Kürtler neden AK Parti'ye oy vermedi?
Bugünden itibaren 4 yazı halinde yayınlayacağımız KÜRTLER NEDEN AK PARTİYE OY VERMEDİ? Başlıklı yazı dizimizde son seçimlerdeki fotoğrafın nasıl okunması gerektiği konusunda fikir ve tespitlerimizi aktaracağız. Saygıdeğer okuyucularımızdan ricamız, yazı dizisi bitmeden tespitlerimiz hakkında bir yargılama yapmasınlar.
Son seçimlerde Kürtlerin çoğunlukla Ak Partiye değil de HDP'ye oy vermesi herkesi şaşırttı. Ak Partinin bu durumu nasıl değerlendireceğini, hatta gerçekçi bir şekilde değerlendirip değerlendirmeyeceğini de bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki Kürt seçmeninin Ak Partiye oy vermek yerine HDP'ye kaymasının hatırı sayılır sayıda gerekçesi var. Bu gerekçelerden dolayı Ak Partiye oy vermemelerini doğru bulmasam da işin aslı bu.
Bunu öylesine, indi yorumlarla, masa başında değil, bu bölgede yaşayan, 24.907 (yirmi dört bin dokuz yüz yedi) hane ziyareti yapmış biri olarak ve 2007, 2009, 2011, 2014 ve nihayet 2015 seçimlerinden sonra bölgede görüştüğüm STK'ların, kanaat önderlerinin, konuştuğum insanların fikirlerinden, söylediklerinden çıkarıyorum. Bu çıkarsamalarımın önemli bir kısmını daha önceleri de AK Partinin ilgili mercilerine ilettiğimiz ayrı bir konu.
Hemen söyleyeyim;
Yıllarca Bölgeden Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a gerçek bilgiler, doğru tespitler yani bölgenin fotoğrafı iletilmedi. Başbakan Sayın Erdoğan'ın önüne konan bölgenin çizilen resmi idi, bölgenin aktörlerinin çizdikleri resim. Malumunuz fotoğraf ile resim aynı şey değil, resme kendi istediğiniz biçimi verebilir eğriyi doğru, aydınlığı flu gösterebilirsiniz.
Anlayacağınız Ak Partinin karar mekanizmasına bölgeden hilaf-i hakikat bilgiler ulaş(tırıl)ıyordu. Bilgileri doğru bir şekilde yansıtmayanların kimler olduğunu söylemek bana düşmez. Bilmesi gerekenler biliyor.
Hemen belirteyim ki Kürt seçmeninin bu tercihi tek başına ne adayların düşük profiline ne adayların halk arasındaki itibarsızlığına ne teşkilatların skandal boyutuna varan yapısına ne PKK'nın baskısına ne de Kürtlerin "Kürtçüleşip" Ak Partiden yüz çevirmesine bağlanabilir.
İşte biz bu yazı dizimizde büyük çoğunluğu ile Kürt seçmenin Ak Partiye oy vermeme nedenlerini irdeleyeceğiz. Kimler ve/ya neler bu sonuca sevk etti? Bu saikler yeni mi yoksa öteden beri var olagelen saikler mi?
Kürtlerin Ak Partiye oy vermemelerinin nedenlerini 6 ana başlıkta toplayabiliriz.
1)Yakın vade nedenler
2)Uzun vade nedenler
3)Teşkilatlar
4)Yerel nedenler ve adaylar
5)Güvenlik
6)Hükümetten kaynaklanan nedenler gibi başlıklarla konuyu değerlendireceğiz.
Ayrıca biz bu yazı dizimizde şahıs olarak adaylara değil, ama sadece örnek olarak eleştirilere konu olan birkaç aday ismine yer vereceğiz.
Ama önce bölge halkı nezdinde Ak Partinin ne ifade ettiğinin cevabını arayalım. Halk Ak Partiyi herhangi bir parti gibi mi görüyor yoksa başka bir anlam mı yüklüyor? Çünkü seçmen davranışı bu sorunun cevabına göre değişiklik arz eder.
Bölge insanının % 60'ı beş vakit namazında niyazındadır. % 20'si de 5 vakte uymasa da namaz kılan, Cuma namazlarını kaçırmayan "mütedeyyin" insanlardır. Bununla başında külahı, takkesi, fesi, örtüsü, çarşafı, mantosu, tülbenti, leçeki ile yaşayanların oranından bahsediyoruz. Bölge halkının % 60'ı olan bu mütedeyyinlerin % 50'si Ak Partiyi "Milli Görüş geleneğinden gelen, dindar hatta İslamcı kadroların partisi" olarak biliyordu. Yani öteden beri İslami hassasiyetinden dolayı Ak Partiye teveccüh vardı. Ama bu kimliği ile Ak Parti bu yüzde 50'nin tümünün vazgeçilemezi değildi. Bir kısmı bizim gibi "Ak Parti bir davanın siyasi ayağıdır" dese de büyük bir kısmı "Ak Parti diğerlerinden çok iyi bir partidir" diye oy veriyordu.
Lakin 30 yıl süren çatışmalar ve bu çatışmaların oluşturduğu travmalar bölge insanının süratle politize olmasını beraberinde getirdi ve 2007 seçimlerinden sonra bu "çok iyidir" notu 2009'da "iyidir, idare eder"e, 2011 seçimlerinde ise "Tayyip Erdoğan'ın hatırı var"a vardı.
