Lozan'da dans!
İngiliz gazeteci Grace Ellison, bizim “Milli Mücadele-Milli Mücahede”mizin akabinde deniz yoluyla Yunanistan üzerinden İzmir’e gelir. İzmir yeni kurtulmuştur. Ege bölgesini kısmen trenle, kısmen diğer vasıtalarla kat ederek 1922 güzünde Ankara’ya ulaşır. Lozan Anlaşması henüz imzalanmamıştır. Başbakan Rauf Bey’dir. Ankara’da takriben 4-5 ay kalır.
Ankara’dan ayrıldıktan sonra, meşakkatli bir at arabası, “yaylı” yolculuğu ile Bilecik üzerinden Bursa’ya ulaşır. Mudanya’dan deniz yolu ile İstanbul’a ve oradan Lozan’a gider. Lozan’daki murahhas heyetimizle görüşmeleri olur ve İngiltere’ye döner ve seyahatini yazar.
Uzun yıllar sonra kitabı
yayınlayan Milliyet, seyahatin 1924’te olduğunu not etmişse de, seyahat
1922’nin ikinci yarısı ile 1923’ün ilk yarısında gerçekleşmiş olmalıdır. Zira
Lozan Anlaşması tarihi 24 Temmuz 1923’tür.
Şimdi sizi Ellison’ın
satırları ile baş başa bırakıyorum.
— İstanbul’un her köşesindeki
bar ve meyhaneleri Türklere biz öğrettik.
Bereket Ankara Hükümeti, Ankara’yı içki içilmeyen bir yer yaptı.(Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk
çıkardığı kanun, men-i müskirat yani ‘içki
yasağı’ kanunudur. Bizim laikçileri halâ üzen bu kanundan Ellison övgüyle
bahsetmektedir).
— Bizim erkekler İstanbul’da
Türk kadınlarıyla buluşamazlar. Zira onlar annelerinden ayrılmazlar.
— Türklerin affedilmez suçu “İstanbul”dur.
— İngiltere yalnız bir
propagandadan anlar; Kılıç!
— Mustafa Kemal Paşa, Kur’an’a dayalı yönetim kurmaktadır. (Ellison’a İzmir-Ankara rotasında refakat
eden yol arkadaşının o günlerde (1922) kanaati budur).
— Bütün Müslümanların gözü Türkiye’dedir.
— Türkler, İngiltere
aleyhinde pek kötü duygularla doluydular.
— Avrupalılaşmış Türk, o mükemmel Türk değildir.
— Amerikalı muhatabı İngiliz Ellison’a
diyor ki, “Yunanlıları desteksiz
bırakmanız için başka bir açıklama şekli yoktur, sizin istihbaratınız çok kötü
çalışıyor.”
— Türklerin elbiseleri o
kadar yamalı ki elbiseleri adeta yamadan ibaret...
— Türkler sürekli “Biz kendi kendimize yeteriz” diyorlar.
— Mustafa Kemal Paşa “Yunanlıları
kovalarken kan dökümü ve yıkımı önlemek için geciktik” diyor.
— Mustafa Kemal, Ellison’a “Biz Sultanı, daha çok özgürlük temini
adına uzaklaştırdık” diyor.
— Türk kocalar, eş seçiminde
annelerinin tecrübelerine güvenirler, akıllı bir yöntemdir, İngilizlere
hatırlatırım.
— Harem Türkler tarafından bulunmamıştır, Bizans
bakiyesidir.
— Başbakan Rauf, 40
yaşlarında kelimenin tam anlamıyla bir centilmen... İngiltere’ye sevgisini,
eğitimini onlara borçlu olduğunu hiç saklamıyor. (Rauf Bey, emperyalistlerin Osmanlı topraklarında her istedikleri yeri
işgal etmelerine imkân sağlayan Mondros muahedesini imzalayan kişidir. Ellison’un
notlarına göre, bu anlaşmayı imzaladığı Agamemnon’un güvertesinde etrafında
bulunan Türk subaylarına; ”Bu şartları kabul ediyoruz, çünkü Büyük İngiliz Ulusu’nun ve onun müttefiklerinin
sözlerini tutacaklarına inanıyoruz, öyle değil mi arkadaşlar?” deyince subaylar
hep bir ağızdan “evet” karşılığını vermişlerdir.)
— Ellison’a
göre Mustafa Kemal ve Rauf bey gibi, Fethi bey de İngiltere’nin hayranlarından...
— Çarşaf, milliyetçiliğin, (direnişin) sembolü
sayılmaktadır.
