Kütüphaneler Sessiz ve Kimsesiz
Koca Ragıp Paşa hem divan şairi hem de Osmanlının entelektüel sadrazamlarından biri. Şair Yusuf Nabu00ee'nin terbiyesi altında yetişmiş. Şiire ve ilme olan hassasiyeti buradan gelmektedir. Onun "Şecaat arz ederken Merd-i kiptu00ee sirkatin söyler." Sözü bir atasözü hüviyetini kazanmıştır.
Kendisi her Osmanlı paşası gibi bir külliye bırakma düşüncesiyle bir eser bırakır. Onun adıyla anılan Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi bu gün onun yaptırdığı külliyenin önemli bir parçasıdır. 17. yüzyıldan bu yana kütüphane hizmeti veren bu binayı Koca sadrazam yani dönemin başbakanı Mimar Tahir Ağa'ya yaptırmıştır. Mimarını bildiğimiz bu kütüphanenin hıfz-ı kütübünü ne yazık ki bilmiyoruz.
Meselenin tam da burasında takılıp kalacağız. Çok değerli olan kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp Paşa, onların bakımı için tanıdıklarından birini hıfz-ı kütüp olarak tayin eder. Bir gün ansızın kütüphanesini ziyarete giden Paşa, Bir de ne görsün. O gün bırakıldığı gibi duruyor kitaplar. Hiç el değmemiş, hiç okunmamış, tozlar bir karış kitapların üzerinde duruyor. Etrafı da toz, toprak içinde bulunca canı çok sıkılır ve belli etmemeye çalışarak:
- Seni tebrik ederim yavrum, der. Gerçekten de emniyetli bir adammışsın. Teslim edilen emanete hiç el sürmemişsin, aferin!
Çünkü Ragıp Paşa, kütüphanesini yaptırdıktan sonra iş ve işleyişleri yerinde görmek için bir gün kütüphaneye gider. Kitapları eline alır. Bir de ne görsün. O gün bırakıldığı gibi duruyor kitaplar. Hiç el değmemiş, hiç okunmamış, tozlar bir karış kitapların üzerinde duruyor. Ve Koca Ragıp Paşa nükteli bir cevap vermiş. Maşallah kitaplarımı çok iyi hıfz etmişsiniz (korumuşsunuz) baksana üzerinde ki tozlar olduğu gibi duruyor.
O günden bu güne ne değişti bilmiyorum. Belki Koca sadrazam o memuru görevden almış başka bir memuru oraya atamıştır. Ve sonrası derken günümüze kadar devam ediyor kütüphanelerin maceraları. 1967'den beri kütüphanelerimiz Milli Eğitim bakanlığından alınıp kültür bakanlığına devredildikten sonra onların hayat damarı da kopmuş oldu. Bakanlık kitaba önceleri kültürel bir tarihi öge gözüyle bakıp değerlendiriyordu. Kültür ve Tabiat varlıklarını koruma gibi bir şey. Sonra bakanlık turizmle birleşince kitap da tamamen unutulup gitti. Ancak yılda bir Kütüphaneler Haftası sonra da ne yazık ki canlı bir vasıta gözüyle bakamaz olduk. Hangi kitap hangi kütüphanede onun telaşı ve müzelik duruşuyla ilgileniyoruz.
Bu mekana ders çalışmaktan çok, daha o yaşlarda tarihe olan ilgim nedeniyle kütüphanenin ahşap raflarını, siyah deri ciltli kitap kapaklarını, avlusundaki tarihu00ee mezar taşlarını, çıtırdayarak yanan sobanın çevresinde oynaşan kedilerini görmeye giderdik.