Dolar (USD)
32.46
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2447.28
BIST 100
9905.28
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Ağustos 2022

Laik Devletin Sünni-Hanefi Diyaneti ve 5D Formülü

Bilindiği üzere ülkemizde çok farklı dinlere ve farklı mezheplere mensup kişiler bulunmaktadır. Din ve vicdan özgürlüğü de anayasa ile teminat altına alınmıştır. Anayasa’da muhtelif hükümlerde “laiklik” ilkesine atıflar yapılmıştır. Ayrıca devrim kanunları ile tekke ve zaviyeler kapatılmış; “şehlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, … gibi unvan ve sıfatların” kullanılması, bu yolla hizmet yapılması yasaklanmıştır. Aynı kanununda “…cami veya mescit olarak kullanılanlar” açık tutulmuş, bunun dışındaki her türlü ibadet yerleri “tekkeler ve zaviyeler” kapatılmıştır. Bu hukuki düzenleme, Anayasa ile korunan devrim kanunları arasında yerini almıştır. Sonuç olarak, cami, mescid, kilise ve sinagogları ibadethane olarak kabul edilmiş, bunun dışındakiler yasaklanmıştır. Başta Cem Evleri ve Mevlevi haneler dahil olmak üzere diğer bütün ibadet yerleri yasaklı durumdadır.

Bu düzenlemelere baktığımızda din ve vicdan özgürlüğünün Anayasa ve Kanun ile “izin verilen sınırlar içinde” serbest bırakıldığını anlıyoruz. Resmi ideolojinin dininden başkasına izin yokkk…. Kişinin vicdanında inandığı bir dine veya mezhebe tabi olması ile buna ilişkin ibadethanesini özgürce açmasına izin verilmiyor. Yani özetle, “Ehli Sünnet” mezhebini esas almak ile sınırlı bir din anlayışı devlete hakim olmuş, başta Alevi Bektaşi dedeleri, seyyitleri gibi “Ehli Beyt Ocakları Mensupları” olmak üzere resmi ideoloji dini/mezhebi dışındakiler için din ve vicdan özgürlüğü anayasa ve devrim kanunları ile yasaklanmıştır.

“Dinde zorlama yoktur. Resulüm! Sen insanları irşada devam et! Zaten senin görevin sadece irşad edip düşündürmektir. Yoksa sen kimseyi zorlayacak değilsin.”(Bakara, 256; Ğaşiye, 21-22). Bu ayetler İslam Hukukunda din ve vicdan özgürlüğünün sınırlarının ne kadar geniş olduğunu ortaya koymuştur. Bu durumda, başta müslüman olan Ehli Beyt Ocakları mensuplarının, Anayasa ve devrim kanunları ile, dini inançları açısından İslam’a aykırı bir sınırlamaya tabi tutulduğuna şahit oluyoruz. Konu bununla da sınırlı kalmıyor, her türlü inanca mensup kişilerden toplanan vergi ile sadece Sünni-Hanefi İslam inancı diyanet ve camilerde bütçeden finanse ediliyor. Gerçekten demokratik bir ülkede devlet veya bireyler hiçbir şekilde bir başka kişiye ötekileştirici davranamaz; düşünce ve yaşam biçimi dışlaması veya dayatması yapamaz. Bu husus kırmızı çizgi olmalı, bunun aşılmaması için bütün kesimler gerekli hassasiyeti göstermelidir. Laiklik/Sekülerlik adı altında inanca saldırı olmaması gerektiği gibi inanç adı altında da kimse bir dine zorlanmamalıdır.

Dini konulardaki “bireylerin ve toplumun ihtiyaçları” ile örtüşmeyen resmi kurumsal yapımız ile sağcı ve solcu yobazların at gözlüklü, örümcek kafalı, yobaz yaklaşımı özgür düşüncenin önünü kestiği gibi düşünce ve yaşam biçimi dayatması ve dışlaması üzerine kurulmuştur. Oysa farklılıkları bilip, tanıyıp bunlara saygı duyan, ortak noktalara odaklı bir millet olma bilinci ile hareket edilmesi bütün kesimlerin mutlu ve huzurlu bir toplumda birlikte yaşamasını sağlamaya yeter... Hiç kimsenin dini siyasete alet etmesine izin verilmeyeceği gibi, dinsizliğin ve herhangi bir dini inancın dışlanmasının da siyaset haline getirilmesine izin verilmemelidir.

