Lütfen mesaj yazmayın şeyhimiz istiharede
Bu sözü yıllar önce Hacı Bayram Camii doğusunda garip gurebanın dostu Dr. Emin Acar’ın mekanına uğrarken duymuştum. Taşradan Ankara’ya her zaman gidemiyordum. Ankara’ya gittiğim zaman da farklı dostları ziyaret etme ve onlarla hasbıhal etme düşüncem vardı. Bu şehrin edebî mahfillerinden siyasî mahfillere hatta hemşeri derneklerine kadar pek çok dost edinmiştim. Buralardaki gönül gönül erbabları ile sohbetim daha doğrusu hasbihalim bana gerçek bir Ankara havası tattırmıştı.
Dr. Emin Acar’ın yeri de Ankara’nın böyle bir mahfiliindeydi. Buraya siyaset, edebiyat, tasavvuf erbabının yanı sıra mülkiyeli ve tıbbiyelilerin de uğrak yeriydi. Ama bunlara ev sahipliği yapan önceleri Dr. Emin Acar’ın hastası daha sonra müridi olan kişilerdi. Bazı mekanların velileri ve delileri farkedilmez. Bu mekan da adeta öyleydi. Önceleri ruh ve sinir sağlığı bozulmuş onca insanı tedavi ettirmişti hocamız. Bu insanlar tedavi olduktan sonra da hocanın müridleri olmuştu. Çünkü Emin Hoca, Hacı Bayram Veli Hazretlerinden günümüze kadar devam eden Bayramiyye tarikatının son şeyhiydi. Artık ondan sonra silsile devam eder mi bilmem. Güncel bir deyim var ya “Ben bu adamın hastasıyım.” Emin Acar hocanın müridleri için de söylese yeridir.
Şimdi gelelim hoca ve hastalarına...Bunlar ruh sağlığı bozulmadan önce her biri kendi alanında önemli iş ya da devlet görevlerinde bulunan insanlardı. Kaderin bir cilvesi olsa gerek çağın modern hastalığı olan ruh ve sinir hastalığına yakalandılar. Hızlı yaşanan ve çabuk ölünen bir vaktin kıymetini çoğumuz unutmuş gidiyoruz. Onların hastalığı ve onları Dr. Emin Acar’ın yanına getiren iradeden sual olunmaz ama yorum yapılabilir.
Bu mekan özellikle Cumartesi günleri yolda geçen herkesin uğradığı, çorbasını içtiği bir yerdi. Bu mekana vardığımda niyetim çorba içmek değildi. Üstadı görmekti. Urfa’dan kıymetli bir dostumun selamını götürecektim. Sen, demişti bu dostum. Devam etmişti konuşmasına. “Onu gördüğünde bütün bu arayışların sona erecek. Dr. Emin Acar’ın mekanına vardığında orada hiçlik, terkedilmiş, yalnızlık duygusu çeken onlarca insanı bulabilirsin. Genci, yaşlısı, avukatı, doktoru...Bir çok meslek erbabı orada.” Demişti.
Kıymetli dostum, bunları anlattığında o kadar heyecana gelmişti ve o kadar kendineden emindi ki anlatamam. Kendi kendime “Beni bulan buluyor Allah’ım.” demiştim.
Ankara’ya varmıştım karşı bir kış sabahında. İstikamet Hacı Bayram Veli, demiştim. Orada öğle namazını kılıp üstada varmaktı amacım. Ankara’ya geşdiğimde her zaman Rasim Abi’yi (Özdenören) görmek nasibimizde olmuyor. Fırsat bulursam oraya da uğrayacaktım.
Dr. Emin Acar, Ruh ve Sinir Hastalıkları Mütehasısı yazılı tabelanın önünde durmuştum. Tabela, eski zamanlardan kalma idi. Doktorumuz hastlarla uğraşmaktan onu yenileyememişti. Ama bina bir restore geçirmişti. Galiba Ankara Büyükşehir Belediyesi Eski Ankara Evlerini Restore Projesi çerçevesinde burayı da yenilemişti.
Selam ve kelamdan sonra üstadı görmeye geldim, diye kapıda bekleyenlere dileğimi ilettim. Üstadımız, istirahat ediyorlar. Siz, buyrun çorbanızı ve çayınızı için efendim deyip muayene önündeki oturakları işaret etti. Oturaklarda yer yoktu. Urfa’dan geldiğimi duyan müridlerden biri bana yerini verdi. Çorba geldi, çay geldi. Evvela taam sonra kelama başladım. Kapıdaki zat muhtemelen üstadın vekiliydi. Ona Urfa’dan geldiğimi, dostu falanca zatın selamını getirdim desem de vekil oralı olmadı. Bunun üstüne telefonu elime aldım. Urfa’ki dostumu arayacaktim ki vekilden garip bir ses işittim.
“Lütfen mesaj yazmayınız, üstadımız istiharede”