Kuşun gözünden değil, uydudan bakın
İsrailli yazar Yuval Noah Harari, Hz. Musa Tur dağına
gittiğinde hemen buzağıya tapmaya başlayan Yahudilerin gözünden, beşeriyetin
yer küredeki serüvenini hikaye ediyor.
Harari, “Sapiens” kurgusunda saplantıyla, saçmalamayı da göze alarak, okuyucusunu
bir dogma olan ateizme zorluyor.
“Varlığını inkâr etsek de yer çekimi yok olmaz”, “Radyo
aktiviteye inanmasanız da radyoaktivite vardır” diyen Harari, kendisiyle
amansız çelişkiye düşüyor.
Ateizm ısrarını bir yana bırakırsanız
“Sapiens”, beşeriyet hakkında
tafsilatlı bir muhteva sunuyor.
Harari’ye göre, Homo Sapiens (akıllı insan), Afrika’dan
dünyaya merhaba diyor.
Bir çok insan türünden en
sona, Neandertallerle, Sapiens
kalıyor. Neandertaller, çoğunlukla Avrupa ve Kuzey Asya’da yaşıyor.
Biyoloji tarihindeki en ölümcül tür Sapiens, Neandertallerin
neslini 28 bin yıl önce tüketir, tek insan türü olarak ”Sapiens” kalır.
Homosapiens,
ekolojik seri katildir; bir çok
bitki ve hayvanın soyunun tükenmesinin sorumlusudur.
Sapiens’in en
bariz hususiyeti, gruplar oluşturabilme
kabiliyetidir. Sapiens’i diğer mahlukata üstün kılan budur.
Karıncalar ve arılar çok
büyük gruplar halinde çalışabilirler ancak, bunu çok sıkı bir şekilde yalnızca
akrabaları ile yaparlar.
Kurtlar ve şempanzeler,
karıncalardan daha esnek gruplar oluştururlar, ne var ki gruplarını sadece çok
yakından tanıdıkları ile kurarlar.
Kurtlar 5-8’lik, maymunlar en
fazla 60-70 kişilik gruplar oluştururlar.
Sapiens, çok
esnektir ve sınırsız sayıda işbirliği
yapabilir; sınırsız gücü bu yeteneğinden gelir.
Harari, Yahudiliğin
şifrelerini verir gibidir. İsrail,
gücünü Sapiens’in grup oluşturma özelliğinden
aldığının iyice farkındadır.
Maymun klanlarında alfa erkekler bilek gücü ile değil, ittifaklar kurarak lider olurlar.
10 bin yıl evvel buğdayın evcilleştirilmesi, insanlık
tarihinin dönüm noktalarından biri olur.
Diğer dönüm noktası 200 yıl
önce başlayan sanayi toplumudur.
Buğdayın evcilleştirilmesi
ile çiftçilik başlar. Daha önceden geyiklerin, koyunların, tavşanların ardından
koşan, ağaçlara tırmanan insan, tarlasına kaplarla su taşımaya, tarladan taşlar
toplamaya başlar.
Böylece, eklem bozukluklarıyla,
bel ve diğer fıtıklarla ilk kez tanışır.
Üretilen buğdaylar depolanmaya,
buğdayları hırsız ve düşmanlardan korumak için depolar, duvarlar yapmaya, buğdayı
yetiştirmek için yerleşmeye başlanır.
Çiftçilikle birlikte çocuklar anne sütünden ziyade tahılla beslenirler, doğumlar sıklaşır, bağışıklıklar zayıflar, çocukların bir yarısı
20 yaşını bulmadan ölürler.
Yerleşim yerlerinde, salgın
hastalıklar kol gezmeye başlar.
Bir anlamda insan buğdayı değil, buğday insanı
evcilleştirir.
10 bin yıl önce 8-10 milyon
insan vardır. M.S. 1. Yüzyılda 250 milyon çiftçi ve 1-2 milyon avcı toplayıcı
vardı.
Avcılar yüzlerce kilometre
karelik alanlarda yaşarlar.
Avcılar gelecek haftayı ya da
ayı düşünmez, planlamazlardı. Çiftçiler ise gelecek 10 yılı ve sonrasını bile
hesaplamaya başladılar. Bu, kaygı ile
tanışmamız demekti.
Her yerde ortaya çıkan yöneticiler ve seçkinler, çiftçilerin
emeğiyle ürettiği fazla gıda ile
beslenip, köylüleri de zar zor hayatta kalabildikleri bir hayata mahkum
ettiler.
