Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Ekim 2012

Kutsal Topraklar'ın kutlu kafilesi (1)

Dünya Müslümanları arınmak ve yeniden dirilmek için fevç fevç Hicaz'a yönelmenin heyecanını yaşıyor. Günümüz şartlarında rahatlıkla gerçekleştirilen Hac yolculuğunun, geçmişte ne kadar meşakkatli bir yolculuk olduğunu hatırlatmak icabediyor . Tarihin altın sayfalarını çevirerek, iman yüküyle yüküyle Hicaz'a yönelen "Sürre Alayları"nın arasına karışmak gerekiyor.

***

Bir zamanlar Sürre Alayları vardı. Yükü iman olan bu kervanların yolculuğu, Topkapı Sarayı'ndan başlar, Hicaz topraklarında son bulurdu. Günümüzde uçakla yaklaşık 2 küsur saatte ulaşılabilen "Kutsal Topraklar"a, o günün şartlarında deve ve katır sırtlarında aylar süren meşakkatli yolculuklar sonucu ulaşılabiliyordu. Mesela, Şam-Medine arası 247, Medine-Mekke arası 106 saatte alınabiliyordu. Gün olarak ise Şam-Mekke arası 61 gün sürüyordu.

Kutsal bölgelere çok büyük önem veren Osmanlı Devleti bu hassasiyeti, kutlu Hac ibadetinin yerine getirilmesinde de gösterirdi. Aylarca süren yolculuğun güvenli bir şekilde tamamlanması için bütün tedbirler alınırdı. Osmanlı döneminde Hac kafilesi, "Sürre" ile özdeşleşmişti adeta. Sürre; "içi para dolu kese"anlamına gelmekteydi. Çelebi Mehmed'le başlayan teberru niteliğindeki bu gelenek, sonraki Osmanlı Sultanları tarafından da Mekke ve Medine fakirlerine her yıl mutlaka ulaştırılırdı.

***

Osmanlı döneminde, İstanbul dışında iki yerden daha Hac Kafilesi yola çıkmaktaydı. Kuzey Afrika Müslümanlarının katıldığı kafile "Mısır Kafilesi" adını taşırdı. Bu kafile de Kahire'den yola çıkardı. Irak, İran ve Asyalı Müslümanları Hacca taşıyan kafile Bağdat'tan yola çıkardı ve adına "Irak Kafilesi" denilirdi. Bu kutlu kervanların yolculukları, öncesi ve sonrasıyla ülkede tam anlamıyla bir hareketliliğe sebep olurdu.

Sürre Alayı'nın Topkapı Sarayı'ndan çıkışı bir merasime tabi idi. Devletin askeru00ee, ilmu00ee ve mülku00ee ricali bu merasimde hazır bulunur, Hicaz'a kadar mahmile (devenin üzerine konulan hediye sepeti) nezaret edecek olan Sürre Emini, Evkaf Nazırı ile birlikte törene üniformalarını giyerek mabeyne (haremle selamlık arasındaki daire) gelip hünkar huzuruna çıkarlardı.

Kutsal beldelere, Mekke Emiri'ne, Hicaz Valisi'ne, Medine Muhafızı'na, Şeyhülharem'e ve Harem-i Şerif sorumlusuna gidecek sandıklar ayrı ayrı dualarla ortaya çıkarılır, "Sürre Devesi" denilen her tarafı gösterişli bir şekilde süslenmiş deveye yüklenirdi. Kızlar Ağası deveyi bahçede üç defa dolaştırır, padişah üçüncü seferinde devenin Sürre Emini'ne teslimini emrederdi. Bu emir üzerine, Kızlar Ağası deveyi bir kere de Sürre Emini için dolaştırırdı. Sürre Alayı daha sonra kurbanlar kesilerek, tekbirler getirilerek, buhurdanlar yakılarak dualar eşliğinde Topkapı Sarayı'nın kapısından uğurlanırdı. (Bu gelenek son devirlerde Yıldız ve Dolmabahçe Sarayı bahçelerinde yapılmıştır.)

