Leylek leylek havada
AYRILIK; güzelce, istediğimiz kadar ölmektir. Süreli ölüm gibi. Bir başka mekanda dirilmektir aynı zamanda. Seyahatle olanından bahsediyorum. Seyahatin leylekle bağı kurulalı ne vakit oldu? İnsan yavrusu seyahat ederek mi varlığa kavuştu? Leylekler birbirine ısınmayı, birbirine sevgiyle göç etmeyi mi öğrettiler insana, bilmiyoruz.
Bir mekandan bilinçli olarak ayrılırız. Kendi elimizle yaşanan bu ayrılık, kısmen ölüme benzer.
Geride bıraktıklarınızı düşünme imkanı bulduğumuz ve eğer geri dönersek, neleri gerçekten geride bırakmamız gerektiğini, neleri daha ileriye taşımak gerektiğini iyice anlayacağımız güzel bir imkan.
Yumuşak hesaplaşma...Belki kısa bir ara cennet... Hazır sorumluluklarımız bize yetişemezken,
hazır her şeyi bizden bekliyor gibi gittikçe üstümüze tırmanan telaşeler elimize ayağımıza dolanamayacak kadar geride kalmışken...
Geriyi düşünürken gitmiş olmayız, diyeceksiniz öte yandan. Lakin hayattayken işte bu kadar gidiliyor. Gittiğimiz yere başımızı, düşümüzü, az hatıra, çok hayali de götürünce olacağı o.
Yine de ayrılık diyorum, güzel ölmektir. Bir başka mekana doğmaktır. Seyahatle olanından bahsediyorum.
TRENDE genç bir anne küçücük bir yavruyu biraz tutmamı rica etti. Elleri bir çiçeğin yaprakları gibiydi. Çiçeği kucağımdan annesine istemeyerek uzatırken, minicik ellere bir kez daha hayranlıkla bakıp:
"Eser küçüldükçe...", dememle beraber, anne cümleyi tamamladı: " Sanat büyür..."
Eğer bir anonim cümlenin başını söylediğinizde, hiç tanımadığınız bir başkası o cümlenin devamını getirebiliyorsa, orada ortak bir kültür vardır.
Dışarda kavga vardı. Dışarıda dediysem, ülke gündemini kasdediyorum. Bilmem hangi gazetecinin, diğer gazeteci/ler hakkında belgeler sunacağı ve onu nasıl alaşağı edeceğine dair bir takım ileri geri konuşmalar. Duymak istemedikçe üstünüze üstünüze gelen bu tür gündemin arsızlığına rağmendik. Şahsi gündemime döndüm ve "ortak cümlelerin, aynı anlamın içindeyken biz, ne vakit o cümlelerin içinden çıkıp gittik, ne vakit malum, meşhur cümlelerimizi kaybettik diye düşünmeden edemedim.
UÇAKTA yan yana oturduğumuz teyze baktı baktı ve bana" Sen nere gideg ya?" dedi. O an bir çok muzip cevap dudaklarıma hücum etti ama bu safiyete saygıyla kilitledim ağzı. Üstüne uslandırılmış bir tebessüm ekledim. İçimden; yıllarca otobüs yolculuklarında "Nerelisin?" le başlayan ve ardı arkası kesilmeyen sorularla yedi sülalemiz konusunda bizim bile bildiğimizi bilmediğimiz nice dökümanın o teyzeler tarafından bilindiği ve bundan hiç gocunmadığımız zamanlar geçti. Onca istihbaratı vermemize rağmen bir zarar gelir endişesi, bir güvensizlik duyulmazdı. Ayrıca molaları artık o teyzeyle, soymuş oldukları ve yemezsek günah olacak salatalıklarıyla değerlendirmek zorunda olurduk. Azığı azığımız olurdu. Azığımız azığıu2026
Öyle yolculuklar kalmadı. Günümüzün teyzeleri/amcaları olarak yanımızdaki bir gence "Nerelisin?" diyebilecek kudreti bulan var mı? Zaten yola dokunmadan yolcu oluyoruz artık. Uçan bir demirin içinde, tek celsede yaşanan bir sefer. Bir şehirde enselenip, diğer şehirde ensenden cami avlusuna bırakılmak gibi bir şeyu2026
Seyahat devamında, bir yirmi dakika geçince bulutları gören teyze beni dürtükledi. "Yorgan gibi sermiş Cenab-ı Hak. Hikmetinden sual olunmaz" dedi..."Sual ederim ben, arar sorarım. Hikmet sualin ardında!" Dedim içimden. O duymadan. Bir süre sonra da bana bulutların hikmetinin bilimsel açılımını paylaştı: " Bunlar böyle yorgan gibi serilmese bitkiler üşüyüverirmiş ya guzum"