Kutsal
İslam aleminin mübarek üç aylara başlamasıyla Türkiye,
Müslümanlar ve İslam’ın mukaddes saydığı değerler üzerine saldırılar alevlendi.
Her Ramazan ayında, her kandil gününde, her bayramda İsrail’in Filistinlilere uyguladığı
insanlık dışı katliamları artık kanıksamıştık.
Bugüne kadar Türkiye’de başörtüsü dahil İslami değerlere
saldırılar ise dış mihraklardan çok içimizdeki fondaşları tarafından
yapılıyordu. İslami değerlere saldırılara da sözde laiklik adı altında CHP’de
kendini bulan marjinal sol gruplar bayraktarlık yapıyorlar, devlete
Müslümanlara nefes aldırmama misyonunu yüklüyorlardı. Fondaş medyanın işaret
fişeğini çakmasıyla, İslami kurum, kuruluş, dernek, değer ne varsa algı
operasyonlarıyla suçlu ilan ediliyor. Kendini temize çıkarana kadar da akla
kara seçiliyordu. Başörtüsüyle okula giden kızdan, Cuma namazına giden lise,
ortaokul öğrencisine, Kur’an öğrenen çocuktan Kur’an öğreten hocalara kadar yanına
birazda ajitasyon katarak işledikleri çağdışılık suçundan vazgeçmeleri,
vazgeçmedikleri takdirde de müstahak oldukları cezaları çekmeleri için ver
yansın ediliyordu.
Batı tarafından yüzyıllardır sömürge veya köle olarak
görülen Müslümanları ötekileştirmeleri batılıya anormal bir olay olarak
gelmiyor. İslam düşmanlığı ve ırkçılıkla hem içlerinde azınlık olarak yaşayan
Müslümanlar baskı altında tutulurken hem de batı çıkarlarıyla çelişebilecek
herhangi bir güç odağının başı daha küçükken ezilmesi sağlanıyor. Bunun için de
terör örgütleri alabildiğine kullanılıyor. El-Kaide’nin neşvü neva bulmasında
ABD ve müttefiklerinin Afganistan’da İslami değerlere, kadınların ırzına kadar
her türlü mukaddesata saldırılarının rolünün olmadığını mı düşünüyorsunuz. Ha
keza Irak ve Suriye’de Müslümanların yok edilmesi için manivela olarak
kullanılan DEAŞ’ın filizlenmesinde ABD ve müttefiklerinin, özellikle de şii
fanatizminin Müslümanların kutsallarına, canlarına, mallarına, ırzlarına,
kadınlarına saldırılarının hiç mi payının olmadığını zannediyorsunuz. Batı önce
alçakça saldırır veya maşalarına saldırtır, sonra aradan çekilir kendilerini
korumak isteyenleri de terörist veya fanatik ilan ederek tüm bir toplumu veya
devleti hedef alır.
Bu üç aylarda Türkiye’nin seçim sathına girmesi, içerde CHP
zihniyeti ve peşine taktıkları fondaşlarının helalleşme yutturmacasıyla kendilerine
çeki düzen vermelerine yol açtı. Bay Kemal’in başörtüsü kanunu yutturmacasının
Anayasal güvence karşılığı bulması fondaşların foyalarını bir kez daha gün
yüzüne çıkartıverdi. Kendilerine göre siyasal İslamın iktidara gelmesini
önlemek için Selman Rüşdi’nin şeytan ayetleri üzerinden Aziz Nesin melununun
provokasyonunu şakşaklayanların bugün başörtüsü üzerinden helalleşme talepleri
komik kaçmıyor mu? 28 Şubatımızdaki Fadime Şahin,, Ali Kalkancı, Müslüm Gündüzlerimizi
unuttuk mu yoksa.
Türkiye’deki Müslümanların boş bırakıldıklarında yıllardır
siyasal İslamın başı olarak gösterdikleri Erbakan’ın hayallerini devam
ettirerek İHA, SİHA, TGC ANADOLU, MMU gibi fuzuli işlerle uğraşacaklarını,
Ayasofya’yı açarak Rumları kızdıracağını, Çamlıca’ya Taksim’e, Levent’e cami
yapacaklarını hesap eden küresel fon sahipleri, kutsala saldırı işiyle bu sefer
NATO’ya girmek için Türkiye’nin okeyine ihtiyaç duyan İsveç’i görevlendirdiler.
