Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2965.39
BIST 100
9654.9
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Temmuz 2021

Kuşakları kuşatma

Son zamanlarda bitmek bilmeyen bir kuşak tartışması devam ediyor… Kuşaklarla ilgili tanımlar, tasnifler, kategorize etmeler hız kazanıyor…

Nedir bu kuşak meselesi?..

Yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişiler topluluğu… Yani yirmi beş, otuz yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği… Aynı jenerasyon…

Peki, kuşakları doğdukları zaman dilimlerini baz alarak sınıflandırmak ne kadar doğru?..

Sıkça duyduğumuz Z kuşağı tanımı hangi sosyolojik gerçekliğin sonucudur? Ya da hangi ideolojik sistemin ürünüdür?

Bize sunulan gençlik profili ne kadar gerçekleri yansıtıyor? Farkında olmadan, yani yeterince tanımadan tanımlıyoruz.

Kuşaklarla temas kurmak gerekirken aramıza bariyerler örüyoruz…

Gençlere yönelik oluşturulan ön yargılar, algılar genelde negatif… Gençleri topyekûn potansiyel sorunlu görme bakış açısı sağlıklı değil… Onlara ulaşılmaz, anlaşılmaz gözü ile bakmak doğru değil…

Neymiş yeni nesiller haz odaklı, hız düşkünü, dijital bağımlısı, sorumluluk bilincinden yoksun, bencil… Bunlarda doğruluk payı yüksektir ancak hangi toplumda, hangi çağda bu ve benzeri sorunlar yaşanmadı ki?

Bunlar sadece bugünün meselesi değil… Tüm zamanların en zorlu sınavı heva ve hevesler… Arzu ve aşırılıklar değil midir? Bu sınav sadece gençlerin değil tüm insanlığın kadim sorunu…

Sanki birileri gençleri böyle görmemizi, böylece kabullenmemizi bizden istiyorlar… Öğretilmiş bir çaresizliğe bizi ikna etmeye çalışıyorlar… Kuşaklar çatışmasının kaderimiz olduğunu kabul etmemizi bekliyorlar…

Bu kuşak tanımlayıcılarına rasyonel ve bilimsel bir yorum getirmek için kendilerini zorlayan entelektüel ve akademik dünyamız ne yapıyorlar? Habire yetişkin ve yetkilileri gençliğin dilini bilmemekle suçlayıp, din diline eleştiri getirenler çözüme nasıl bir katkı sunduklarını anlamakta zorlanıyorum…

Öyle sanıyorum ki, doğru teşhis için önce kendimizden işe başlamamız gerekiyor…

Yeni kuşaklar bizden ilgi bekliyorlar… Değer görmek istiyorlar… Biz yetişkinler rahatımızı terk edebilir, zevklerimizi erteleyebilirsek Z kuşağını kucaklamak, kuşatmak zor olmayacaktır…

Doğrusu kayıp kuşak yok… İddialarını ve ideallerini kaybetmiş büyükleri konuşmak gerekiyor…

Kontrolden çıkmış bir gençlikten önce kendini koyuvermiş yetişkinlere ne söyleyeceğiz?

Biz çocuklarımızdan ne istedik de yapmadılar? Akademik başarıyı önceledik fevkalade başardılar… Ders ve test dayatmasında bulunduk, çocukluklarını ve gençliklerini yaşamayı bile ertelediler… Beklentilerimize cevap verdiler…

Ahlak, erdem, irfan, hikmet, dava ve mücadeleyi önemsedik ve önceledik de onlar sırt mı döndüler?

Onlar için düşündüğümüz özel hocalar, danışmanlar, yaşam koçları, psikologlar hangi amaca yönelik?

Çocuklarımızın beslenmesine, bedenine, başarısına titredik, sanki bazı temel değerleri erteledik… Onlar bizim aynamız, bizim aynımız… Bizde olmayanı onlara nasıl verebiliriz? Bizim zihni dünyamız, duruşumuz, duyarlılığımız, duamız neyse onlarda odur…

Derskolik, işkolik sonra da melankolik oldular…

Z kuşağının zayi olmasını istemiyorsak irşad ve ıslah, eğitim ve terbiye gayretlerimize yoğunlaşmamız gerekiyor…

Temel sorun bizim ihmalimiz, ilgisizliğimiz, isteksizliğimiz…

Rehberlik görevimizi yerine getirmeyip, yanlış adreslerde çözüm ararsak, çözülür ve çürürüz…

Çağlar üstü çağrı ile tüm çağlara ve kuşaklara ulaşabiliriz…

Fıtrat bizi bekliyor…

Yeter ki aile ‘aile’ olsun… Okul ‘okul’ olsun… Cemaat ‘cemaat’ olsun… Davetçiler sahada bulunsun…

Yeni kuşaklarla aramıza ördüğümüz yapay duvarları yıkıverelim…

Tabi ki kendimizi yenileyelim, ama önce kendimiz ve gençlerimizle barışık olalım… Ve hemen başlayalım…