KURUMSAL HAFIZA
60 Darbesi bu ülkenin son 54 yılının dizayn edildiği sürecin başlangıcıdır. 60 darbesini kim yapmıştır? El cevap ittihat ve terakki zihniyetindeki kişiler yapmıştır. Neden yapmışlardır? Ülkenin yönetiminin her daim kendilerinde kalması için. Zira seçim ile kendi istemedikleri bir siyasi oluşumun gelmesi durumunda bunun önleminin alınması gerekiyordu. Bunu devleti 1900'lü yıllardan itibaren yönetmekte olan bir siyasi yapıdan daha iyi kimse yapamazdı. Artık herkesin kabul ediyor ki "kurumsal hafıza" olgusu var. Bu hafızaya sahip ittihat ve terakki geleneği de 60 darbesi ile sistemi iktidarda olmasa da iktidar olacağı şekli ile dizayn etmeyi başarmıştır. Bu nedenle bu gelenekten gelen aydınlar için 60 darbesi iyidir ama 80 darbesi kötüdür! Gerçekte ise tüm darbeler kötüdür.
Tüm bu girizgah bize bir kez daha Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanının "hukuktan" ziyade "siyasi" beyanatı ile göstermiştir ki; 60 darbesinin ürettiği kurumların keenlemyekün (yok saymak) olduğunun kabulü ile demokratik bir sistem ve kurumlarının oluşturulması mecburiyetini bizlere bir kere daha çok açık bir şekilde göstermiştir.
60 Anayasasının ürünü olan AYM bir gereklilik midir? Gerekliliktir. Bunu hiç düşünmeden cevap verebiliriz. Ancak siyaset yapan bir kurum olacaksa AYM bu ülkenin üzerinde bir kamburdur. Bu durumda ne yapmamız gerekir? Bu durumda yapılması gereken konu kurumların ve kurulların elinden Türkiye'yi almaktır. Bizim ülkemizde üst kuruluşlar iktidardan hisse almanın, iktidara ortak olmanın adıdır. Biz halka tam olarak güvenmediğimiz sürece ve de bu kurum ve kuruluşları beslediğimiz müddetçe onlar varlık nedenlerini unutmakta ve kendilerine yeni roller belirlemekte, sorun çözücü değil sorunun kaynağı olmaktadırlar. Bu kısır döngü hiç değişmeden devam etmektedir.
AYM Başkanının konuşması üzerinde çok fazla durmaya gerek yok. Zira bugün AYM yarın başka bir kurum başkanı benzer bir girişimde bulunmaktan kendini alıkoyamayacaktır! Zira başta da belirttiğim üzere kurumsal hafıza kişiyi kendi düşüncelerinin dışında kurumun ideolojik yapılanması ile harekete zorlayabilmektedir.
Peki çözüm önerimiz nedir? 1960 ta kurulan yapıya ahlanıp vahlanmanın kimseye bir faydası bulunmamaktadır. Özgürlük temelli bir yaklaşımla yeni anayasa talebini canlı tutmak gerekmektedir. Özellikle kendimizden olmayanların taleplerini öncelemek gerekmektedir. Bu anlamda 1915 olayları ile ilgili olarak yapılan taziye önemlidir. Kendisini tarihte bir noktaya kilitleyip tüm varlığını bunun üzerine konumlandıran ve tarihi bir olay üzerinden siyasi baskı kurmak isteyenler ile bu olayı yüreği ile hissedenler arasında bir çizgi çizilmiştir.
Ancak bu açıklamanın akabinde AYM Başkanının açıklamasının gelmesi halk adına siyaset yapmak isteyenlerin oluşturduğu devlet aklının karşısında bir kez daha 60 ürünü kurumların olacağını hatırlatmıştır. Bu nedenle kişiler değil kurumların masaya yatırılması gerekmektedir. Kurumlar korunurken içindeki tek bir kişinin bile kalması korku filmlerindeki kötü ruhun yaşamak için en yakınındaki canlıya sirayeti ile film biterken aslında hiçbir şeyin bitmediği ve serinin devam edeceği işareti gibidir.
AYM yeni binasına kavuştu. Üyeleri değişti. Peki ne değişti? Hiçbir şey. Ülke olarak çok önemli bir açıklamanın tartışmasını yapma imkanı bile bulamadık. Bundan sonrasını değerlendiremedik. Açıklamayı yanlış bulanların argümanlarını bile dinleyemedik. Ne uğruna?
Yeni Anayasa talebi ile özgürlük talepleri bu dönemin yeni sloganı olmalı. Muhalefet ne yazık ki yeni anayasa talebi ile ilgili tek kelime etmemektedir. Bu nedenle de her seçim hüsranı yaşamaktadır. Zira yeni adına hiçbir şeyi kabul etmeyen sürekli eskiye dönüş, eskiyi isteyen bir zihniyet ne özgürlükleri ne de geldiğimiz dönülemez noktayı anlayabilmektedir. Bu anlamda orada da kurumsal hafızalarının resetlenmesi, amaçlarının tekrar belleklerine yüklenmesi gerekmektedir. Aynı şekilde iktidar partisine de yeninin peşinde koştuğu müddetçe, korkmadan, yılmadan her gün yeni özgürlükler peşinde koşması gerektiğinin hatırlatılması gerekiyor. Zira sistem her bünyeye sirayet edecek şekilde planlanmış. Bu durumdan iktidar da her an virüs kapabilir.
Son söz. Hayalinizde AYM başkanının konuşmasının yapıldığı salonda kişilerin yerlerini değiştirin. Başbakan veya Cumhurbaşkanı ev sahipliği yaptığı yüksek yargının yüksek hakimlerine verdikleri kararlarla ilgili olarak aba altından sopa gösteriyor. Deyim yerindeyse fırça atıyor. Bu durum kuvvetler ayrılığı olarak kabul edilebilir mi? Bu durum demokratik olarak addedilebilir mi? Bunu kabul edebiliyorsanız o zaman kendi kendinizi resetleyin. Zira çağdaş, demokratik ne kadar süslü kelime varsa hangisini alırsanız alın hiçbirisi bu kelimelerin içeriği ile bağdaşmamaktadır.
Gerçek özgürlük ve adalet için hukuk kurallarının insanlar için yapıldığı ve de uygulandığı bir sisteme ihtiyaç vardır. Ne yazık ki sistemin savunucuları kolay kolay bu değişime razı olmayacaklar. En az onlar kadar mücadele edersek sistemi daha insancıl daha özgürlükçü ve daha adil yapabiliriz.@CavitTatli