KÜRTLERİN PKKLAŞMASI MI? PKK'NIN KÜRTLEŞMESİ Mİ?
Ülkemiz, uzun bir terör ve şiddet tecrübesine sahiptir. Soğuk savaş yıllarında Türkiye, sol ve sağcı terörün bütün çeşitlerini yaşadı. Sol ve sağ şiddet, ülkenin on yılda bir darbe yaşamasının zeminini oluşturdu, binlerce genç insan hayatını yitirdi ve Türkiye'nin yönetilemez hale gelmesine neden oldu. Sol ve sağ örgütler, şehirlerde ve ilçelerde kurtarılmış bölge adı altında kendilerine ait egemenlik alanları oluşturmaya ve toplumsal hayat üzerinde egemen olmaya çalıştılar.
1984 Yılından itibaren PKK, ülkemize yönelik silahlı saldırılarda ve şiddet eylemlerinde bulunmaya başladı. 1984 yılından beri PKK, ülkenin sivil, siyasi, legal, medyatik, kırsal, kentsel, dış dünya dahil her alanında geniş bir örgütlenme ağı kurdu. PKK, sadece militanlarının dağda olduğu bir örgüt değildir. PKK, dünyanın elli ülkesinde örgütlü, kendisine özgü kısa ve uzun vadeli politik planları ve stratejileri olan, bölgesel ve küresel gelişmeler ışığında kendisini örgütleyen karmaşık ve çok boyutlu bir yapıdır
PKK, şiddet başta olmak üzere ülkemize karşı yürüttüğü çok yönlü mücadele ile, kırk yıldır Türkiye'nin istikrarsızlaşmasına ve krizlerle boğuşmasına neden olmaktadır. Şiddetin Türkiye'nin önünde en büyük engel olduğunun farkında olan Ak Parti, iktidara geldiği 2002 yılından sonra Kürt sorunu başta olmak üzere ülkemizin kimlik sorunlarının çözümü için alışılagelmişin dışında farklı politikalar takip etmeye çalıştı. Ak Parti, sadece Kürt sorunu konusunda değil, Alevi sorununda da radikal politikaları uygulamaya koymuştur. Türkiye tarihinde ilk defa Ak Parti, cem evlerine hukuki statü tanınmasını hükümet programına koymak suretiyle bu kritik sorun konusunda merkezi bir değişim politikasını uygulamaya koymuş bulunmaktadır. Cemevlerine hukuki statü konusunda Ak Parti'nin atmış olduğu adım, Türkiye'nin toplumsal yapısını tahkim eden önemli bir demokratik ve özgürlükçü girişim olarak çok değerlidir ve anlamlıdır.
Hükümet, Kürt sorununun demokratik yoldan çözümü ve şiddetin bitirilmesi için çözüm sürecini başlatmıştı. Ancak çözüm süreci boyunca PKK'nın ilçelere ve illere büyük militan ve silah yığınağı yaptığı ve yeni bir strateji değişikliğine gittiği görülmektedir. PKK'nın hendek stratejisi, örgütün yeni dönem eylem stratejisinin sembolü olduğu gibi, ülkemizin toplumsal yapısına vurulan büyük bir darbe anlamına gelmektedir. Hendek siyasetinin sonucu olarak başlatılan özyönetim adı altında yapılan kurtarılmış alan ilanları, topluma yıkım ve felaketten başka bir şey getirmemiştir. Cizre, Nusaybin, Silvan, Varto ve Sur'da çatışmalar sonrası ortaya çıkan manzara, yaşanılan insani ve toplumsal maliyetin korkunçluğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Çatışmalar sonucunda yüzlerce insan hayatını kaybetmiş, yaralanmış, binlerce insan evini, işini geride bırakarak sefalete mahkum olmuştur. Hendek stratejisi ve özyönetim eylemlerinin Kürtler ve Türkiye'ye acı, gözyaşı, kıyım ve ölümden başka bir şey getirmediği açıktır. Ülkemiz barışının, istikrarının ve demokrasisinin güçlenmesi ve devam edilmesi için her türlü şiddetin bir an önce sonlandırılması gerekmektedir.
PKK, hendek siyasetiyle Türkiye'nin sosyal ve siyasal yapısını tehdit ettiği gibi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Bölgesinde de ciddi sorunlara yol açmaktadır. Kürdistan Bölgesel Yönetimi, KCK'nın yapmış olduğu faaliyetlerin farkında olup bu yapıyı şiddetle eleştirmektedir. Mesut Barzani'nin başkanı olduğu KDP, açıklamış olduğu son bildiride KCK'nın Kürt halkına acı ve yıkımdan başka bir şey getirmediğini, KCK'nın eylemleri yüzünden beş yüz köyün harabeye döndüğünü ifade etmektedir.
Kürtler, özyönetim ilanlarına ve Hendek stratejisine destek vermemektedirler. Kürtler, Suriye, Irak ve Afganistan'da olan bitenin çok iyi farkındadırlar. Çözüm süreciyle umutları artan Kürtler, 7 Haziran sonrası başlayan şiddet ve çatışmadan bunalmış durumdadırlar. Çözüm sürecinde aksaklıkların ve sorunların çıkmasını olağan karşılayan Kürtlerin anlamadığı ve onaylamadığı şey, savaşın ve şiddetin niçin tekrar başladığıdır. Kürtler, savaş ve şiddetle hiçbir demokratik gelişmenin gerçekleşmeyeceğinin farkındadırlar. PKK, Kürtlerin sosyal ve siyasal beklentilerini sağlıklı bir şekilde okumamaktadır. Kürtler ve PKK arasında temel fark şudur. Kürtler, PKK'nın sahici anlamda Kürtleşmesini ve Türkiyelileşmesini istemektedirler. Ancak PKK ise, Kürtleşmek yerine Kürtleri PKKlılaştırmaya çalışmaktadır.
7 Haziran seçimlerinde HDP, % 13 civarında yüksek bir oy aldı. PKK, HDP'nin aldığı oyu Kürtlerin PKKlılaşması olarak okudu. Ancak Kürtler, 7 haziran ve 1 Kasım seçimlerinde PKK'ya, HDP'ye ve Türkiye'ye üçlü bir mesaj verdiler. Kürtler, barış, hukuk ve demokrasi temelinde bir arada yaşama iradesine sahip oldukları mesajını bütün Türkiye'ye ve dünyaya vermek istemişlerdir. Kürtler, HDP'ye Türkiye ve Kürtler arasında güçlü bir demokratik köprü, toplumsal yapıyı güçlendiren demokratik bir araç olması mesajını vermişlerdir. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde Kürtler, PKK'ya beni PKKlılaştırmaktan vazgeç, ama senin Kürtleşmen gerekir mesajını güçlü bir şekilde iletmişlerdir. Kürtlerin, verdiği bu üç mesaj bir bütün olarak sağlıklı bir şekilde okunmadığı için, herkes kendisine uygun bir anlayış ve strateji geliştirmiş durumdadır. PKK, artık Kürtleri PKKlılaştırma anlayışının gereği olan özyönetim, hendek, özerklik ilanları gibi uygulamalar ve eylemlerden vazgeçmelidir. Şu anda sorun, PKK'nın Kürtleri PKKlılaştırma dayatmasından kaynaklanmaktadır. Yaşadığımız şiddet ve çatışma sarmalının sona ermesi için gerekli olan çözüm, PKK'nın Kürtlerin barış, refah ve özgürlük taleplerine kulak vererek sahici anlamda Kürtleşmesidir.