Bu özgürlükçü sistem sınırsız bir özgürlük mü sağlamalıdır? Eğer her türlü tarikat, cemaat, tekke, cem evi, mevlevihane vs fark etmeksizin hepsine sınırsız bir özgürlük sağlanırsa da toplumsal zeminin kolay manipüle edilmesinin önü açılmış olacaktır. Bunun yerine, herkesin kendisini tanımladığı gibi algılandığı, resmi ideolojinin dinine tapmaya zorlanmadığı bir model oluşturulmalıdır. Eş zamanlı olarak bunun da suiistimal edilmesi önlenmelidir. Eskide “Meşihat” kurumu belli ölçüde bunu yapmıştır. Şimdi de 5D FORMÜLÜ ile özgürlükçü bir sosyal devlet modeli kurgulanmalıdır. Nedir bu 5D FORMÜLÜ?

1. Dernekleştirme: Her türlü, cami, cem evi, cemaat/tarikat vs dini grubun merdiven altı işletmecilikten çıkartılıp, kendi “Statüsünü/Tüzüğünü”; işleyiş kurallarını, giriş, çıkış ve disiplin kurallarının belirlendiği bunun sonucu olarak da abilerin, ablaların, şeyhlerin, dedelerin, müritlerin vs birbirine keyfi tahakküm edemediği, dinin bireyler üzerinde bir baskı aracı olmadığı, özgür düşüncenin sisteme hakim olduğu, bütün kuralların statüde belirlenmiş bulunduğu bir model kurgulanmalı.

2. Devletleştirme: Bütün bu dini yapıların atama ve ihale mafyasına dönüşmediği, keza sürekli halktan para istediği (adeta dilencilik yaptığı) yapıda olmadan, bütün mal varlığının merkezde topladığı bütün inanç gruplarının “bütün” ihtiyaçlarının merkezi bütçeden karşılandığı, başka yerden bir gelir elde etmesinin yasaklandığı, kaynakların da hakkaniyetli paylaştırıldığı, yönetiminde her bir dini gruptan kişilerin de bulunduğu finansal modelleme getirilmelidir.

3. Dinî Bir Üst Yapıya Bağlama: Bütün bu yapıların kendi kendine ve kuralsız şekilde yapılanması yerine, bir idareci veya ders veren statüsü elde edebilmek için gerekli bilgi birikimini ve tecrübeyi de içerecek şekilde, dinin cahiller ve ehliyetsiz kişiler eli ile idaresi, ders verilmesi ve saltanata dönüştürülmesi kültürünün sona erdiği bir yapı lazımdır. Her türlü sapkınlık, -hatta bâdeleme tarikatı- bile görmüş bir ülkede, dinin suiistimal edilmesi önlenmelidir. Tavuğun bile yumurtladığının sertifikasını zorunlu tutan bir ülkede milyonlarca kişiyi etkileme potansiyeli olan kişilerin ve bunların sözlerinin bir yeterlilik kriterine tabi tutulmaması topluma ve toplumdaki inançlara zarar vermektedir. Eğitimli, bilgili kişilerin kurduğu ekoller ile ancak resmi din/ideoloji dayatması ve sınırlaması içermeden, herkesin kendisini tanımladığı şekilde algılandığı “özgürlükçü” bir modelle yapılmalıdır.

4. Denetleme: Bütün yapıların ve mensuplarının “Statüsü/Tüzüğü” ile denetlendiği özgürlükçü bir modelleme kurulmalıdır. Dini, ekonomik, sosyal, kültürel olarak kendi statülerinde tanımlandığı kurallar ile denetime tabi olacağı bir model olmalı bu. Dinin suiistimal edilmediği, siyasete alet edilmediği, etik kuralların mutlak olarak uygulandığı, ruhban sınıfı oluşmasının önlendiği, atama-ihale-rüşvet mafyasına dönüşmüş çıkar amaçlı suç örgütü şeklinde işletilmediği bir model kurulmalıdır (bunlar şunda vardır bunda yoktur demiyoruz, hiç bir yerde olmamalıdır diyoruz).

5. Düzeltme: Yapının işleyişinde, resen veya şikayet üzerine bir aksama tesbit edilince bunların da her bir grubun kendi belirlediği işleyiş kurallarına tabi olması ve bunun dışına çıkmamasının sağlandığı bir düzeltici mekanizma işletilmelidir. Düzeltici mekanizma daha çok diyalog, iletişim, etkileşim ve yönetişim esaslarına tabi olmalıdır. Yoksa dikta sistemi ile resmi ideoloji/din dayatmasına dönüşmemelidir. Dinin bir tercih ve özgürlük olduğu gerçeği gözardı edilmemelidir.

Bu zorlu sistemin sağlıklı işlemesi için gerekli idari yapı kurulmalı, işleyişin de her türlü dini inancın ötekileştirici olmayan; düşünce ve yaşam biçimi dışlaması veya dayatması içermeyen ve özgürlükçü şekilde yaşanması sağlanmalıdır.