Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2963.98
BIST 100
9668.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Kasım 2021

​Lehve'l- hadis

Risaletin ilk yılları… Mekke’nin despot aristokratları insanların İslam’a yönelişini engellemek için her türlü yöntemi uyguluyorlar… Fakat istedikleri sonucu alamıyorlardı… Aralarında Mekke’nin en entelektüel kişisi olan Nadr bin Haris farklı bir yol izliyordu… Kur’an’ın etkisinde kalan halkı engellemek için alternatif programlar düzenleniyordu…

Uluslararası bir ticari hüviyeti olduğu için İran’ın, Bizans’ın kültürüne de vakıftı…

Eski İran efsaneleri, mitolojik kahramanların maceraları, tarihi şahsiyetlerin hayat hikâyeleri üzerinden kültürel etkinlikler düzenleyip gençlerin ilgisini çekmek istiyordu:

‘’Muhammed size Ad ve Semud kavminin hikâyelerini anlatıyor, ben de Acem ve Rum masallarını okuyorum’’ diyerek vahye yönelimi sabote etmeye çalışıyordu… Nadr, bununla da yetinmeyerek sesi güzel cariyelerle müzik konserleri düzenleyerek İslam’a meyledenlerin ilgisini başka yöne çekmenin gayretindeydi… Kültür ve sanat üzerinden zihinlere blokaj uygulamanın peşindeydi…

Kur’an’ı Kerim’in bu hususta uyarısı gecikmemişti:

‘’İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için lehve’l-hadis’i (sözün boş ve amaçsız olanını) satın alırlar…’’ (Lokman, 6)

Evet, Kur’an ‘’Lehve’l- hadis’’ten bahsediyor… Anlamı nedir?

İstek ve arzuları kışkırtan, tutkuları tahrik eden, insanı asıl işinden alıkoyan, oyalayan, Allah’a itaatten uzaklaştıran; boş, gereksiz, yararsız, anlamdan ve amaçtan uzak boş ve batıl sözler…

Acaba dünkü Mekke cahiliyesinin etkin bir şekilde kullandığı bu yöntem sadece o dönemle sınırlı bir uygulama mıydı yoksa bu çağda da daha profesyonelce ve sistematik olarak sürdürülen bir operasyon mudur?

Lehve’l- hadis, tüm zamanlarda insanları Allah yolundan alıkoyan sinsi tuzaklardır…İsmi sanat, kültür, sinema, edebiyat, bilim, teknoloji, sporda olsa sonuç değişmiyor… İsimler masum, niyet ve içeriklere baktığımızda çoğu zaman durum farklı…

Sistematik bir dejenerasyonla karşı karşıyayız…

Marazi magazin programları, tele-vole kültürü, pespaye şovlar, sapık fanteziler, fasit fikirler, muzır müzikler, müstehcen mecralar, iğrençlikler içeren komedi ve mizahlar…

Çağdaş dünyanın çığlıkları ne tür çılgınlık ve çirkinlikler içerdiği malum… Durum vahim… Doğrusu şarkı, türkü, roman, öykü, şiir, sinema, dizi, belgesel, tiyatro, animasyon, resim, fotoğraf her ne varsa ciddi bir filtreden geçirmek lazım… Filtrelemeden fitne ve fesadın önüne nasıl geçebiliriz?

Futbol fanatizmine ne diyeceğiz? Holiganlık, futbolu spor olmaktan çoktan çıkarmış…

İnsanımızı oyalayan, insanın insan olmasını engelleyen, abesle iştigalin her türlüsü müşteri buluyor… Hem de bizim mahallede…

Profesyonel gevezeler, entelektüel zevzekler, zehir zemberek yorumları ile zihinleri ütülüyorlar…

Teorik, ideolojik, politik, ekonomik demagoji, düello, diyalektik… Daha doğrusu profesyonel dedikoducular sahayı teslim almış durumda…

Kafa karıştırmak, gerçekleri çarpıtmak, yanıltmak, karartmak, örtmek kültür dünyasının kaçınılmazları oldu…

Sonu gelmeyen lafojiler yani lafügüzaflar genç zihinleri, temiz gönülleri tahrip ediyor…

Daha kötüsü inanan insanlarımızın bu pazarın parçası haline gelmeleridir… Bu kirli propagandanın, sinsi pazarlamanın gönüllü müşterileri olmalarıdır…

Sosyal medyadaki malayanilik ve melanetlerin mağduru olan çocuklarımızın yüzüne yarınlarda nasıl bakacağız?

Bunca seviyesizlik, onursuzluk, aşağılık ve ahlaksızlığın vebali kime ait?

Argo yüklü arsızlıklar, ağızların ayarı kaçmış, gırgır, şamata, laf cambazlığı hiçbir sınır tanımıyor…

Münakaşa, münazara, mugalata ya da geyik muhabbetleri kitlesel laubalileşmeyi besliyor…

Saçma sapan yorumlardan yorulmadık mı?

Bol vır vırlı, dır dırlı dünyalardan kurtulmanın yollarını aramayacak mıyız?

Zaman bize emanet… Emanet bize emanet… Evren bize emanet… Biz hâlâ işin oyun ve eğlencesinde mi olacağız?

İslam bizden ciddiyet ister…

Müslümana onur ve vakar yakışır…

Kültürel sömürünün tüm oyunlarını bozmakta bize düşer…

Daha fazla oyalanmadan, oyun kurucu olmalıyız…