Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2486.09
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Ocak 2022

Kutuplaştıran kim?

Siyaset sahnesinde tansiyon biraz yükseldiğinde kimi yazarlar, yahut kimi kanaat sahipleri “Aman kutuplaştırmayalım, aman gerilmeyelim, germeyelim” yönünde açıklamalar yapıyorlar. Ortamı yumuşatmak, insanları sükûnete davet etmek tabii ki yerinde bir davranış. Peki ortamı kim geriyor? Toplum ya da siyaseti kim kutuplaştırıyor?

Kutuplaşan toplum mu siyaset mi? Yani kutuplaşma elitler düzeyinde mi oluyor, yoksa bu durum topluma da sirayet ediyor mu? Bazen her ikisi de oluyor. Toplum da geriliyor, siyaset de? Peki bu neden oluyor? Kutuplaşma ya da gerginliğin pek çok farklı sebebi var ama biz burada bir tanesine değinelim.

Türkiye’de siyasetin ve bürokrasinin rengi son 20 yıl içinde değişti. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana siyasi iktidar ve bürokrasi üzerinde yegâne hâkim güç olduklarına inanan, doğuştan ayrıcalıklı zümre(!) ile halkın çocukları yer değiştirdiler. Anadolu çocukları siyasi ve bürokratik mekanizmalarda daha görünür hale geldi. Yani yıllarca Cumhuriyetin Kemalist elitleri tarafından “Hasolar, Memolar” şeklinde aşağılanan Anadolu insanı, çevreden merkeze doğru yürümeye başladı.

Bu durum ister istemez kendisini doğuştan ayrıcalıklı gören zümre üzerinde negatif bir etki üretti. Moralleri bozuldu, gerildiler, kendilerini güçsüz ve etkisiz hissetmeye başladılar. Medyada, sanatta, siyasette, akademide, bürokraside ve kültürde örgütlenen ve kendilerini halkın üzerinde gören, halka tepeden bakan bu zihniyet el değiştiren güç alanlarından yavaş yavaş çekilmek zorunda kaldıkça öfkelerini topluma ve toplumun seçtiği siyasetçilere kusuyor.

Mesela ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına her fırsatta ağız dolusu hakaret etmelerinin, her fırsatta toplumun inanç ve değerlerine saldırmalarının bir sebebi de bu durum. Kendilerini artık güçsüz ve yalnız hissetmeleri. Bu yalnızlık ve güçsüzlük duygusu içlerinde sakladıkları öfkeyi kusmalarına sebebiyet veriyor. Öfkelerini açıktan kustukça toplumdan ve siyaset camiasından tepki alıyorlar. Aldıkları itiraz ve eleştiriler kendilerini bir kez daha geriyor daha da azgınlaşıyorlar. İşte bu azgınlık kutuplaşmanın ve gerilmenin temel sebeplerinden birisidir. Tabii ki tek sebebidir demiyoruz ancak bu azgınlıkları ve içlerinde sakladıkları kin ağızlarına vurunca ortam fena halde geriliyor.

Bu azgın ve öfkeli kesim Cumhurbaşkanına neden hakaret ediyor? Cumhurbaşkanı çok yanlış işler yaptığı için mi? Doğru ve güçlü icraatlar yapmadığı için mi? Ya da yolsuzluk, hırsızlık tavan yaptığı için mi? Hayır. Elbette değil. Cumhurbaşkanına hakaret etmelerinin her fırsatta Cumhurbaşkanını yerden yere vurmalarının yegâne sebebi kendisinin sosyal aidiyeti, sosyal mensubiyetidir. Bir defa Cumhurbaşkanı CHP’nin elit ailelerinden birisine mensup değil. Sabetayist değil, mason değil, pozitivist materyalist değil, İstanbul sermayesinin beslemesi değil, yalı zencisi değil, annesi babası beyaz Türklerden değil. Üstüne üstlük İmam-Hatip mezunu, Kasımpaşa’da yetişmiş bir halk çocuğu.

İşte hazmedemedikleri tam da bu. Siyasetin değişen sosyolojisi içerisinde Cumhurbaşkanının sosyal mensubiyetine sahip binlerce insan var. Bunu hazmedemiyorlar. Bu insanların dini görüşleri, inançları, hayata ve topluma bakışları farklı. Kemalist seçkinler gibi düşünüp yaşamıyorlar. İşte bu yüzden bu insanları hazmetmeleri kolay gözükmüyor. Erbakan gibi bir siyasi figürü hazmedemediler, 28 Şubat’ı tetiklediler. Erdoğan dişli çıkınca geri adım atmak zorunda kaldılar. Şimdi iktidardan doğal yollarla indiremedikleri bir siyasi figürü hakaret ve küfür yoluyla itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.

Halkın değerlerine saldırmaları ve toplumu hedef almaları ise yıllarca halkın siyasi eğilimlerine saygı duymamalarından ve halkın kendi elleriyle iktidar yaptığı kimselerin arkasında durmasından kaynaklanıyor. Halk, 15 Temmuz’da kendi seçtiği liderin arkasında durunca bu durum kendilerinde büyük bir rahatsızlık yarattı. Zira vatandaşlar 15 Temmuz’da siyasetin bilinen sosyolojisini bozdu. Liderin halkın yanında durması ve halkın değerlerine sahip çıkması ise, kendisini elit zanneden bu zümreyi ayrıca çileden çıkarıyor.

Aslında Cumhurbaşkanı popülizm yapmıyor, verdiği tepkilerle kendi tabanını da konsolide etmiyor. Halkın değerlerine yönelen bir saldırı karşısında Cumhurbaşkanının verdiği tepkiler doğal ve içten tepkiler. Zannediliyor ki ortamı sürekli Erdoğan bilerek ve isteyerek geriyor. Türkiye’de kutuplaşmanın yegâne kaynağı, şu an halka ve halkın her türlü değerine fütursuzca saldıran azgın kesimdir. Bu kerameti kendinden menkul zümreler toplumu germekte, kutuplaştırmaktadırlar. Gazetecisi, sanatçısı, akademisyeni, siyasetçisi kaos ve gerginlikten medet umar hale geldiler. Ne yaparlarsa yapsınlar anlamadıkları tek şey var: Türkiye çok değişti.