Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Kasım 2020

'Kusurlu Demokrasi' ve ABD Seçimleri

ABD Başkanı Donald Trump “Daha bitmedi” dese de rakibi Jeo Biden Amerika’nın 46. Başkanı olduğunu ilan etti:

“Amerika, büyük ülkemize liderlik etmem için beni seçtiğin için onur duyuyorum. İşimiz zor olacak ama size söz veriyorum, bana oy versin vermesin tüm Amerikalıların Başkanı olacağım. Bana olan inancınızı koruyacağım…”

Biden’ın bu açıklamasına cevap olarak Trump:

“Oylar hukuki bir şekilde sayılırsa, ben kazandım… Bu seçimi büyük bir farkla ben kazandım. Bu seçim bitmekten çok uzak…" diyerek sonuçları kabul etmediği yönündeki pozisyonunu değiştirmediğini ifade etti.

Amerika’da bunlar yaşanırken dünyada da kafa karışıklığı yaşanıyor. Mesela İngiltere’de stadlarda, “Dünya biliyor, Trump kazandı” pankartının açılıyor olmasının bir anlamı vardır.

Bütün bunlar şunu gösteriyor:

Amerika’da başkanlık seçimleri sağlıklı yapılamıyor. Seçim sistemi ve oy verme işlemindeki çeşitlilik seçimlerin manipüle edilmesine fırsat tanıyor. Trump 2016’da seçilirken demokratların, “Seçimlere Rusya’nın müdahalesi var” ithamları boşuna değildi, seçim sisteminin oluşturduğu boşluklar “güçler” tarafından manipüle edilebiliyor.

Oğul Bush’on 0,05 ile kazandığı! seçimleri hatırlayın, tabirimi mazur görün katil Bush’a o seçimi kazandıran seçmen ya da delegeler değil, savaşçı, işgalci derin güçlerdi. Ama on milyonlarca Amerikalı bu adaya oy vermeyi ibadet saydı.

Amerikalılar için Alexis de Tocqueville’in dediği “Demokrasiyi ahlakileştirme” tezi yerlerde sürünüyor. Tocqueville bu tespitinin üzerinden 170 yıl geçti, artık Amerika o Amerika değil.

Bakınız;

Jeo Biden, ilk kez 1988'de başkanlığa adaylığını koymuştu.

Demokrat Parti içindeki adaylık yarışında, o dönem İngiltere İşçi Partisi lideri olan Neil Kinnock'un bir konuşmasından çalıntı yaparak halka hitap ettiği ortaya çıkınca, adaylıktan çekildi.Bunun adı hırsızlıktır, ayıptır ve utanç verici bir durumdur.

Ayrıca Biden için, ahlaka mugayir enva-i çeşit şeyler söylendi, kameralara yansıyanlardan tiksinmemek mümkün değil, ama Amerikalılar için ikrah bellediğimiz bir şeyin (Monika meselesinde de görüldüğü gibi) hiç de kerih görülmediği de Amerikan gerçeğidir.

Amerikan halkı “istisna” diyenleri yabana atmamak lazım çünkü gerçekten de dünyada müstesna bir yerde duruyor. Bu “istisna” maalesef 1830’lu yılları Amerika’da geçiren Alexis de Tocqueville’in,“Amerikalılar din aracılığıyla demokrasiyi ahlakileştirme ihtiyacı duyduklarını bizzat davranışlarıyla gösteriyorlar…”dediği Amerika’dan uzakta bir “istisna”dır.

Gerçi başta da ahlak-din-demokrasi Amerikalıların umurunda olduğu kanaatinde değilim. Tocqueville Katolik-Protestan-Ortodoks kavgasının yaşandığı Avrupa’ya mukayese ederek hüsnü zanda bulunmuş olabilir. Yoksa Amerikalılar göçtükleri Avrupa’nın profan anlayışını Amerika’ya da aynen taşımışlardı.

Gelin Tocqueville’den söz etmişken onun 1931-1940 yılları arasında çalışmalarda bulunmak üzere yaşadığı Amerika’da Amerikalılar için yaptığı bir tespiti birlikte okuyalım:

Birleşik Devletler sakini bu dünyanınmülklerine, sanki hiçölmeyecekmiş gibi bağlanır. Kendi eriminde olan şeyleri ele geçirmekiçinöylesineçok aceleeder ki yaşamdan zevk almadan önce her an ölecek olmaktan korkuyormuşgibidir. Her şeyi yakalar, ama onları sıkıca tutmaz, hemen sonra yenihazların peşinden koşmak için elindekileri bırakır.

Bir insan, Birleşik Devletler’de, son yıllarını geçirmekiçinözenle bir ev inşaeder, ama hemen sonra daha çatısını yerleştirirken onu satar; bir bahçeye meyve sebze eker ama hemen ardından sanki bunların ürünlerini tatmış gibionu kiraya verir; bir tarlayı ekime hazır hale getirir ama hemen sonra hasadıelde etme işini başkalarına bırakır. Bir mesleği icra eder ama sonra onubırakır. Bir yere yerleşir ama kısa bir sure sonra değişen isteklerini tatmin etmekiçin başka yere gider. Özel yaşamı ona biraz rahatlık sağladığı anda siyasalkasırgalara dalar…

Nihayetinde ölüm, kapıyı çalar ve hiç elde edemediği eksiksiz bir saadetinpeşinden boşuna koşmaktan sıkılmadan önce onu durdurur.

İşte Amerikalı.

Bu Amerika’da “Kusurlu Demokrasi” olmaz mı?