Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Haziran 2023

​Liyakat ve ehliyet!

Bir arkadaş, “Şu yalakalık meselesine niçin bu kadar takılıyorsun?”

diye sorduktan sonra, cevap vermemi beklemeden şöyle devam etmişti:

“Ben karşı tarafa yalakalık yaptığımda ona moral vermiş oluyorum. Bu bir fayda. E, benim de işim çözülüyor icabında, bu da diğer fayda. Meseleye bu açıdan bakmanda fayda var!”

Haydaaa!

Görüyor musunuz şu bakış açısını!

E, şimdi…

Diyelim ki ben bir konuda yanlış yapıyorum.

Sen de bunu görüyorsun.

Bana “dost” isen, beni ikaz etmen gerekmez mi?

Her sözüme, her yaptığıma doğru diyorsan sen nasıl “dost” oluyorsun?

Arkadaşım bu konuda da farklı düşünüyor:

“İnsanların ikazlardan dolayı düzeldiğini hiç görmedim. Aksine, seninle ilişkisi bozuluyor. Artı morali bozuluyor. Bu ikisinden ne gibi bir fayda çıkar ki?”

Yok.

Ben meseleye böyle bakanlara lâf anlatamam.

Bazı gençler görüyorum.

Onlar “güç, mevki” sahiplerine yalakalık yapma ihtiyacını hissetmiyorlar.

Doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten de hiç çekinmiyorlar.

Başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğü de pek umurlarında olmuyor.

Bu gençlere baktığımda, kendilerini çok iyi yetiştirdiklerini görüyorum.

“Altın bilezik nasılsa kolumda” duruşları var.

Dünyanın her yerinde “ders verebilecek” evsaftaki bir profesörün birilerinin gözüne girmek gibi bir derdi olabilir mi?

Kimileri koltuktan güç alır, kimileri de koltuğa güç verir.

Mesele, koltuktan güç almaktan çok, koltuğa güç verecek olanları görebilme ve onları tercih edebilme meselesi.

Kimileri bir kabın içine girer ve o kaptan yer.

Kimileri de, oraya değer katar, ufuk açar.

Gizli işsiz nedir bilir misiniz?

“İşten ayrılmasının herhangi bir üretim eksikliğine yol açmadığı kişi.”

Mesleğinin gerektirdiği vasıflara sahip olanlar, bulundukları yere katkılarda bulunurlar.

Onların eksiklikleri mutlaka hissedilir.

Altının değerini sarraf anlar.

Elindeki altın ise, mutlaka kıymetini bilen bulunur.

Tenekeyi altın olarak yutturmaya çalışırsan, bu net bir şekilde görülür.

İnsan, kendisini yeterli görmezse…

Kendisine saygısında sıkıntılar varsa…

Çareyi “göze girmek” için bir şeyler yapmakta arar.

Ne bileyim; birilerinin dedikodusunu yaparak ayak kaydırmaya çalışır, aşırı övgülerle puan toplamaya çalışır…

“Sadakatinin” altını çizmek için uğraşır.

Böyle insanlar için, sadece dünyevi menfaatlerini maksimize etmek önemlidir.

Bunu bulunduğu yerde görüyorsa, oranın düdüğünü çalar.

Yok, bir başka yer kendisine daha fazla “dünyevi menfaat” sağlayacaksa oraya geçer.

Kafasında kuyrukları birbirlerine değmeyen kırk tilki dolaştırır.

Böyle insanlara, kendisi gibi düşünenler “göstermelik” olarak itibar ederler.

Onlar da, dünyevi menfaatleri kesildiğinde, selam sabahı keserler.

“Ye kürküm ye” dünyası işte!..

İnsanlar zaman içinde “rol tutsağı” haline geliyorlar.

Müdür Ali misin, Ali misin?

Unvan gittiğinde, bunalıma girer misin?

Neyi ne kadar dert ediyorsan, ona o kadar bağlısın demektir.

Aşırısı “bağımlılık” hali.

Madem ki bizim için neyin hayırlı olduğuna, neyin hayırlı olmadığına biz karar veremiyoruz…

Madem ki bunu bilemiyoruz, makamlara mevkilere o kadar bağlanmak niçin?

Her milletvekili aday adaylığı döneminde bize de gelirler.

Bir yandan diğer aday adaylarından bazılarını kötüler, diğer yandan da kendilerini “bulunmaz hint kumaşı” olarak tanıtırlar.

Bizim toplumda, “Şu arkadaş benden çok daha liyakatli. Bu işi benden çok daha iyi yapar ve benden çok daha faydalı olur!” diyerek geri çekilen pek yoktur.

Rahmetli Enver Baytan Hoca, kendisine seçilebileceği yerden milletvekili adaylığı teklif edildiğinde, “Ben bu işin hakkını veremem ama şöyle bir genç var. MaşaAllah çok gayretli. Onun bu işin hakkını verebileceğine kefilim” demiş…

Ve o gencin yolunu açmış.

Rahmetli Enver Baytan Hoca’nın yolunun açılmasına vesile olduğu o kıymetli şahıs da şimdi merhum.

Kim ne kaybetti?

Rahmetli Enver Baytan Hoca milletvekili olmadı diye ne kaybetti?

İlim yolundaki gayretleri ve nice talebenin yetişmesine vesile olması…

Ne kadar güzel değil mi?

Bunlar kolay işler değil.

Nefse ağır gelir.

Aşırı hevesler insanoğlunun kalbini karartır.

“Aklımı kullanıyorum” derken, yanlış işlere bulaşır.

Çok arzu ettiği halde bir makama ulaşamadığında da, sürekli olarak kötülemeye başlar.

Kendisine saygısını kaybetmemiş ve dünyayı kalbine yerleştirmemiş olan kişilerin dertleri çok daha az olur.

Allah Dostu demiş ya;

“Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur.”

İnsanoğlu kalbini bozmazsa…

Nefsinin kölesi olmazsa…

Ona buna “şirinlik” yapmaya çalışmaz.

Rabbim, bizi böyle insanlarla karşılaştırsın.