Lümpenleşmek
Yeni
zamanlarda, yeni nesiller için salgın ve yaygın tehlikelerden biri de
lümpenleşme musibeti diyebiliriz…
Yeryüzüne
hükmeden şer odaklarının sanıyorum hedefledikleri insan profili, lümpenleşmeye
açık ve alışık insan modeli… Güdülmeye
hazır, sömürülmeye müsait, silik ve sinik insan tipi… Artık lümpenlik bir
davranış biçimi olmaktan öte bir yaşam biçimine, hayat tarzına dönüşmüş
durumda…
Lümpenleşmenin
döl yatağı Liberalizmdir dersek sanıyorum gerçek dışı bir ifade kullanmış
sayılmayız… Ayrıca kapitalist sistemler geldiğimiz aşamada sistematik olarak
lümpenleşmeyi daha da derinleştiriyor…
Özgürleşme yanılsaması ile lümpenleşme
yükselişte… Toplumsal sorumluluk bilinci ve örgütlülük ruhu zayıfladıkça,
bireyselleşme, bencilleşme, duyarsızlaşma ve değersizleşme ile çözülme ve
çürüme süreçleri hız kazanıyor…
Ürkütücü lümpenlik halleri hayatı ve
hakikati sulandırıyor, önü alınmaz savrulmalara yol açıyor…
Azgın bir lümpen azınlık, suskun ve bezgin
çoğunluğun geleceğini karartıyor… Toplumsal bağların zayıfladığı, mesuliyet
duygusunun örselendiği, kültürel bir battallaşmaya maruz kaldığımız şu
zamanlarda lümpenlik virüsü oldukça bulaşıcı ve bozucu…
Modern
musibetlerden biri de lümpenleşme dedik… Birçok kötülüğün ve körelmenin
mütemmim cüzü lümpenleşmektir dersek çokta yanlış olmaz sanırım…
Aslında
lümpenleşme bir sonuçtur… Neyin sonucu? Nesli ve ekini ifsad etmeyi yaşam
felsefesi edinmiş malum mihrak ve odakların ürünü… Bu bağlamda lümpen sermeye,
lümpen siyasal, lümpen medya, lümpen burjuva işbirliği halindedir…
Homoekonomikus,
homopolitikus dolaylı olarak bu amaca hizmet ederler…
Genellemeden
yana değilim ancak görünen o ki bizim mahalle içinde en ciddi risklerden biri “”lümpen
müslümanlık” diyebileceğimiz bir zemine kayış görünüyor… Aidiyet ve
mesuliyetten kopan insanımızın hangi limanlara demir atacaklarını kestiremez
oluyoruz…
Lümpenliğe
Marksist literatürde farklı anlamlar yüklense de, sosyolojik olarak sınıflı
toplumun bir sonucu olarak algılansa da sahaya baktığımızda ilkesiz, seviyesiz,
görgüsüz, kuralsız bir kuşakla karşı karşıyayız… Hatta kuralsızlığı kural
edinmiş, keyifliği ilke bilmiş bir durum söz konusu… Dahası insanlaşmayı
donduran, durduran, dumura uğratan durumlar gözler önünde…
Muhakeme,
muhalefet, mücadele bilinci körelmiş aylak, avare, yabani, bedevi bir toplumsal
bir zemine sürükleniyoruz…
Toplumuna, kültürüne, inancına yabancı, buna
rağmen burnundan kıl aldırmayan, bilgiçlikten ödün vermeyen aykırı tipler
piyasayı tutuyor…
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan…
Üretmeden tüketen… Kendi çıkarı için her şeyi mubah gören… Olduğundan daha
fazla görülmek isteyen… İnancı, ideolojisi ve ideali olmayan… Güç kimdeyse
ondan yana tavır koyan…
Bilumum
kaypak, kaba, katı, kuralsız karakterleri kapsıyor…
Küreselleşme
açılımları, popülizmde bu değirmene su taşıyor…
Statüko
ve emrindeki sermaye, siyasal, sanat, sanal, sinema bu sefalete katkı sunmuyor
mu, ne dersiniz?
Hülasa,
helalin gözetilmediği, Allah’ın emir ve yasaklarının hiçe sayıldığı hayatların
sonu, hiçleşmek ve lümpenleşmekten başka ne olabilir ki?
Takva
tükendikçe pejmürde kalabalıklar, pespaye tipler yapacağını yapacaktır…
Aslında
bu konu sadece bu günün meselesi değildir… İnsanlık tarihi boyunca, seçkinci
egemenler, nesilleri lümpenleştirmeyi kendi iktidarlarının bekası için zorunlu
görmüşlerdir…
Sanıyorum
şu ayet bu gerçekliğe işaret ediyor:
“ (Firavun)
Böylece kendi kavmini küçümseyip hafife aldı (onları basit ve haysiyetsiz ayak
takımı saydı). Buna rağmen yine onlar kendisine (hürmet ve) itaatini (
arttırdı). Gerçekten onlar fasık (duyarsız, davasız ve bayağı insanlardan
oluşan) bir kavim olmuşlardı. (Çünkü Firavun kendilerini hakir gördükçe, ona
daha çok yanaşmışlardı).” ( Zuhruf, 54)