***

Padişahın sürre sandıkları genellikle para ve nadir halılar, murassa avizeler, şamdanlar, paha biçilmez mushaflar, levhalar, puşideler, gümüş perde halkaları, buhurdan ve şamdanlardan oluşurdu. Bunlar Harem-i Şerif ve Ravza-i Mutahhara'ya konulmak üzere gönderilirdi. Kabe örtüsü ve Altın Oluk ise apayrı birer hazine olurdu. Bu kadar kıymetli eşyanın korunması için Şam'da muhafız teşkilatı bulundurulur ve Sürre Alayı yola çıktıktan sonra her türlü emniyet ve tedbir alınırdı.

Topkapı Sarayı önünden yola çıkan Sürre Alayı, kutsal beldelere yalnızca padişah ve devletluların değil, teberruda bulunan herkesin hediyesini taşırdı. Alay, "çekdiri" adı verilen savaş gemileriyle Sirkeci'den Üsküdar'a geçirilirdi. Deniz aşılıp Üsküdar toprağına geçilince Harem-i Şerif'e bitişik olan topraklara ilk adım atılmış olurdu ki, Üsküdar sahilindeki iskelenin adı da bu yüzden Harem İskelesi idi. Hicaz Demiryolu hizmete girdikten sonra Sürre Alayı, Sirkeci'den Haydarpaşa'ya geçmeye başladı.

Alayın İstanbul sokaklarından geçişi sırasında başta resmu00ee kıyafetli 12 atlı çavuş ve 12 zaim bulunurdu. Bunları yaya olarak yürüyen 60 baltacı, iki müjdecibaşı, 8 kapıcıbaşı, Sürre Emini, kethudası, etrafı 30 kadar baltacı ile sarılmış Sürre Devesi, yedek deve ile para ve hediyeleri taşıyan 8 katır takip ederdi. Bu kafileyi de akkam denilen ve Araplardan oluşan 50-60 kişilik bir kafile takip ederdi. Akkamlar; ufacık davullarını çalarlar, kılıç kalkan oyunları oynarlar, kafileyi neşelendirirlerdi. İstanbul halkı, Sürre Alayı'nın yola çıkışına fevkalade önem verir ve sokaklara dökülerek sevinç gösterisinde bulunurdu.

***

Haremeyn fukarasına gönderilen hediyeler "Sürre Defteri" adı verilen deftere kaydedilirdi. Bu defterde, Sürre Alayı'nın izlediği yollar, sürrenin gönderildiği dönemde Mekke ve Medine halkının nüfusu, kültürü, ekonomik yapısı, eski Hac yolculukları hakkında detaylıca bilgilere de yer verilirdi.

İstanbul, Osmanlı Devleti'nin başkenti olduktan sonra Sürre Alayı ve beraberindeki Hacı adaylarının Receb ayının 12. günü yola çıkmaları adet olmuştu. Eğer bu ayın 12. günü Cuma gününe rast gelirse çıkarılan bir tezkereyle alayın Cuma'dan bir gün önce ya da bir gün sonra yola çıkması sağlanırdı.

Daha önceleri her sene Mısır'da dokunan Kabe örtüsü de, 1798'de Mısır'ın Napolyon Bonapart tarafından işgal edilmesinin ardından, İstanbul'da hazırlanarak Sürre Alayı ile birlikte gönderilmeye başlandı. Örtü büyük ustaların elinde Sultanahmet Camii'nin şadırvan avlusunda işlenirdi.

Yanlarındaki kıymetli hediyelerle yola çıkan Hacı adayları birkaç değişik güzergah takip ederdi. İlk defa Abbasiler döneminde 923 yılında başlatılan Sürre Alayı, Osmanlı Devleti'nde "Sağ, Sol ve Orta Yol" olmak üzere 3 ana güzergahtan yollanmaya başlandı. Alayın izlediği sağ kol; Üsküdar-Eskişehir-Akşehir-Konya-Adana-Antakya-Haleb-Şam üzerinden, orta kol; Üsküdar-Gebze-İznik-Sapanca-Geyve-Hendek-Ayaş-Düzce-Bolu-Hacıhamza-Merzifon-Amasya-Turhal-Tokat-Sivas-Malatya-Diyarbakır-Şam üzerinden, sol kol ise; Üsküdar-Merzifon'a kadar orta yolu takip ederek Karahisar-Bayburt-Tercan-Erzurum ve Kars üzerinden Hicaz topraklarına ulaşırdı.