Dolar (USD)
35.27
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2976.42
BIST 100
10006.13
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Kutuya Sığmak!

Ne çok garip karşılanmıştı o ilk anları. Neredeyse herkes bir deli saçmalaması diyordu ona. Hem kendimizden görüyorduk. Ta evimizin en mahrem köşesinde oturan birisi olarak. Hem de kendimize çok uzak görüyorduk. Hayalimizin bile hatırlamaktan aciz kaldığı bir uzaklıktı bu.

Öyle her evde bulunmazdı o. Hali vakti yerinde olanlar bile onu elde edemezlerdi hemen. Bir sıraya girmeniz biraz uzun zaman beklemeniz ve sıranın size geldiğini haber almanız gerekirdi epey vakit geçtikten sonra.

Nihayet haber size gelir onun sizin evi kendine vatan tutacağı söylenir olurdu çarşıda pazarda. Siz de bir telaşla onu evin hangi baş köşesine yerleştireceğinizi ve yakışacak en güzel yerin neresi olacağını düşünürdünüz. Çünkü o sadece sizin değil öncelikle akrabalarınızın ve yakın komşularınızın da sürekle görmek isteyeceği bir yerde olmalıydı.

Ve gün gelir sabrın sonu selamete ermiş gibi bir zaferle ağırlığınca paralar ödenir evin en geniş yerine oturtulurdu o. Evin hanımı ve kızları o güzel dantellerle onu süslerken beyi de yeni kutuların içine alır ve kem nazarlardan koruyacak tedbirler de bulunurdu.

Onun görünme saatini hem evin halkı hem de o eve gelme cesareti olanlar merakla beklerdi. Sonunda sobalar yakılır, çaylar demlenir kuklavari tavırdan tavıra giren hali merakla izlenirdi.

Biliyor musunuz! Ne çok ağlayanlar oldu onun karşısında ve ne çok gülenler. Bir de ne ağlayanlar ne de gülenler.

Yorulmak ve uslanmak bilmediler onu görenler. Ne seyrine doydular ne de halden hale koşan binbir yüzüne.

Bazen öyle anlar olurdu ki onu seyredenler acıkır ve yorulurdu. Onun da acıkıp yorulacağını düşünür kısa süreliğine ondan ayrılmak isterlerdi. Lakin o umursamaz tavrıyla ne acıktığını ne de yorulduğunu ima eder gibi konuşmaya devam ederdi.

Yıllar geçti aradan. Ev sahiplerinin bütün fedakarlıklarına rağmen onda bir değişiklik olmadı. Ya ağlattı ya güldürdü her zamanki gibi. Ya da ne ağlattı ne de güldürdü. O hep bildiğini okudu.

Ev sahiplerinin çoğu zamanla ona özendiler. Özenmek şöyle dursun onun kendilerini anlattığını düşünerek daima ona iyi baktılar. Kollayıp gözettiler. Onun bütün gaddarlığına rağmen evin en güzel yerinde ona yer açmaya devam ettiler. Onun yüzünden uykusuz bile kaldılar. Günün bütün yorgunluğunu giderecek gecenin rahatlığını ona ayırdılar. Evin neşesi olan çocukların cıvıltısı yerine onun gürültüsünü ve zırıltısını tercih etmeye başladılar. Eşlerin dertleşmesinin yerini onun fitnesi almaya başlamıştı çoktan. Akrabaların sorulup hatırlanmasının da yerini alacak gibiydi. Kimse de onun bu halinden gocunmuyordu.

İnsan büyüdü ve gelişti. Evdeki o kutu da küçüldü ve sürekli değişti. Her ikisi de intikam alır gibi hep birbirinin aleyhine çalışıyor gibiydiler.

Ne çok insan o kutunun içine sığmak ve içindeki hayatı yaşamak istiyordu bilemezsiniz. Ve yine ne çok insan ondaki hayata yabancı ve ondan uzak durmak istiyordu anlayamazsınız. Onun karşısında susanlar onu susturanlardan çok fazlaydı.

Bugün artık o kutunun içine girmeyi bırakın neredeyse onu evden dışarıya atacaklar. Çünkü o kutu öyle işler yaptı ki evden atılmayı bırakın küçülerek ve şekil değiştirerek insanın cebine girdi ve onu sürekli meşgul ediyor. Her anı kontrol ediyor. Sadece cebinde ve çantasında değil her an zihninde ve ellerinin içinde dolaşıyor. Halbuki ne nostalji yaşamıştık o eski haliyle. Ne çok ağlamış ve ne çok gülmüştük bize gösterdikleriyle.

Beşer bu! Önce kendi yapar. Sonra yaptıklarına esir olur. Hürriyetine kavuşmak için yaptıklarından uzaklaştığını zanneder. Zaman ilerledikçe aslında esaretinin ne kadar trajik olduğunu fark eder. Lakin hep geç kalır. Namık Kemal’in dediği gibi.

Ne efsunkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet

Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten