Kutuplaştıran kim?
Siyaset sahnesinde tansiyon biraz yükseldiğinde kimi yazarlar, yahut kimi kanaat sahipleri “Aman kutuplaştırmayalım, aman gerilmeyelim, germeyelim” yönünde açıklamalar yapıyorlar. Ortamı yumuşatmak, insanları sükûnete davet etmek tabii ki yerinde bir davranış. Peki ortamı kim geriyor? Toplum ya da siyaseti kim kutuplaştırıyor?
Kutuplaşan toplum mu siyaset mi?
Yani kutuplaşma elitler düzeyinde mi oluyor, yoksa bu durum topluma da sirayet
ediyor mu? Bazen her ikisi de oluyor. Toplum da geriliyor, siyaset de? Peki bu
neden oluyor? Kutuplaşma ya da gerginliğin pek çok farklı sebebi var ama biz
burada bir tanesine değinelim.
Türkiye’de siyasetin ve
bürokrasinin rengi son 20 yıl içinde değişti. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana
siyasi iktidar ve bürokrasi üzerinde yegâne hâkim güç olduklarına inanan,
doğuştan ayrıcalıklı zümre(!) ile halkın çocukları yer değiştirdiler. Anadolu
çocukları siyasi ve bürokratik mekanizmalarda daha görünür hale geldi. Yani
yıllarca Cumhuriyetin Kemalist elitleri tarafından “Hasolar, Memolar” şeklinde
aşağılanan Anadolu insanı, çevreden merkeze doğru yürümeye başladı.
Bu durum ister istemez kendisini
doğuştan ayrıcalıklı gören zümre üzerinde negatif bir etki üretti. Moralleri
bozuldu, gerildiler, kendilerini güçsüz ve etkisiz hissetmeye başladılar.
Medyada, sanatta, siyasette, akademide, bürokraside ve kültürde örgütlenen ve
kendilerini halkın üzerinde gören, halka tepeden bakan bu zihniyet el
değiştiren güç alanlarından yavaş yavaş çekilmek zorunda kaldıkça öfkelerini
topluma ve toplumun seçtiği siyasetçilere kusuyor.
Mesela ülkenin seçilmiş
Cumhurbaşkanına her fırsatta ağız dolusu hakaret etmelerinin, her fırsatta
toplumun inanç ve değerlerine saldırmalarının bir sebebi de bu durum.
Kendilerini artık güçsüz ve yalnız hissetmeleri. Bu yalnızlık ve güçsüzlük
duygusu içlerinde sakladıkları öfkeyi kusmalarına sebebiyet veriyor. Öfkelerini
açıktan kustukça toplumdan ve siyaset camiasından tepki alıyorlar. Aldıkları
itiraz ve eleştiriler kendilerini bir kez daha geriyor daha da azgınlaşıyorlar.
İşte bu azgınlık kutuplaşmanın ve gerilmenin temel sebeplerinden birisidir.
Tabii ki tek sebebidir demiyoruz ancak bu azgınlıkları ve içlerinde
sakladıkları kin ağızlarına vurunca ortam fena halde geriliyor.
Bu azgın ve öfkeli kesim
Cumhurbaşkanına neden hakaret ediyor? Cumhurbaşkanı çok yanlış işler yaptığı
için mi? Doğru ve güçlü icraatlar yapmadığı için mi? Ya da yolsuzluk, hırsızlık
tavan yaptığı için mi? Hayır. Elbette değil. Cumhurbaşkanına hakaret
etmelerinin her fırsatta Cumhurbaşkanını yerden yere vurmalarının yegâne sebebi
kendisinin sosyal aidiyeti, sosyal mensubiyetidir. Bir defa Cumhurbaşkanı
CHP’nin elit ailelerinden birisine mensup değil. Sabetayist değil, mason değil,
pozitivist materyalist değil, İstanbul sermayesinin beslemesi değil, yalı
zencisi değil, annesi babası beyaz Türklerden değil. Üstüne üstlük İmam-Hatip
mezunu, Kasımpaşa’da yetişmiş bir halk çocuğu.
İşte hazmedemedikleri tam da bu.
Siyasetin değişen sosyolojisi içerisinde Cumhurbaşkanının sosyal mensubiyetine
sahip binlerce insan var. Bunu hazmedemiyorlar. Bu insanların dini görüşleri,
inançları, hayata ve topluma bakışları farklı. Kemalist seçkinler gibi düşünüp
yaşamıyorlar. İşte bu yüzden bu insanları hazmetmeleri kolay gözükmüyor.
Erbakan gibi bir siyasi figürü hazmedemediler, 28 Şubat’ı tetiklediler. Erdoğan
dişli çıkınca geri adım atmak zorunda kaldılar. Şimdi iktidardan doğal yollarla
indiremedikleri bir siyasi figürü hakaret ve küfür yoluyla itibarsızlaştırmaya
çalışıyorlar.
Halkın değerlerine saldırmaları
ve toplumu hedef almaları ise yıllarca halkın siyasi eğilimlerine saygı
duymamalarından ve halkın kendi elleriyle iktidar yaptığı kimselerin arkasında
durmasından kaynaklanıyor. Halk, 15 Temmuz’da kendi seçtiği liderin arkasında
durunca bu durum kendilerinde büyük bir rahatsızlık yarattı. Zira vatandaşlar
15 Temmuz’da siyasetin bilinen sosyolojisini bozdu. Liderin halkın yanında
durması ve halkın değerlerine sahip çıkması ise, kendisini elit zanneden bu zümreyi
ayrıca çileden çıkarıyor.
Aslında Cumhurbaşkanı popülizm
yapmıyor, verdiği tepkilerle kendi tabanını da konsolide etmiyor. Halkın değerlerine
yönelen bir saldırı karşısında Cumhurbaşkanının verdiği tepkiler doğal ve içten
tepkiler. Zannediliyor ki ortamı sürekli Erdoğan bilerek ve isteyerek geriyor. Türkiye’de
kutuplaşmanın yegâne kaynağı, şu an halka ve halkın her türlü değerine
fütursuzca saldıran azgın kesimdir. Bu kerameti kendinden menkul zümreler
toplumu germekte, kutuplaştırmaktadırlar. Gazetecisi, sanatçısı, akademisyeni,
siyasetçisi kaos ve gerginlikten medet umar hale geldiler. Ne yaparlarsa
yapsınlar anlamadıkları tek şey var: Türkiye çok değişti.