Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.80
Gram Altın
2964.83
BIST 100
9846.39
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Ağustos 2014

Latife Hanımdan, Hayrünnisa Gül'e\u2026

Mustafa Kemal Atatürk'ün özel hayatı, Latife Hanımla evliliği eskiden beri en ilgi çeken konulardan... Atatürk'ün neden Latife Hanım ile evlendiği, bu evliliğin kısa ömürlü olması, Latife'nin kişiliği/karakteri de konunun önemli satır başlarından kuşkusuz.

Atatürk'ün siyasi kimliği evliliğinin magazinsel boyutunu değilse de bilhassa Latife ile evlenmesi, evliliğin amacı, ilk first laydinin misyonu vesaire mevzuları başta tarihçiler olmak üzere tüm sosyal bilimcileri enterese etmektedir. Nitekim cumhuriyet dönemi kadın araştırmacıları için Latife-Mustafa Kemal evliliği öncelikle incelenmesi/irdelenmesi gereken konulardan birini oluşturmuştur.

Her ne kadar bazı tarihçilerimiz kadının kamusal hayattaki konumunu, sosyal statüsünü açıklarken bunu Orta Asya'daki kadın figürü üzerinden konumlandırmaya çalışmış öte yandan Mustafa Kemal'in, evliliğiyle Latife Hanımı konumlandırdığı yeri görmezden gelebilmişlerdir. Oysa Atatürk için Latife ile evlenmek her şeyden önce idealize edilmiş kadın modelinin somutlaşması, ülke kadınları için örnek bir prototip oluşturması anlamına gelmektedir.

Bizdeki kısır siyasi/ideolojik çatışmaların/polemiklerin gölgesinde formatlanan sosyal bilimlerin objektif çıkarsamalar, tespitler, önermeler yerine düşüncesini doğrulayacak delil peşinde koşması belki de yadırganmamalı. Hal böyle olunca da siyasi çatışmalara kurban giden bir yığın realite, incelenmesi gereken mevzu olması da şaşırtmamalı.

Mustafa Kemal'in Latife Hanım ile evliliğiyle ona biçilen rol esasında günümüz first ladyleri için de belirleyici, yönlendirici bir sonuca yol açmıştır. Modern kadın görüntüsü ile toplumsal açıdan bir etki uyandırması, rol model olması beklenen Latife Hanım, ilk first lady olarak da günümüze kadar gelen bir yerleşiklik, algıya zemin hazırlamıştır.

Latife Hanım, ilk cumhurbaşkanı eşi olma özelliğinin yanı sıra en aktif ve sosyal first lady olarak da dikkat çeker. Semra Özal'ın kızıyla birlikte magazinsel yöne kayan görünürlük telaşlarını, çabalarını kayda almazsak Semra Hanım, Latife Hanımdan sonraki en sosyal cumhurbaşkanı eşi kabul edilir.

Semra Özal, yazıktır ki, abartılı bir görünme merakı yüzünden sosyal çabalarının da itibarsızlaşmasına, değersizleştirilmesine giden kapıyı kendisi açmıştır. Bu sebeple cumhuriyet tarihinin en görünür first lady olarak karşımıza Semra Özal çıksa da çocuklarıyla birlikte oluşturduğu resmin çok da itibar verici olduğunu söyleyemeyiz.

Latife Hanımın eşiyle yaşadığı sorunlar bir tarafa, çeşitli sosyal dönüşüm projelerinde, resmi programlarda yer aldığı görülür. Başta Hilal-i Ahmer olmak üzere çeşitli yardım kuruluşlarına destek olur, protokolde yer alır. Kısa süren evlilik hayatında böyle etkin ve etkili olan Latife Hanımdan Semra Özal'a gelinceye kadar başbakan, cumhurbaşkanı eşleri toplumsal açıdan güçlü bir görünürlüğe sahip olmamışlardır.

Ülkenin gördüğü en pasif first ladysini muhtemelen gri, beyaz karışımlı boyasız saçlarıyla Semra Sezer oluşturacaktır. Her ne kadar konu dışında olsa da yeri gelmişken siyasilerin başörtülü eşlerini estetik kaygılarla eleştirmeye çekinmeyen kalem erbaplarının aynı tutumu Semra hanımın saçları için sergilememiş olduklarını da not düşelim.

Hayrünnisa Gül'ün first lady olması bizler için her şeyden önce toplumsal dönüşümümüz adına siyasi tarihimize önemli notların düşülmesi anlamına geliyordu. Yerleşmiş kalıpların, statükonun, ötekileştirilmenin devletin zirvesinden tükenmeye/erimeye başladığının mesajlarıyla doluydu.

Bu ve benzeri bir yığın sebeple Hayrünnisa Hanım, hiçbir eylem içerisinde olmasa da varlığı/kimliği/konumu ile göstergesel/şekilsel anlamlar taşıyordu/taşıdı. Tüm bunun üzerine güler yüzlü, sıcakkanlı kişiliği -çok aktif olmasa da- sosyal ortamlara/projelere dahil olması şahsı adına güzel bir imaj oluşturmuştu.

Latife veya Semra Hanım kadar olmasa da toplumun ilgisini çekmeyi başarmış olan Hayrünnisa Hanımın ayrıksı rolü onun halk nazarında daha da sevgiyle muhabbetle karşılanmasına yol açmıştı esasında. Çocuklarına, torunlarına büyük bir heyecanla Hayrünnisa ismini veren anneler, babalar, dedeler bunun en canlı örneğini oluşturmuştu.

Hiç kimse, Hayrünnisa Hanımın yıllardır temsil ettiği, üstlendiği misyon ve kişisel sempatisiyle kazandığı sevginin görev devir tesliminde sarsılmasına tanıklık etmeyi arzulamadığı gibi beklemiyordu da! Lakin Hayrünnisa Hanımın -belki de- kişisel algıladığı bir meseleyi protokol ve nezaket sınırlarını zorlayan davranış ve açıklamalarıyla deşifre etme çabasının sadece birkaç kişiyi incitmediği açık ve net!

Karşı mahalleden yükselen sevinç çığlıkları, takdir ve onaylar zaten biraz da bu sebeple değil midir? Hiçbir vakit bunu "kaybetme/emeklilik sendromu" olarak yorumlamayacak olsak da böyle önemli bir misyonu olan ismin giderayak tarihe böyle not düşmesi herkesten evvel onu sevenleri üzmemiş midir?

Üstelik sadece kendisi değil bu davaya/ülkeye yıllardır emek veren, fedakar bir insan olan Abdullah Gül üzerinden yeni tartışmalara/yıpratmalara yol açtığının farkında olmamış mıdır? Bu, ciddi ve sert mesajların yıllardır oluşmuş müspet imajı sarsması bir tarafa kullandığı dilin spekülatif içeriği ayrıca intifada gibi bir kavramın kişiselleştirilerek anlam kaybına uğratılması ne kadar uygun düşmüştür!

twitter.com/sabihadogann