Liderler kozlarını paylaşsın
Meclis’in açılmasıyla birlikte siyasetin de hareketlendiği o olağan günleri yaşıyoruz.
Her hafta düzenlenen grup toplantıları ile seçime doğru giderken
birbirlerine karşı daha da sertleşen siyasiler, vatandaşın gönlünü alabilmek
için söylem merkezli bir politikaya girdiler bile...
Çeşitli uzmanlarla anlaşarak seçim ve söylem politikası belirlense
de son karar vatandaşın memnuniyetine veya ikna edilmesine göre verilir.
Hiçbir reel durumu dışlamayan ve sonuna kadar pragmatist olan
vatandaşımız olduğu gerçeğini kabul edince analizleri yapmak daha kolay oluyor.
İdeolojik söylemler, inanç ve düşünce değerlemeleri yaparak vatandaşı
olmadık yere koymamak gerekiyor.
Toplumun sorunlarıyla dertlenenlerin çok küçük bir azınlık olduğu,
çoğunluğun ise kendi derdine düştüğü bir dünyada yaşıyoruz.
Zengin olmanın tek kabul gören hedef olduğu, bırakın öteki dünyayı bu
dünyadaki ahlâkın bile neredeyse yozlaşmaya kurban gittiği hengâmeli
yıllardayız.
Eskiden gelen bu kara veba artarak devam etti.
Bundan sonra emin olun daha da artacak.
Ama bunun artmasında yatan en büyük neden; hedeflerin doğru tahkim
edilememiş olması gerçeğinde yatıyor.
İster inanın ister inanmayan devletin, toplumun, ailenin, bireyin hedefleri
çok ama çok farklı...
Biri yatarak para kazanmak ister, biri makam ister, biri zengin olup
sefasını sürmek ister, biri şöhret ister, ötekinin tek derdi çocuğudur falan
filan...
İsteroğlu ister yani...
Bitmez!
Bu kadar dünyalık içinde sonu gelmeyen istekler yığınında ortaya hedef
koymaya çalışan ve vatandaşa “Hayır sizin istediğiniz aslında bu
olmalı!” deyip de bunu kabul ettirebilen babayiğitler ise
öyle kolay gelmez.
Maalesef sistem kurma konusunda tüm dünyanın yaşadığı o hengâmeyi ben de
kendi içimde yaşıyorum.
Koca denilen Büyük Britanya’nın uzun yıllar hüküm süren ölümsüz(!)
Kraliçesi öldükten sonra başbakanlık koltuğuna oturan
kadıncağızın “Siyonizm’e hizmet” ilanı bile koltuğunu
tutmasına yetmedi.
Çünkü ortaya koyduğu planın bir hamaset yığını olduğunu ve
gerçekleşemeyeceğini ilan etti.
Demokrasinin keskin yürütüldüğü ve yaftalamalardan ziyade akılcı
siyasi üsluplarla politikaların yanlışlandığı bir devlette, tarafları
istifaya götüren bir dil mücadelesini sürdürebilirsiniz.
Ama havaya saçılan kurşunlar gibi dört bir yandan gelen hamasete
sarılanlarla yol yürümek çok ama çok zor.
Şimdi bunun tarihsel ve felsefi altyapısına girerim ama iş uzar da uzar...
Gerek yok.
Sonuç olarak bir İngiliz gazetesinin yazdığı gibi marula
yenilen LizTruss yaptığı gibi; hamaset ile bir yere kadar
gidebileceğini tekrar ama tekrar gördük.
Meclis’in açılmasıyla gündeme gelen başörtüsü yasasının anayasa
teklifine dönüşmesi meselesi de her tarafından hamaset kokan bir mesele...
Sonucu itibarıyla topyekûn bir anayasa değişikliğine götüreceğini inanmak
istediğim bir süreci, yaşamayı bırakın rüyasını bile göremeden bir yok edip
gidiyor gibiyiz.
Ama iş sürüncemeye de girdi biraz...
Hamaset ağırlıklı yaklaşımlar yerine imkânı bulunca hasbi
olanların yükseldiği bir siyaset de var.
Fakıbaba’yı partiye katmak için ikna turuna çıkan Akşener’in, tüm
görevlerden azad etse de partiden atamadığı Yavuz Ağıralioğlu gerçeği
gibi...
Ya da başörtüsü konusunda anayasa değişikliğe peşinen destek vereceğini
açıklayan HDP’nin yaptığı gibi...
Arka planda dönen bazı dolaplar var ama onu da sonraya
saklayacağım.
Neyse ABD’e giden Kılıçdaroğlu’nun kayıp 8 saati
ile ilgili bir meslektaşımın ciddi bir iddiası oldu.
Gündem arkasında kaldı.
Ben de buradan dillendirerek gündeme getireyim.
Kılıçdaroğlu’nun ABD Başkan Yardımcısı Kamala Haris ile
görüşmesi ayarlanmış ve Kılıçdaroğlu oraya gitmiş.
Ardından Kamala yerine Kamala’nın sağ kolu iki senatör ile görüşmüş ve
memnuniyetsiz bir şekilde oradan ayrılmış.
Bu önemli bir iddia...
Başka bir konu daha var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Prag’da Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısında Yunanistan
Başbakanı Miçotakis’in Türkiye aleyhine konuşmasına sert çıkış yaptığı
yine uluslararası bir meslektaşımın gündeme getirdiği ama
Türkiye’de çok konuşulmayan bir hadise aslında...
Eş zamanlı olarak Sinop açıklarına gönderilen 500 km’den fazla
menzile sahip füze detayı da Yunanistan’ın dengesini bozdu.
Türkiye’nin sessiz çalışmaları var ve yeri geldiği zaman dumura da
uğratıyor.
Ama ekonomi de durum maalesef öyle değil.
Bütçedeki faiz oranını yüksekliği ve orta vadeli planın
şimdiden rafa kalkması acı reçete sinyallerini güçlendiriyor.
Seçime kadar bir şekilde gideceğiz ama sonrasında herkesin payına acı
reçeteden bir şeyler düşecek.
Hamasete değil program ve planlara inanma vaktidir.
Cumhurbaşkanı'nın çağrısına cevap veren Kılıçdaroğlu'nun açıklamasına
bakınca artık iki yiğit çıktı meydane naraları atılan bir televizyon programını
kaçınılmaz olacağı ortaya çıktı.
Ben de tarafları cesaretlendirerek buyurun kozlarınızı paylaşın biz de kararımızı
daha rahat verelim, diyorum. Peki siz ne diyorsunuz? Maillerinizi bekliyorum.