Acıların sebebi arzulardır; arzu etmezseniz, acı da
çekmezsiniz. Bu, Budizmin temel düsturudur.
Dünya yüzeyi, 510 milyon, karalar ise 155 milyon km karedir. M.S. 1400’lerde,
insanlar sadece 11 milyon kilometrekarelik
bir alanda yaşıyorlardı.
Diğer yerler aşırı soğuk,
kurak, sıcak, kuru ya da aşırı nemliydi. Tüm
tarih, yeryüzünün sadece % 2’lik kısmında yaşandı.
Tarihi çok az insan yaptı, gerisi tarla sürdü.
Yüzlerce askerle yapamadığınızı bir rahiple
yapabilirsiniz.
Süngü ile pek çok şey
yapabilirsiniz, ama süngü üzerinde oturamazsınız.
Kuşun olduğu yerden değil, uydunun olduğu yerden
görmek; yüz yıllara değil, bin yıllara bakmak gerekir.
1519’da İspanyol korsan Cortés
ve diğer korsan sürüleri Meksika’yı işgal ettiler. Yerli Astekler, bu
gelenlerin sarı madene ilgilerini hayretle karşıladılar. Bunun nedenini Cortés’e
sordular.
Cortés, şöyle cevap verdi: “Çünkü ben ve arkadaşlarım ancak altınla
iyileşebilen bir kalb hastalığından muzdaribiz!”
2000 yılında savaşlarda 310
bin, cinayetlerde 520 bin insanın öldü. Bu, toplam 830 bin ölüm, aynı yıl ölen
56 milyon insanın sadece yüzde 1,5’unu oluşturuyordu.
2002 yılı rakamları daha
şaşırtıcıdır. 57 milyon ölümün sadece 172
bini savaşlar, 569 bini cinayetler
sonucu gerçekleşmişti. Toplamda 741 bin
ölüm, insan şiddeti nedeniyledir.
Buna karşılık 842 bin insan intihar
etmiştir. Ortalama bir insanın kendini öldürme riski, savaş, ve cinayetle
öldürülme riskinden fazladır.
Arap ve
İslam dünyasının pek barışçıl olmadığını
düşünürüz ama, Arap ülkeleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra sadece bir Arap ülkesi diğerini; Irak, Kuveyt’i işgale kalkıştı.
Müslüman dünyasına baktığımızdaysa sadece bir örnek ekleyebiliriz: İran-Irak savaşı.
Milliyetçilik, 19. Yüzyılda
ortaya çıkmış ölümcül bir pandemidir.
Dünya’daki para 473 trilyon dolar, nakit ise 47 trilyon dolardır.
Sanayi toplumu tutumluluğu, tedavi edilmesi gereken bir
hastalık sayıyor.
Roma’nın para birimi “Dinar”dı.
Ürdün, Irak, Sırbistan, Makedonya, Tunus’un resmi para birimleri halen “Dinar”dır.
Romalılar yenilmeye alışık
idiler, bunu yönetebiliyorlardı.
Tien, Çince cennet demektir. Liberalizm,
Kapitalizm, Nazizm, Faşizm gibi Hümanist dinlerden komünizmin “Büyük Atılım”ı
1958-1961 arasında 50 milyon Çinlinin
açlıktan ölümüyle sonuçlandı.
ABD, F-16 ve Cruise
füzeleriyle “Demokrasi” ve “Özgürlük” taşıyor(!).
Lawrence filmi,
Arapların Türklere isyanını anlatan, bir İngiliz
destanıdır.
Tarım
toplumları açlığın gölgesinde
yaşarlardı, sanayi toplumunun en
büyük derdi ise obezitedir.
1500’lü yıllarda dünyada 500
milyon Homo sapiens vardı, o yıllarda yıllık kişi başı üretim 550 dolarken, bugün
8.800 dolardır.
1500’lü yıllarda insanlar günde 13 trilyon kalorilik enerji tüketirken,
günümüzde günde 1.500 trilyon kalori tüketmektedirler.
Bu sürede nüfus 14 kat artmışken, enerji tüketimimiz 115 kat artmıştır.
İnsan nüfusu, 1700 yılında 700 milyon, 1800’de 950 milyon, 1900’de 1,6 milyar, 2000’de 6 milyar, günümüzde 7 milyar oldu.