Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2959.83
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Ekim 2022

Liderler kozlarını paylaşsın

Meclis’in açılmasıyla birlikte siyasetin de hareketlendiği o olağan günleri yaşıyoruz.

Her hafta düzenlenen grup toplantıları ile seçime doğru giderken birbirlerine karşı daha da sertleşen siyasiler, vatandaşın gönlünü alabilmek için söylem merkezli bir politikaya girdiler bile...

Çeşitli uzmanlarla anlaşarak seçim ve söylem politikası belirlense de son karar vatandaşın memnuniyetine veya ikna edilmesine göre verilir.

Hiçbir reel durumu dışlamayan ve sonuna kadar pragmatist olan vatandaşımız olduğu gerçeğini kabul edince analizleri yapmak daha kolay oluyor.

İdeolojik söylemler, inanç ve düşünce değerlemeleri yaparak vatandaşı olmadık yere koymamak gerekiyor.

Toplumun sorunlarıyla dertlenenlerin çok küçük bir azınlık olduğu, çoğunluğun ise kendi derdine düştüğü bir dünyada yaşıyoruz.

Zengin olmanın tek kabul gören hedef olduğu, bırakın öteki dünyayı bu dünyadaki ahlâkın bile neredeyse yozlaşmaya kurban gittiği hengâmeli yıllardayız.

Eskiden gelen bu kara veba artarak devam etti.

Bundan sonra emin olun daha da artacak.

Ama bunun artmasında yatan en büyük neden; hedeflerin doğru tahkim edilememiş olması gerçeğinde yatıyor.

İster inanın ister inanmayan devletin, toplumun, ailenin, bireyin hedefleri çok ama çok farklı...

Biri yatarak para kazanmak ister, biri makam ister, biri zengin olup sefasını sürmek ister, biri şöhret ister, ötekinin tek derdi çocuğudur falan filan...

İsteroğlu ister yani...

Bitmez!

Bu kadar dünyalık içinde sonu gelmeyen istekler yığınında ortaya hedef koymaya çalışan ve vatandaşa “Hayır sizin istediğiniz aslında bu olmalı!” deyip de bunu kabul ettirebilen babayiğitler ise öyle kolay gelmez.

Maalesef sistem kurma konusunda tüm dünyanın yaşadığı o hengâmeyi ben de kendi içimde yaşıyorum.

Koca denilen Büyük Britanya’nın uzun yıllar hüküm süren ölümsüz(!) Kraliçesi öldükten sonra başbakanlık koltuğuna oturan kadıncağızın “Siyonizm’e hizmet” ilanı bile koltuğunu tutmasına yetmedi.

Çünkü ortaya koyduğu planın bir hamaset yığını olduğunu ve gerçekleşemeyeceğini ilan etti.

Demokrasinin keskin yürütüldüğü ve yaftalamalardan ziyade akılcı siyasi üsluplarla politikaların yanlışlandığı bir devlette, tarafları istifaya götüren bir dil mücadelesini sürdürebilirsiniz.

Ama havaya saçılan kurşunlar gibi dört bir yandan gelen hamasete sarılanlarla yol yürümek çok ama çok zor.

Şimdi bunun tarihsel ve felsefi altyapısına girerim ama iş uzar da uzar...

Gerek yok.

Sonuç olarak bir İngiliz gazetesinin yazdığı gibi marula yenilen LizTruss yaptığı gibi; hamaset ile bir yere kadar gidebileceğini tekrar ama tekrar gördük.

Meclis’in açılmasıyla gündeme gelen başörtüsü yasasının anayasa teklifine dönüşmesi meselesi de her tarafından hamaset kokan bir mesele...

Sonucu itibarıyla topyekûn bir anayasa değişikliğine götüreceğini inanmak istediğim bir süreci, yaşamayı bırakın rüyasını bile göremeden bir yok edip gidiyor gibiyiz.

Ama iş sürüncemeye de girdi biraz...

Hamaset ağırlıklı yaklaşımlar yerine imkânı bulunca hasbi olanların yükseldiği bir siyaset de var.

Fakıbaba’yı partiye katmak için ikna turuna çıkan Akşener’in, tüm görevlerden azad etse de partiden atamadığı Yavuz Ağıralioğlu gerçeği gibi...

Ya da başörtüsü konusunda anayasa değişikliğe peşinen destek vereceğini açıklayan HDP’nin yaptığı gibi...

Arka planda dönen bazı dolaplar var ama onu da sonraya saklayacağım.

Neyse ABD’e giden Kılıçdaroğlu’nun kayıp 8 saati ile ilgili bir meslektaşımın ciddi bir iddiası oldu.

Gündem arkasında kaldı.

Ben de buradan dillendirerek gündeme getireyim.

Kılıçdaroğlu’nun ABD Başkan Yardımcısı Kamala Haris ile görüşmesi ayarlanmış ve Kılıçdaroğlu oraya gitmiş.

Ardından Kamala yerine Kamala’nın sağ kolu iki senatör ile görüşmüş ve memnuniyetsiz bir şekilde oradan ayrılmış.

Bu önemli bir iddia...

Başka bir konu daha var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Prag’da Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısında Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Türkiye aleyhine konuşmasına sert çıkış yaptığı yine uluslararası bir meslektaşımın gündeme getirdiği ama Türkiye’de çok konuşulmayan bir hadise aslında...

Eş zamanlı olarak Sinop açıklarına gönderilen 500 km’den fazla menzile sahip füze detayı da Yunanistan’ın dengesini bozdu.

Türkiye’nin sessiz çalışmaları var ve yeri geldiği zaman dumura da uğratıyor.

Ama ekonomi de durum maalesef öyle değil.

Bütçedeki faiz oranını yüksekliği ve orta vadeli planın şimdiden rafa kalkması acı reçete sinyallerini güçlendiriyor.

Seçime kadar bir şekilde gideceğiz ama sonrasında herkesin payına acı reçeteden bir şeyler düşecek.

Hamasete değil program ve planlara inanma vaktidir.

Cumhurbaşkanı'nın çağrısına cevap veren Kılıçdaroğlu'nun açıklamasına bakınca artık iki yiğit çıktı meydane naraları atılan bir televizyon programını kaçınılmaz olacağı ortaya çıktı.

Ben de tarafları cesaretlendirerek buyurun kozlarınızı paylaşın biz de kararımızı daha rahat verelim, diyorum. Peki siz ne diyorsunuz? Maillerinizi bekliyorum.