla beraber Mısır’a gitti. Kahire’de karşılaştığı arkadaşı Emir Abdullah’ın davetine uyarak Ürdün’e gitti. Orada da Ürdün kralının tercümanı oldu.
M. Akif de kurtuluşuna gayret ettiği vatanında polisler tarafından taciz edilecek seviyede rahatsız edilmesi, işsiz bırakılması, emeklilik maaşının bile elinden alınması dolayısıyla Mısır’a gitmek zorunda kalmıştır. Daha önce 1923 yılında Mısır’a davet edilmişti. Abdülhamit Dönemi nazırlarından Said Halim Paşa’nın kardeşi Abbas Halim Paşa onun arkadaşı idi. Mısır’a Hilvan kasabasına yerleşmişti. Ama Akif hatıratında bu paşadan çok bahsetmez, çünkü ondan fazla bir talepte bulunmamıştır. Daha sonra Abdülvvehhab Azam’la tanışır. Kahire’de Aynışems üniversitesinde Türkçe dersleri verir.
Bu süreç zarfında M. Akif ile Rıza Tevfik’in yolu bir biriyle kesişti mi, bilemiyoruz. Ama Mehmet Akif Mısır’da davası uğruna dava arkadaşlarıyla buluşur, toplantılar yapar. Bu arkadaşları arasında Müslüman Kardeşlerin kurucusu Hasan El Benna da vardır.
Rıza Tevfik’in Mısır’dan sonra Ürdün’e, oradan da Lübnan’a geçmesi dolayısıyla pek bir arkadaş çevresi olmamıştır. Daha doğrusu içinde bulunduğu ortam daha seküler bir çevre idi. Yazdığı yazılar ve şiirler arasında hep bir memleket özlemi vardı. Sadece bir şiirinde Abdülhamit Han hakkında özür dileme ve samimi pişmanlık vardır.
……
“Pâdişah hem zâlim, hem deli “ dedik,
Ihtilâle kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik;
Çalıstık fitnenin intibahına.
Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz!
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz!
Sade deli değil, edepsizmişiz!
Tükürdük atalar kıblegâhına!
…
Akif ise Abdülhamit Han’a ters düştüğünden beri sürgüne gitmesine rağmen mücadelesini hakka adadığından dolayı ondan istimdad etmemiştir. Muhtemelen ulu hakan millî şairimizin kalbinde onarılmaz bir yara açmıştır. Bu yüzden Akif’in nazarındaki “Yıldız’daki Baykuş” görüşü devam etmiştir.
Ve bizlerin gözünde efsane olan bu ikiliye dair bir buruk temaşa kalmıştır.
Rıza Tevfik, Osmanlı Bakiyyesinin pür-perişan halini Abdülhamit’in yokluğuna bağlar. Akif ise bu tarumar halimizi kişiler üstü bir duruş ile Allah’a (haşa) isyan edercesine bir sitemle belirtir.
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
Yandık diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Son olarak Rıza Tevfik Beyrut’ta, Cünye sahilinde İstanbul’dan gelip giden gemileri görerek şu şiiri yazmıştır.
“Uçun kuşlar uçun! Doğduğum yere;
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.
Ormanlar koynunda, bir serin dere,
Dikenler içinde sarı gül vardır.
….”
M. Akif ise bugün İsrail işgali altında olan Hayfa limanında Çanakkale zaferini öğrenir. Ve Çanakkale Şehitlerine adlı şiiri yazar.
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Sonra… Hem Mehmed Akif hem de Rıza Tevfik, ölümlerine yakın İstanbul’a dönmüşlerdir. M. Akif hakkında bir yakalama-tutuklama kararı yoktur. Rıza Tevfik’in ise Yüz ellilikler lisesinden dolayı yakalama kararı vardır. Bu karar kaldırılınca Rıza Tevfik yurda döner.