Lobilerin demokrasisi
Tek kutuplu dünya projesinin sahibi ABD, kuralsız dövüş senaryosu ile insanlığı kriz ve bunalımlara sürüklüyor. İnsanlık, Trump’ın evanjelist melanetlerinden kurtulmak için çözüm arıyorlar.
Trump, saldırmadan önce rakibini, aslında kendisinin sahip olduğu diktatör, anti demokrat, insanlık düşmanı gibi sıfatlarla yaftalıyor. Saldırılarına zemin hazırlamak için ise, her türlü provakasyonu meşru görüyor. Filistin, Suriye, Irak, Libya’da yaptıkları yetmiyormuş gibi şimdi de umman körfezinde iki japon tankerine saldırı düzenleyerek İran’ı sözüm ona baskı altına almaya çalıştı.
Türkiye, sözü müttefikinden çektiğini kimseden çekmedi. 15 Temmuz FETÖ darbesinden, PKK terör örgütüne yardıma kadar, ajan Brunson’un faaliyetlerinden, S400-F35 krizine kadar birçok konuda, önce saldırıyor, sonra da işi yumuşatmak adına koparabildiği tavizi kopartıyor.
İstanbul seçimlerini ise, demokrasi, özgürlük ve insan hakları söylemleri arasına sıkıştırdıkları, kirli paralarla, mevcut iktidarı zayıflatmak, istediklerini daha rahat elde etmek için bir araç olarak görüyorlar. Bu yüzden ABD ve AB menşeli lobiler CHP adayına kaynak yağdırıyor.
Bize ihraç etmek istediği demokrasinin güçlülerin yönetimi olduğu, siyaset bilimi kitaplarında yazıyor. ABD’de seçimlerde siyasetin belirleyicisi lobilerdir. Başkan adaylarının kampanyalarına verdikleri destek karşılığında kazançlarını arttırırlar. Trump’ın seçim kampanyasına sadece Ermeni, Rum, Yahudi lobileri, silah, ilaç, gıda, bilişim, teknoloji lobileri yardım etmedi. En büyük düşmanları Rus lobisi de Trump için yatırım yaptı. ABD savcıları şimdi Rusya’nın ABD seçimlerindeki etkisini araştırıyorlar. Trump ise, kendisini iktidara getiren Evanjelistler dahil tüm lobilerin isteklerini insanlığı, hak, hukuk ve adalet duygularını yok etme uğruna yerine getirmeye çalışıyor. Filistin ve Kudüs’te böyle olduğu gibi, Türkiye’ye karşı takınılan ikircikli tavırda bu lobilerin eseri.
ABD’nin, Avrasya’da uyguladığı kural tanımaz çıkarcılık politikası karşısında ülkeler önlemlerini alma yoluna gidiyor. Bişkek’te yapılan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı Şangay İşbirliği Teşkilatı toplantısında Nükleer silahların önlenmesi anlaşmasını tek taraflı olarak rafa kaldıran ABD’nin dünyayı ateşe sürüklediği teyit edildi. Ülkelerin kendilerini korumak için alacakları füzeleri ABD dışından da alabilmelerinin en tabii hakları olduğu vurgulandı. S400’le ilgili baskıya maruz kalan Hindistan, ABD’ye 28 malda ek vergi koydu. Çin devlet başkanının ABD’nin insanlığı tehdit ettiği NATO’ya karşı yeni bir silahlı birlik kurma teklifini Putin hararetle destekledi.
Japonya’da devam eden G20 zirvesinde ise batının İslam ülkelerini uzak tutmak istediği nükleer enerjiden faydalanmanın zorunlu olduğu vurgusu yapıldı. Türkiye S400’ler konusunda olduğu gibi Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin ilk ünitesini devreye alarak 2023'ten itibaren nükleer enerjiyi birincil enerji arzına dahil etme konusunda güçlü bir iradeye sahip.
İstanbul seçimleri propaganda kampanyasında her ne kadar Erdoğan geri planda dursa da, Türkiye’nin güvenlik, (S400, terör örgütleriyle mücadele) ve enerji (nükleer enerji, Akdeniz’de enerji paylaşımı, Musul-Kerkük, terör koridoru) meselelerinde milli ve yerli politika uygulayan Erdoğan’ın elinin zayıflatılıp zayıflatılmaması zaviyesinden bakılıyor. Bu yüzden CHP adayının seçim kampanyası için açtığı hesaba iç ve dış çıkar çevrelerinden, lobilerden para yağıyor. Bu yüzden CHP adayı, meşruluğu tartışılabilecek mal varlığını kamuoyundan kaçırmak için mahkeme kararıyla yapılacak haberlere tedbir kararı koyduruyor. Seçimleri CHP’nin adayının kazanması durumunda, demokrasi, insan hakları, özgürlükler mavallarıyla Türkiye’nin ekonomik ve siyasi yapısına batı eksenli ABD hücumu şiddetlenerek devam edecektir. İstanbullunun Yıldırım’dan yana tavır koyması, S400, konusunda da, nükleer enerji konusunda da, Kıbrıs ve Akdeniz konusunda da ellerini ovuşturan batı bloğuna darbe vurulacaktır. Vesselam….