Laiklik tanrısı…
Gündem:
Değişen
maskeler…
İkna odacılar, “mücahit”, “mücahitler”;
cinsel yönelimci oldular.
Terör
örgütlerini demokratik sistemin vazgeçilmezleri gibi sunanlar, milletin
mukadderatını belirlemeye yelteniyorlar.
102 yıl
önce yazılan İstiklâl Marşı’nın yazılış şartlarını oluşturmak için dahili ve
harici bedhahlar saldırıyorlar.
15 yıl önce kaleme aldığım yazımı
dikkatinize arz ediyorum.
Kimin,
Neye,
Niçin,
Ne kadar,
Nasıl, inanacağına;
Neyin,
Niçin,
Ne zaman, “simge” sayılacağına, o karar
verir.
Bin bir surat…
Her kılıkta, her rolde…
Bir hâkim, bir katil.
Bazen hıçkırıklara boğulmuş mazlum,
Bazen eli kırbaçlı bir zalim.
Bir tacir o…
Umut alır, kahır satar.
Genç hayallerin, düşüncelerin
karabasanı…
Alın terine, ekmeğe, istikbale
düşman…
Gözyaşı gıdası.
Gencecik bedenlerin inançları,
düşünceleri çiğnenirken o, koltuğunda kaykılmış, burnunu karıştırır; sırıtır. Parmağını
bir namlu gibi avına doğrultarak “Had bildirir”, olmayan yasaların
uygulanmasından kendisini sorumlu tutar.
İki mendillidir:
Biriyle ağlama rolü yapıp gözyaşı
siler, diğeriyle halay başı çeker, köçek oynar.
Her devir ona göredir.
O, bu özelliğinden dolayı
“çağdaştır”.
Camide imam, havrada haham, kilisede
papaz, sirkte cambaz,
Nefsine köle, makama kul, Allah’ın kullarına, “tanrı’’…
Makam eşiklerinde gerdan kırar,
Meyhanede molla,
Sokaklarda şaki,
Mabetlerde asi.
Güzel olan ne varsa onun olmalı.
Ne yapılacaksa o yapmalı.
Onun adı yazılmalı her şeye.
İyilikte hasis,
Toplum vicdanında habis,
Uygulamaları necis.
Felaketin tellalı,
Mukaddesatın tüccarı,
Faşizmin idolü,
Hümanizmin bayraktarı,
Demokrasinin Neron’u…
“İzm”ler mabedi,
Umdeler birer “tanrı”…
Kendisi “tanrıların” gözdesi.
Tanrılar adına konuşur,
Fermanlar irad eyler.
“Bilimsel Yerleşke Sunağı”ında
istikballer,
Onurlar kurban eder,
“Çağdaş bilim” adına.
“Laiklik Tanrısı buyruğumdur.”diyerek
“Bilimsel” araştırmalara ara verir,
Niyet okur.
Düşünce röntgenciliği yöntemleri üzerine
Nutuklar söyler.
Kur’an’dan ayetler okur;
Tefsir eder,
“Nurlu” müfessir olur,
Halkın rahatından müteessir…
Hırsızların hamisi,
Cuntanın senfonisi,
“Milli Egemenliğin” banisi,
Demokrasinin canisi…
Fahişe yataklarında mürşit,
Makamlarda anarşist,
Sosyal hastalıklarda münbit,
Küfründe abit…
Adalete şehla,
Halkına bela,
Meydanlarda bukalemun,
Nefsine zebun,
Kürsüde heybetli,
“Mahfilde” cerbezeli,
Çalışana cimri,
Hırsıza cömert,
Mazluma ceberut,
Hakka haydut,
Zalime mabut…
En büyük “özgürlükçü”,
En azılı mandacı…
Karanlıkların “çağdaş” aydını…
Baharda hüzünlü şarkılar söyler,
Hazanın şen bülbülü…
Açlık çeken diyarlara kürdan
gönderir.
“Gölgelerin gücü adına” karanlıkta
çığlık atar.
Hukuksal kimliğinde eli baltalı,
Kamu yararına olan ne varsa
Aleyhte;
Eli bayraklı.
Ya vatanı terk ettirir
Ya vatanı tehdit eder.
İçi başka…
Dışı başka…
20 Ocak 2008
***
Masa tırtılı
Masa;
Kasası,
Yasası,
Babası,
Anası,
Manası,
Mandası,
Manadası,
Mankafası,
Altısı,
Artısı,
Kıvıl kıvıl
altısı..
Üstü,
Altı,
Tırtıklı…
Tırtılı,
Kırkayak…
Kırık ayak,
Uzunu,
Kısası,
Ne ayak!..
Üstü bostan…
Altı geçilmez,
Domuzdan dosttan,
Posttan,
Masa…
Yasa…
Kasa…
Üretim;
Tasa.
Masa ve kasa…
Güdümlü,
Bükümlü,
İhanetle
Yükümlü…
Doğu,
Batı,
Kuzey,
Güney,
Ailesiz
Birey…
Cinayet,
Hıyanet,
Panayırı,
Ham
Uru,
Bur!
Ger!
Hamuru,
Bul!
Gel!
Ham,
Bur!
Ger!
El,
Çıkkın…
Kindar
Rıfkın,
Baydın’a
Yıkkın…
Emin hain…
Cinayet,
Hıyanet,
Postu…
Ve
Tırtıl
Kemâl’e erdi.