İsveç’te terör örgütü
yandaşlarının Erdoğan’ın kuklasını astıktan sonra yakmalarına, Erdoğan
posterleri ve Türk bayraklarının yerlere serilerek besleme alçaklar tarafından
çiğnenmesini ifade özgürlüğü olarak niteleyen İsveç, Üç aylara girmeden hemen
önce meclisinde İslam’ın kutsallarına hakareti ifade özgürlüğü sayan bir kanunu
kabul etti. Ve hemen ardından Paludan isimli çocuk tacizcisi Türkiye
Büyükelçiliği önünde melun eylemini polislerin koruması altında yaptı. İslam
dünyasından gelen tepkilere sadece İsveç’in maruz kalmaması için olay önce Hollanda,
daha sonra da Danimarka’da tekrarlandı. Tepkilerin dozuna göre, Almanya,
Fransa, İngiltere hatta tüm AB ülkelerinde bu alçak ifade ifade özgürlüğünün
benzerlerini yaşayacağımızın işareti olarak, İsveç, Danimarka, Hollanda gibi
Almanya, Fransa ve ABD’de Türkiye’deki vatandaşlarına seyahat uyarısı yaparak
gerilimi tırmandıracakları sinyalini verdiler.
Her ne kadar fondaşların altılı masası Erdoğan’ın karşısına
çıkacak aday konusunda henüz hem fikir olamasalar bile, İslamın kutsalına
saldırarak istemedikleri iktidarı tecrit etme politikası üzerinden seçim
kampanyasını çoktan başlattılar. Bu saldırıların mantığını anlamak için bize
ezberletilen tarihin yanında batının bizi görmek istediği tarihe de bir göz
atmamız gerekiyor. Batı için Müslüman demek Türk demektir. İslamı yok etmek
için çıktıkları Haçlı seferlerinin tamamı Türkün imanlı göğsünde parçalanarak
geri tepmesini batı hala unutamıyor. Kosova, Moğaç, Niğbolu, Viyana önleri
batının hala korkulu rüyası. Vesfalya’nın o dengesini korumak için güdülen bir
Türkiye’ye bunun içinde altılı masanın seçim galibiyetine ihtiyaçları var.
Bu seçimlerde eğer Erdoğan iş başından uzaklaştırılarak
Türkiye dizginlenmezse, İngiltere-Rusya, ABD-Çin rekabeti yüzünden Müslümanlar
rahat bir nefes alır, Türkiye ile birleşerek batının çürümüş düzenine karşı,
bilimiyle, teknolojisiyle, sosyal, toplumsal ve siyasal yapılanmasıyla insanlığın
kurtuluşuna vesile olacak yepyeni bir aydınlanma çağının işaret fişeğin çakar.
Üç aylar demişken, bu yıl Ramazan 23 Mart’ta başlıyor, Kurtuluş savaşını yöneten Meclisin açıldığı 23 Nisan’ı Ramazan bayramı ile birlikte idrak edeceğiz. İki bayram arasında ise 14 Mayıs Demokrasi bayramı bizleri bekliyor. Kutsalımıza saldırarak sözüm ona Türkiye’yi başkanını, başkanlık sistemini tahkir ederek kendilerine bağımlı bir iktidara kapı aralamak isteyenlere ‘Yeter söz milletin’ cevabının verileceği bu bayramda mukaddese, kutsala nasıl sahip çıkılacağını da bu millet gösterecektir. Allah’ın izniyle Türkiye’yi kirli emellerine kurban etmek isteyenler bu milletin şahlanışıyla bir kez daha hüsrana uğrayacak. Türkiye, Filistin başta olmak üzere bütün İslam aleminde kutsalımızın, mukaddesimizin ayaklar altına alınmadığı huzurlu bir Kurban bayramı kutlayacağız. Vesselam….