Dolar (USD)
32.31
Euro (EUR)
34.90
Gram Altın
2300.28
BIST 100
9050.73
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Haziran 2022

'Lider Olmadan Siyaset Olmaz' diyerek 'Lider Diktatörlüğü'nü eleştirme paradoksu

Doğru yönetim modeli uygulayan toplumlar, aralarındaki işlerini istişâre ederek yürütürler. Toplumun ileri gelenlerinin toplumsal meseleler hakkındaki görüşlerini doğrudan dinlerler. Doğru yöneticileri sürece dahil etmeden ve onlara danışmadan hiçbir konuda kesin karar vermezler. Halkının onurlu ve şerefli insanlar olması, zelil hâle getirilmemesi için mücadele ederler. Kendi eksiklerinin farkında olup, eksik oldukları konularda nitelikli insanların yardımı ile sorunları çözerler. İnsanlar arasında hak ve adâletle hükmeder, nefsinin arzu ve temâyüllerine uymayıp, doğru yoldan sapmazlar. Zira haddini aşan, kâbiliyet ve imkânlarını boşa harcayan ve gerçekleri söylemeyen kimselerin sonu hüsran olur.

Siyasi tarihimize baktığımızda “aynı sorunların” sürekli tekerrür ettiğini ve hiçbir zaman çözülmediğini görüyoruz. Mesela, sosyal medyadaki bir paylaşımda 31 yıl önce (1991 yılında) dönemin liderleri N.Erbakan, B.Ecevit, E.İnönü, M.Yılmaz, S.Demirel, D.Perinçek bir TV programında ülkenin bugünkü sorunları ile “aynı sorunları”, aynı konuları tartışıyorlar. O günden önce de bunlar konuşuluyordu, o günden beri de aynı sorunlar konuşulmaya devam ediliyor. Her gelen siyasi lider çözüm olacağını vaad ederek geliyor, ancak hiçbir sorun çözülmüyor. Sistem, halka hizmet etmiyor, liderlere ve onların etrafındaki “düzen grubu” ve yerleşik “mutlu azınlık” oluşturanlara hizmet ediyor. Konuşulan sorunlar hep aynı; “yüksek faiz, hayat pahalılığı, enflasyon, kalitesiz eğitim, haksız – hukuksuz uygulamalar, demokrasi, insan hakları, yandaş kayırmacılığı, toplumsal ahlakın çöküşü, terör” gibi konular… Her 20 yılda bir ekonomik veya siyasi kriz nedeniyle toplumsal kaoslar doğuyor. Her siyasi iktidar değişiminin sancılı olduğunu, iktidarların son dönemlerinde hukuksuzluk, yolsuzluk, ekonomik kriz ve fakirlik gibi nedenlerle toplumda ekstra bir gerginlik ve kaos oluştuğunu görüyoruz.

Toplum, her kaos döneminden çıkış için bir mesih/kurtarıcı arar hale getiriliyor. Bu kurtarıcı yeni bir siyasi oluşum kuruyor veya bir algı oluşturuyor, halkın algısını iyi yönetenler iktidar oluyor. İktidar olunca ise eski tas eski hamam devam ediyor, “düzen” değişiyor sadece, halk mağdur olmaya, “mutlu azınlık” hep mutlu olmaya devam ediyor. Yeni “düzen grup”, yani, liderin ekibi küpünü doldurmakla meşgul oluyor sadece. Halk hep mağdur oluyor. Kervan yolda düzülür, kültürü işliyor… Ancak bu kervan artık bu yükü taşıyamaz oldu… Her gelen “sistemi ele geçirmek” için çalışıyor, “sistemi elden geçirmek” için çalışan yok.

