Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.86
Gram Altın
2973.59
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Ağustos 2022

"Kutsal"ın toplumsal algılanışı

Sosyal medya araçlarının yaygınlaşması ile birlikte bir yandan bilgide otorite, meşruiyet ve otantisite sorunu, diğer yandan merkezsizliğin getirdiği sübjektivite sorunu kendisini net biçimde göstermektedir. Yeni sosyalleşme aracı olarak devreye giren sosyal medya, oluşturduğu popüler dil ile birlikte retoriğin hakimiyetine teslim olmuş görünmektedir.

Dünyada meydana gelen çoğullaşma ilk planda sonuçladığı merkezsizleşme ile özgürlük açısından olumlu çıktılar üretiyor görünse de, buradan akan bilgilerin sübjektif yargıların ötesine geçmeye imkan tanımaması sonucu kalabalıklaşmayı haklı kılan bir sürece doğru evrilmektedir. Özellikle “paylaşım”lara baktığımızda, aforizmanın hakimiyeti ile karşılaşırız ki, refere edilen kişileri niçin ciddiye almamız gerektiği ile ilgili bize ikna edici bir delil sunmaz. Sadece anlık olarak duygusal acıları dindirip dindirmediği ya da söz cambazlığı neticede elinizde kalır.

Özellikle din ve dine dair kavramlara dair yargılara bakıldığında, hiçbir referansa dayanmayan yargılardan geçilmiyor. Bunlar büyük oranda alanında uzman olmayan, bir iki tane dini kitap okuyup kendisini “alim” zanneden profillerden oluşmaktadır. Meselâ; Sünneti tamamen reddeden, tamamını uydurma olarak gören bir tanımı okumuştum. Nasıl bir mirasın üzerinde oturduğunu bilmeyen bu mirasyedilerin dünyanın hiçbir dininde olmayan böyle bir serveti algılayamamaları oldukça ilginçtir.

Bu konuda en ilginç örneklerden birisi de kutsal kavramı ve dinin bir takım ibadet ve ritüellerine dair olanlardır. Son dönemlerde “halk islam”ının ibadet ve ritüel ağırlıklı “kutsal” yüklemeleri ağırlıklı olan islam anlayışını eleştirerek daha “rasyonel” bir din oluşturma gayreti içine girilmiş görünmektedir. Elbette Halk İslam’ının eleştirilecek çok boyutu vardır. Fakat burada en anlaşılmayan mevzunun dinin “ne”liğine dair olduğunu düşünmekteyim.

“Kutsal” kavramı aslında bütün boyutlarıyla açıklanamayan bir aşkınlığı ifade etmektedir. Bu sebeple insanlar dünyada muhatap olduğu birtakım fenomenlere kutsallık yüklemesi yapmaktadırlar. Din de bu anlamda kutsalla direkt ilintilidir. Meselâ; Durkheim din fenomenini tanımlarken kutsal ve profane şeklindeki ayrımda dinin kutsal olanla ilintili olduğunu belirtmektedir. Yine Mircea Eliadede, kutsal yüklemesi yapılan eşyaların artık diğerlerinden farklılaştığına vurgu yapmaktadır. Nitekim kendisi üzerine kutsal yüklemesi yapılan su ya da ırmak insanların gözünde diğer sulardan farklılaşarak aşkın bir anlam kazanır. Kutsala başvuru ve aşkınla ilinti bütün insanların temel bir niteliğidir. Söz gelimi; Kabe’de bulunan Hacer-i Esved ismi verilen siyah taş, kutsal bir nitelik kazanmış olup kendisine hürmet edilmektedir.

Kimi tartışmalarda “kurban” ibadetine dair birçok negatif söylemler geliştirilmektedir. Bazıları “kurban” fenomenini modern zamanlara yakıştıramadığı için negatiflemektedir. Bir kere kurban fenomenine baktığımız zaman, insanlık tarihinin en erken zamanlarından itibaren tüm toplumlarda ve tüm dinlerde kurban fenomenini görebilmekteyiz. “Kurban”ın bizzat kendisi insanın aşkınla olan bağını kurmak üzere bir sunak sunmasıdır. Hatta İslam dininde kurban kelimesi yakınlaşma anlamını muhtevidir. Bu bağlamda insanların kurban fenomeni olmasaydı, onu icad edeceklerini düşünmekteyim.

Dünyadaki her şey “rasyonel” sınırlar içinde açıklanabilseydi, zaten dine gerek kalmayacaktı. Rasyonellik önemli olmakla birlikte insanın dünyayı açıklama sınırları yetersiz olunca, aşkına olan müracaatı ve metafizik olanı anlatmada din ve kutsal devreye girmektedir. Geçen yüzyıl boyunca yoğun şekilde kutsalı aşma teşebbüslerinin sonuç vermemesi, geleceği nasıl kuracağımıza dair ders çıkarıcı içeriklere sahiptir.