Lübnan ve ülkemizle iftihar etmek
Lübnan’ın başkenti Beyrut Limanı'nda, 4 Ağustos'ta şiddetli bir patlama oldu ve 171 kişi hayatını kaybetti. Hala kayıp durumundaki kişilerin sayısı ise 30-40 olarak bildiriliyor.
Yaralılardan 120'sinin yoğun bakımdaki tedavilerinin sürüyor
ve 1500 civarında da özel tedavi isteyen yaralı mevcut.
Beyrut, Hiroşima ve Nagazaki’den sonra kül edilen üçüncü
şehir oldu. Onu lanetli eller yaktı.
Daha bir yıl olmadı, Lübnan’da idik. Dostlarla gezdik. Huzur
ülkesi gibi görünüyordu ama sanki bir kıvılcımla patlayacak gibi de esrarlı bir
sessizlik de vardı.
Lübnan uzun yıllar Osmanlı’nın hâkimiyetinde kaldı.
Lübnan’da binden fazla eserimiz var. Beyrut tren garında hala bizim
lokomotifler, bizim vagonlar, bıraktığımız yerde öylece bekliyorlar. Oradayken
aralarına girdik, resimler çektirdik.
Beyrut’ta şu anki Lübnan başbakanlık binası, bizim
yaptığımız, bırakıp da geldiğimiz askeri kışlamızdı.
Beyrut’u gezerken mihmandarımız her mahallede bize bilgi veriyordu: “Burası Şii, şurası Marunî, ilerde görünen
Arap Sünni, yanda Alevi yerleşim bölgeleri.” Yani her etnik veya mezhep
grubu sınırlarını ayırmış. Lübnan’da 18 ayrı mezhep ve din varmış.
Lübnan'da 1975 yılında başlayıp on beş yıl boyunca devam
eden ve 150 binden fazla kişinin ölümüne yol açan iç, savaşın acı izleri ve
yıkıcı etkisi halen devam ediyordu.
Lübnanlılar hala savaşın bugüne ulaşan siyasi, ekonomik ve
sosyal etkileriyle mücadele içindeydiler.
İç savaşın başlama sebebi de ilginçti: Beyrut'taki Aziz
Marunî Kilisesi önünde 13 Nisan 1975'te Filistinli mültecileri Tel ez-Zater
Kampı'na taşıyan otobüs güzergâhındaki yolun engellendiğini görüyor. Mahalle
içine yönelince burada Hristiyan Falanjist milisler tarafından düzenlenen
silahlı saldırıya uğruyor. Kadınlar ve çocukların da aralarında bulunduğu 27
Filistinlinin hayatını kaybetmesi, iç savaşı başlatıyor.
İşte şimdi de Lübnan korkunç patlamanın yıkıcı etkileri ile
mücadele ediyor. Fransa dâhil pek çok ülke oraya “nasıl buradan menfaat devşirebilirim?” diye giderken Türkiye “nasıl yardım edebilirim, yaraları nasıl
sarabilirim?” düşüncesi ve gayreti ile orda. Bir yandan uçaklar dolusu
yardım götürürken diğer yandan ekiplerimiz yaraları sarmak için çırpınıyorlar.
İskenderun ve Mersin limanları da anında Beyrut Limanı’nın
eksikliğini gidermek için ayarlandı.
Sayın Cumhurbaşkanımız dünkü konuşmasında bu durumu şu
sözleriyle ifade etti:
“Hepsi dost ve kardeş Lübnan’a destek için yapılıyor. Orayı sömürmek,
felaketten nemalanmak için kesinlikle değil.
Birileri gibi bizim derdimiz fotoğraf çektirmek, kameralar karşısında
şov yapmak değil. Ezeli ve ebedi kardeşliğimizin gereği olarak biz Lübnan'dayız.
Giden arkadaşlarımız, Macron'un yaptıklarını değil tam aksine insanlığımızın
gereğini yerine getirdik. Macron filan bunların derdi tekrar sömürgeci yapıyı
ayağa kaldırmak. Bizim öyle bir derdimiz yok. Biz insani ve İslami görevimizi
yerine getirdik, getiriyoruz.”
Türkiye’miz seninle, idarecilerinle iftihar ediyoruz.