Sistem, liderleri de liderlerin ekibini de yutuyor. Sistemsizliğin sistem olduğu yerde lider istese de, “gerçekten istemese de” mecburen diktatöre dönüşüyor. Zira, sistemsizliğin sistem olduğu, kuralsızlığın kural olduğu, haksızlık yapmanın hak olduğu mevcut sistemde liderin hak-hukuk-adalet-özgürlük gibi değerlere saygısı olsa bile, sonuç idareciler adedince mikro diktötürcükleri doğuruyor. Bu mikro diktatörcüklerin icraatları da lideri ve ekibini halk nezdinde diktatör gibi algılanır hale getiriyor ve bir süre sonra çöküş ve yıkılma gerçekleşiyor.

Mevcut sistemde halkın da noterlik vazifesi görmesi tamamen “düzen grup” ve yerleşik “mutlu azınlık” lehinde işliyor. Zira, “siyasi partilerde kanun gereği” delegeyi genel başkan seçiyor, genel başkanın seçtiği delege de genel başkanı seçiyor. Seçimlerde de “liderin belirlediği” çarşaf liste uygulaması nedeniyle halkın istediği, halka sadakatle hizmet edecek milletvekillerini seçememesinin sonucu olarak, halkın sesi de seçimlere sınırlı şekilde yansıyor. Lider adım adım halktan kopuyor. Bu süreç içinde kendi oluşturduğu “düzen grubu” ve hazır bulduğu yerleşik “mutlu azınlık”, liderin etrafını sımsıkı sarıyor. Bu halkayı aşmak mümkün olamıyor. Liderin bir beşer olmasından kaynaklı zaafları da bu yerleşik iç ve dış “mutlu azınlık” tarafından çok dikkatli şekilde tesbit edilip bir tür “yöneticilerin yönetimi” ilkesine uygun şekilde çalıştırılıp adeta lider ele geçiriliyor.

Sonuçta, lider halka değil, “sınırlı bir zümreye” hizmet eder hale geliyor. Her mesih/kurtarıcı değişimi ile de halkın gözü boyanıp, sistemsizlik sistemi süreli işletilmeye devam ediliyor. “Düzen” değişiyor, “mutlu azınlık” hep mutlu, ancak olan sadece halka oluyor…

Yönetimin bir lider ekseninde yürütülmesinin hukukun mutlak hâkim olmadığı, eğitim seviyesinin düşük olduğu toplumlara verdiği zararlar 150-200 senedir toplumumuzda yaşanmaktadır. Bu nedenle, acilen tek lider politikaları terk edilip, çoklu liderlik, lider takımı yönetimi, şurâ yönetimi gibi “saf liderliği” esasına dönülmelidir. Bir grup lider seçilip bu liderler arasında adeta bir sözcü gibi birinin grubu temsil ettiği ve hukukun da mutlak olarak sisteme hükmettiği, hukuka en sıkı bağlı olanın da lider ve liderler takımının olduğu model işletilmeli, topluma hukukun hâkim olduğu, bireylerden bağımsız bir sistemi olan “yönetişim modeli” kurulmalıdır.

Halkımızın da eskiden beri mevcut olan “düzen partileri” yerine, sistem kurulmasını önceleyen bir algı ile yol yürümesi esas olmalıdır. Fakat, fahiş yanlışlarını gördüğü halde siyasi partisini ve/veya ideolojisini ve/veya liderini din gibi görme ve hatta ona “tapma” hastalığı tedavi olmadan lider diktatörlükleri modelinin değişimi zordur. Bu nedenle, hem yeni bir liderin (mesih/kurtarıcı) olarak çıkmasını isteyip, bir lider etrafında toplanmak istemek, yani, yeni bir lider bulmayı arzu edip, hem de lider diktatörlüklerinden şikayet etmek tam bir içinden çıkılmaz paradoksu ifade ediyor. Yeni dönemde “yönetim” ve mesaj iletme (iletim) esası bitmiştir, “iletişim” odaklı çoklu paydaş “yönetişim” modeli işletilecektir…

NOT: Bu yazımız mevcut siyasî partilerimize ve liderlerimize yönelik bir eleştiri amacıyla değil, sisteme yönelik fikir teatisi amacıyla kaleme alınmıştır.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan