Dolar (USD)
35.36
Euro (EUR)
36.43
Gram Altın
3032.70
BIST 100
9935.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Aralık 2019

Libya vatan mı?

Libya’ya asker göndereceğiz dendiğinde “Kemalist” kesimler;

— Libya’da ne işimiz var? diyorlar.

Peki Mustafa Kemal’in Libya’da ne işi vardı, dediğinizde;

— Mustafa Kemal’in gittiği o topraklar, Osmanlı toprağıydı, vatan toprağıydı, diyorlar.

Halbuki, vaktiyle tam bunun zıddını söylüyorlardı. Bu kesimin kalemşorlarından Hasan Pulur, 17.8.2006 tarihli Milliyet’te, Yüzbaşı Selahattin Günay’ın anılarından alıntılar yaptığı yazısının sonucunda, “oralar vatan değildi” diyordu.

“Yıl 1912, Harbiye'den mezun olan çiçeği burnunda Teğmen Selahattin Günay, müfreze komutanı olarak Şam'a atandı. 1914'te bugün Suriye sınırları içinde olan Havran'a Jandarma Komutanı oldu...
Birinci Dünya Savaşı'nın 4 yılını bu bölgede yaşadı.

Arap çöllerindeki Osmanlı yenilmiştir, Türk askerleri bulundukları yerden çekilecekti.

Selahattin Günay “ayrılış"ı şöyle anlatır:


“Bu ayrılıştan duyduğum hüzün ve elemi babamdan ve baba ocağından ayrılırken duymamıştım. O canım yerleri belki bir daha görmemek üzere terk ediyor, vatanın bu parçasını öksüz ve yetim bırakıyorduk. İki gözümüz iki çeşme gayrı ihtiyari boşalıyor, her attığımız adımı artık hasretle geride bırakıyorduk”

Oysa, oralar vatan değildi ki, öksüz ve yetim kalsın!(Hasan Pulur -17.8.2006-Milliyet)

İşlerine nasıl gelirse, bir öyle, bir böyle!

“Vatan nedir?” sorusuna Türkiye’nin en değerli sosyologlarından Erol Güngör ise şu cevabı vermişti:

“Bir gün İstanbul ve Edirne de elimizden çıksa, öğretmenimiz her halde oraların zaten Bizans toprağı olduğunu, bizim yine vatanımıza çekildiğimizi söyleyecekti. Bize vatanın iyi bir tarifini yapan olmadı, ama öyle anlaşılıyordu ki vatan, düşmanlarımızın bizden henüz almadıkları yerlerdi.”

16. asırda İstanbul’a gelen Alman Elçisine verilen tek cevap ise şuydu:

“Padişahın atının nallarının değdiği her yer vatandır”

Şapka ve Teknoloji

Çin ile ABD arasındaki en kritik mesele “Huawei”...

ABD, Huawei’yi “teknoloji casusluğu” ile suçluyor ve çok öfkeli.

Çin, rakibini tam can evinden vurmuş.

Huawei, IPhone’nun tahtını zorluyor.

Laikçi kesimler, halâ, “teknoloji”, “şapkalı kafa"dan çıkar zannederlerken, elin oğlu, “şapkadan maymun çıkarıp” ABD’yi şaşkına çevirdi.

300 yıllık yolu 3 dakikada alıverdi.

Teknoloji transferi için “devrim”den daha kısa yollar da varmış!

Nereye koşuyoruz?

Yusuf Kaplan, köşesinde çırpınıyor...

Tanzimat’tan sonra karşı karşıya kaldığımız en büyük tehdit kapımıza dayandı: Aile çöküyor...

Boşanma oranları tavan yaptı.

Diziler, bütün İslâmî değerleri bombardımana tabi tutuyor, aileyi kurşuna diziyor!

Son yıllarda 360 bin tahsilli genç ülkeyi terk etti. Bu, ülkenin beyin ölümü demek.

Ne kadar kabalaştı, vurdumduymazlaştı ve duyarsızlaştı bu toplum böyle!

Savaş meydanlarında diz çöktüremedikleri, yok edemedikleri bu toplumu, eğitimle, kültür ve medya rejimiyle biz kendimiz yok ediyoruz: Toplu intihara sürükleniyoruz hep birlikte güle oynaya!

Emperyalistlerin işgal ettiklerinde yapacaklarını biz kendi ellerimizle yaptık, yapıyoruz hâlâ bu ülkede: Toplumu İslâm’dan uzaklaştıracak bütün saldırıları gözünü kırpmadan gerçekleştiriyor laik eğitim sistemi ve mankurtlaştırıcı kültür ve medya rejimi!

Fransız oryantalist Louis Massignon ise vaktiyle şöyle demişti:

“Müslümanların her şeylerini tahrip ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. İntihar için uygun bir hale geldiler.”

Massignon’un tespiti gerçek mi oluyor?