Dolar (USD)
35.28
Euro (EUR)
36.71
Gram Altın
2986.26
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Temmuz 2019

LGBT tartışmalarına dair

Cinsiyet ve farklı cinsellik türleri üzerine günümüzde farklı kavramlar türetildi ve bunlara yönelik kamuoyunda ciddi tartışmalar başladı. Özellikle Türkiye’de her yıl haziran ayında “Onur yürüyüşü” adı altında bunlara dair hak talepleri dile getirilmeye başlandı. Aslında birçok konuda olduğu üzere, bu konuda da ciddi kavramsal tartışmalar yapmak yerine, karşılıklı hakarete varan sataşmalar tercih ediliyor nedense.

Öncelikle bu bağlamda konuya dair görüşlerimi paylaşarak nerede durduğumu belirtmiş olayım. Ben-aynı zamanda bir ilahiyatçı olarak- homoseksüel, eşcinsel vb. düşüncelerin savunduğu teorileri doğru bulmuyorum. Niçin yanlış bulduğuma dair gerekçelerimi sıralamak isterim. Birincisi; insanın tabii cinsellik eğilimi kadın ve erkek arasındadır. Yani insanları bıraktığınızda bugüne kadar hep evlilikler kadın-erkek arasında olmuştur ve bu baskıyla gerçekleşen bir şey değildir. Demek ki burada tabii bir eğilim vardır. Özellikle tabiata yakın durmak ve tabilik görüşleri bakımından Stoa felsefesini önemsediğimi belirtmeliyim.

Homoseksüel ve eşcinselliğe dair teoriler tabii bir toplumsallığa uzaklar. Buna bazı kişiler itiraz etmekte ve kendilerini doğrulayacak bilimsel görüşlerin olduğunu söylemektedirler. Bu konuda belki bazı teorilerden bahsedilebilir ama henüz toplumsal hayatta böyle bir şeyin doğrulandığını söyleyemeyiz. İkinci gerekçem, Erkek ve kadının donanımları ile çocuğun meydana gelmesi, duygusal ve psişik roller açısından da kadın-erkek ilişkileri tabii işleyişe uygundur. Diğerlerinde tabii donanımları tersine zorlamanız gerekmektedir.

Hiçbir kutsal kitap ve özelde Kur’an-ı Kerim bu tür teorilere onay vermez. Kutsal kitabın söylemlerinin insan tabiatı ile uyumlu olduğunu belirtmek de gerekmektedir. İslam’ın buna karşı çıkış gerekçesi ise, özellikle zaruriyyat dediğimiz temel haklar bağlamında “nesli muhafaza” ilkesine aykırı olması sebebiyledir.

Modern ve postmodern haklarda bu tür ilişkilerin onaylanmasının sebebi, burada hakların meşruiyetini bizzat bireyin kendisinden alması sebebiyledir. Aslında modern felsefede ataerkil söylem devam etmekle birlikte, postmodern düşünce merkezsizliği getirdiği için ilk başta varolan kategoriler sorgulanmış ve bu arada her türlü ilişki biçimi insana referans yapılarak onaylanmıştır. Modern ve postmodern felsefenin insanı Tanrı’nın yerine ikame ettiğini söylememize gerek yoktur sanırım.

Fakat meselenin kanaatimizce tartışılması gereken bir boyutu daha vardır. Homoseksüel, heteroseksüel, eşcinsel, biseksüel vb. farklı ilişki tarzları, aynı toplumda bir arada yaşadığında nasıl bir kamusallık oluşturulacaktır? Zaten gerilimin önemli bir kısmı da buradan kaynaklanmaktadır. Karşılıklı hakaret ve başkasının yokluğu üzerine varlık inşa etme yaklaşımları çözümsüzlük getiriyor ve bir sonuç çıkmıyor. Dolayısıyla farklı düşüncelerle nasıl bir arada yaşanacağı üzerine kafa yormak gerekiyor.

Bu konunun Müslümanlar açısından Muhammed Arkoun’un deyişiyle “düşünülmeyen alan” olduğu anlaşılıyor. Halbuki geleceğe dair projeksiyon geliştirmek isteyen, evrensel olduğunu iddia eden ve iktidar talebi olan her düşünce içinde bunların da konuşulması ve nasıl bir kamusallığın inşa edileceğinin tartışılması gerekiyor. Bu tartışmalar yapılmadığı taktirde, hayatın pratikleri belirleyici oluyor ve maalesef aklı başında teoriler geliştirilmesi noktasında yine geç kalınıyor.