— Türk kadınları kendi
mallarını kendileri yönetmekte, kendi işleriyle ilgili kağıtları imzalamakta,
mahkemelerde tanık olarak dinlenmekte ve kendi davalarını mahkemeye
götürebilmektedirler; bizde böyle değil. (Ellison
1922 yılında bu satırlar yazdığında henüz
hiç bir devrim yapılmış değildi).
— Milletler Cemiyetinde
Doktor Nansen, Yunanlıların ıstıraplarını anlatan konferanslar vermektedir. Türklerin acılarını kim anlatacaktır?
— Ankara’daki
Türk üst sınıfın kadınları Fransızcayı
Türkçe’den daha iyi konuşuyorlar.
— Hamdullah Suphi Bey,
Yunanlılara karşı Mustafa Kemal gibi yumuşak davranmıyor
— Doğu’nun siyah servilerini,
beyaz minarelerini, parlak güneşini, göz alıcı gurubunu içimde bütün canlılığı
ile duyuyorum.
— Mustafa Kemal Paşa’ya Papa’nın
Ayasofya’nın Hristiyanlara geri verilmesi isteğini ilettim. “Ayasofya’yı bir cami olarak korumak
Katolik kilisesinin gerçekten haysiyetini incitiyorsa, onu ya bir müzeye
çevireceğiz, ya da tamamen kapatacağız” cevabını aldım.
— Görüştüğüm Yunanlı esirler, Türk ordusu ile
savaşlarında kendilerine yardım
etmedikleri ve arkadan vurdukları için İngiltere’ye acı suçlamalarda
bulunuyorlardı.
— ABD, Türkleri ortadan kaldırmak için harcadığı çabayı, kara sinek
ve böcekleri ortadan kaldırmak için harcasaydı, doğa daha yaşanacak bir yer
olurdu.
— İslamiyet’e inanmak Türkleri, daima gönüllerde yaşayacak mükemmel bir
ırk haline getirmiştir.
— Ben herkesin şeriat kanunlarından niçin bu kadar
korktuklarını bir türlü anlayamadım. Yanımdaki kişiye bütün saygımla Sir Wiliam Tyrell’e atfedilen şu sözü
tekrarladım. “Amerikan adaletine bağlanmaktansa
Türk Mahkemelerine kendimi teslim edebilirim!”
— Bursa’daki
hastanenin, Yunanlıların kurbanı
zavallı kadınlarla dolu olduğunu unutmamalıyım. Yunanlı baltalar, kadınların yüz,
kalça, sırt ve bacaklarında müthiş yaralar açmış, bu yaraları tedavi etmek
imkanı bulunmadığından kurtlanmışlardı. Oysa Türkler, Yunan esirlere çok iyi
davranmışlardı.
— Lozan’da komisyonun genç
üyeleri ara sıra dansa gidiyorlar. Dansı çok ciddiye alan Hüseyin Cahit “ayaklarımızı ısıtıyoruz” diyor. Ben de
“Türklerin ayakları soğuk değil ki siz sadece dans edebildiğinizi göstermek için dans ediyorsunuz” diyorum.( Lozan Anlaşmasının yapıldığı oteli 2017
yılında yakinen gördüm. Bırakın ayakların üşümesini aradan 94 yıl geçmesine
rağmen halâ İsviçre’nin en lüks otellerindendi).
— Yunanlılar, Bursa’da, içindeki mahpuslarla birlikte bir hapishaneyi
ateşe vermişler, ölünceye kadar onların çığlıklarını dinlemişler.
— Türkler, Hristiyanlar
tarafından aldatılmış, incitilmiş, kötüye kullanılmıştır.
— Hangi millet, müttefiklere Türkler
kadar meydan okumuştur.
— Bizim “Yeni Bizans” gibi budalaca hayallerimiz vardı.
— Türkiye ölmemişti. Büyük Medeniyeti’nin (Ellison, İslam
Medeniyetini kastediyor) küllerinden yeniden
doğmuştu.
— Barış için dindarca umutlarını gördüğüm insanlara
teşekkürlerimi gönderiyorum.
Ellison’ın şahit olduğu “1922 Ankara’sı”ndan kısa süre sonra
eser kalmayacaktır.
Lozan’ın dans ezikleri ile kadınları Türkçeden
daha iyi Fransızca konuşanlar, “Ankara’nın
esas sahipleri”ni tasfiye edecek, Milli Mücadeleden ve tarihlerden
kazıyacaklardır.