Kutsal Avrupa monarşisine hayran, kendi geçmişine düşman
CHP'li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in 9
Eylül'deki İzmir'in kurtuluşu gününde Osmanlı'nın son padişahı Sultan
Vahdettin'in hedef almasıyla başlayan tartışmalara ilişkin çok sayıda tarihçi
ve kanaat önderi görüş bildirdi. İki keskin taraflar ortaya çıktı.Bazılarına
göre Vahdettin hain , kimine görede ülkesinin geleceği için kendini feda etmiş
bir sultan. Hakikat tarihin tozlu raflarında aranmaz, belgeler ile bunu
desteklemek lazım. Bulduğum bir belgeyi buraya yazıyorum. İsteyen orijinalini bulup
hakikati öğrenir.
*16 Haziran 1919
Irak şehmülmeşayihi uceymi paşa hazretlerine. Aktaran :Sadi
Borak Atatürk’ün resmi yayınlara girmemiş söylev - demeç/ kaynak yayınları *
*Yüce saltanat makamı ve hilafetin ve yüce milletlerinin
hayatımın son noktasına kadar her zaman koruyucu ve sadık bir bireyi gibi
kalacağıma en yüksek bağlılıkla arz eder ve söz veririm. Mustafa Kemal ( 8/9 Temmuz 1919 Hükümdar hazretlerinin
saray dairesi yüksek başkatipliği
aracılığıyla padişah hazretlerinin katına telgraf .
Görüyoruz ki Mustafa
kemal, Osmanlı devletinin askeri olarak Samsun’a gitmesi için görevlendirilmiş.
Ben tartışmayı uzatmayacağım, isteyen bunu teyit edebilir ve kararını verir.
Günlerdir dünya gündemi İngiltere kraliçesi 2.Elizabeth‘in
ölümünü, cenaze törenini, defin zamanını konuşuyor. Kraliçe’ye övgü ve ağıt
yakanlar; onu yere göğe sığdıramayanlar. 70 yıllık saltanatında yaptığı hiçbir
kusur ve hatayı bilmezden gelenler“cellatlarına aşık misali”Avrupadaki
Monarşiyi kutsal görüp , kendi atası olan Osmanlı hanedanı hain ilan etmek
hangi vicdan ve hak hukukta olabilir.
Kraliçe Elizabeth’in vefatı nedeniyle İngiltere’de genç,
yaşlı ve çocuklar sokaklara döküldü. Büyük bir saygı ve hayranlık içinde ona ve
Monarşiye saygı gösterdiler. Türkiye’de ise bir kesim 600 yıl hüküm süren büyük
imparatorluğun padişahlarının adını bile duymak istemiyor. Ne garip değil mi?
Oysaki bugünün Türkiye’si Osmanlı devletinin bakiyesidir.
Garip olan sadece
İngiltere ve kraliçe değil. Özgürlüğün
ve demokrasinin beşiği diye bilinen Avrupa'nın farklı ülkelerinde
yapılan anketlerde insanların çoğunun cumhuriyet ve demokrasi yerine krallığı
tercih ettiği ortaya çıkmış. “İspanya'da
halkın yüzde 52'si hanedanlıktan yana. Bu oran, İngiltere'de yüzde 60,
Danimarka, Norveç ve İsveç'te ise yüzde 80 düzeyinde.”
Öncelikle şu sembolik lafını kaldırıp çöpe atalım.
Avrupa’daki krallıklar sembolik falan değildir. Lakin ülkeden ülkeye kralın
yahut kraliçenin yetkileri değişebilmektedir. Parlamenter demokrasi ve
monarşiye sahip olan AB ülkelerinin çoğunda, dikkat çekici bir durum var. Bize
ileri demokrasi dersi veren, Dünyanın en müreffeh ülkesi Belçika’dan örnek
vereyim ;
AB’nin merkezi Belçika’da cumhuriyetçi partinin kurulması
bile ‘kolay’ değil. Önünde aşılması neredeyse imkansız olan anayasal engeller
bulunmakta.
Çünkü Belçika’da kralın yetkileri parlamentodan daha
etkilidir. Belçika anayasasına göre, federal yürütme yetkisi krala aittir.
Mahkemelerin kararları kral adına uygulanır, kral bakanları atar ve görevden
azleder, dışişlerini yürüten kadroları görevlendirir ve orduya komuta eder.
Kral şahsi dokunulmazlığa sahiptir, bakanlar hesap vermekle yükümlüdür.
Monarşik sistemi sorgulayan siyasi yapıların yükselmesi bir yere kadar. Önceki
yıllarda Flaman bölgesinin Belçika monarşi topraklarından ayrılmasını
hedefleyen siyasi parti bile kapatıldı.
Monarşiler, AB ‘demokrasisini’ hiç rahatsız etmedi, uyum
içerisinde varlığını korudular.
600 yılık büyük bir imparatorluk olan Osmanlı hanedanın
üyeleri Avrupa ülkerinde açlık ve sefalet içinde vefat ettiklerini bilmek büyük
bir utanç tablosudur.Osmanlı padişah’ı ülkesinin bekası için cumhuriyeti tercih
etmiştir. Bedeli ona sürgün olarak verilmiş olsada ,hanedan ailesi cumhuriyete
hep saygılı ve sadık kaldılar. Yersiz itham ve iddalar gerçekleri değiştiremez.