Derecelendirmedeki bu düşüşü ayrıca ele almakta yarar var. Zira biz Ak Parti kurmaylarına 2009, 2011 ve 2014 seçimlerinden hemen sonra "bölgeye bunca yatırım yapıldığı halde, özgürlüklerin önü açıldığı halde Ak Parti bölgede ciddi bir düşüş yaşıyorsa bu durumun üniversiteler üzerinden bir sosyolojik tespitinin yapılması gerekiyor" desek de bu talebimizi ciddiye alınmadı.
Bölgede yaşayan Ak Partili seçmenin öncelikleri diğer bölge insanının önceliklerinden farklıdır. Yani Karadeniz'de, Batı ve Orta Anadolu'da yaşayan vatandaşın önceliği enflasyon, otoyol, su, elektrik veya Siyer, başörtüsü olsa da Kürt seçmenin önceliği de dindarlıktır, barıştır, hakkaniyettir, güvenliktir, güvendir, Kürt Sorununun sebep olduğu çatışma ortamının son bulmasıdır, Türkiye'nin Irak, İran ve Suriye Kürtleri ile ilişkisidir.
Kürtler arasında milliyetçilik çok yenidir. Hatta Kürt milliyetçiliği bölge insanı arasında henüz tam olarak yayılmadı bile.
Bu yüzden bölgeler değerlendirilirken kullanılan parametreler Kürtlerin yaşadığı bölgeler için de bire bir kullanılır ise tespitlerde sağlıklı bir sonuca ulaşılamaz.
Şimdi aşama aşama 2005-2015 yılları arasında bölgede cereyan eden olumsuzluklara ve oluşturulan algıya göz atalım.
Ak Parti başbakan Sayın Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde önce OHAL'i kaldırdı, akabinde 2005'in Ağustos'unda Türkiye Cumhuriyetinin en barışçıl adımını attı. Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan Diyarbakır TOKİ açılışında "Kürt sorunu öncelikle benim sorunumdur" demiş ve 80 yıllık tek tipçi, asimilasyoncu paradigmayı "yapılan hatalar telafi edilecektir" diyerek yerle bir etmişti. Bu inanılmaz bir yaklaşımdı. Sayın Erdoğan'ın İstanbul İl Başkanlığı döneminden de önceleri Kürtleri kardeşleri bilip bu kardeşlerinin insani bütün haklarına sahip olmaları gerektiğine inan bir şahsiyet olduğunu bilenlerdenim.
Ancak Diyarbakır'daki bu tarihi açıklama yüzünden Sayın Erdoğan meclis içinde ve dışında öyle baskılarla, sıkıntılarla karşılaştı ki bir süre bu tarihi açıklamasından rucu etmiş gibi bir durum oluştu. Moskova yolunda "Kürt Sorunu vardır demezseniz yoktur" açıklaması da işte bu tarihlere denk düşer.Ben ve benim gibi Sayın Erdoğan'ı iyi tanıyanlar onun hiçbir zaman kardeşlik ve hakkaniyet anlayışından vazgeçmediğini, bu gelgitlerin siyasi atmosferle ilgili olduğunu anlatsak da PKK Medyasının empozeleri sayesinde halkta oluşan algı farklıydı.
Derken 2007 e-muhtırasına karşı dik duran dönemin başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürt Sorunundaki barışçı söylemi de eklenince Diyarbakır 2007 seçimlerinde % 41,5 ile Ak Parti demişti. Batman % 47, Mardin % 51 ile Sayın Erdoğan'a ve partisine destek vermişti. Bu müthiş bir destekti. Ancak Ak Parti seçmeni Kürtler, Kürt Sorunundaki gelgitler ile 2007 seçimleri aday belirlemelerindeki hataları 2005 açıklaması ve 2007 e-muhtırası nedeniyle görmezden geldi, fakat bunu not etmeyi unutmadı.
Yukarıda 2007 seçimlerinden sonra bu "çok iyidir" notu 2009'da "iyidir, idare eder"e, 2011 seçimlerinde ise "Tayyip Erdoğan'ın hatırı var"a vardı derken bunun ne anlama geldiğini kavramak için 2007'den sonraki gelişmelere bakmakta fayda var.
Ama bundan da önce bölge insanının ideolojisini, dünya görüşünü kısaca tüm yaşantısını etkileyen en önemli unsurun PKK kontrolündeki medya olduğunu belirtelim. Bu medyanın nasıl yayın yaptığını, ne tür algılar oluşturduğunu "yakınında" olmadan görmek mümkün değil. Buna örnek olarak 2006 Mart'ının son günlerinde Diyarbakır sokaklarının çocuk ve gençler tarafından yakılıp yıkılması olaylarında başbakan Erdoğan'ın "kadın, çocuk kim olursa olsun bu şiddetin durması için gereken ne ise o yapılacak" mealindeki açıklamasını gösterebiliriz. Çünkü PKK Medyası hakaret dolu ifadelerle "Erdoğan kadın ve çocukları öldürün dedi ve bu emri alan polis 6 çocuğu öldürdü, Erdoğan çocukları ve kadınları öldürün dedi" diyerek binlerce insanı buna inandırdı. İşin acı tarafı hiçbir Ak Partili siyasetçi Sayın başbakanın bu şekilde bir emir vermediğini, kaldı ki olaya katılan çocukların bu ifadeden önce öldürüldüklerini söyleyemedi. Diyarbakır'da TÜRK-İŞ'in düzenlediği bir panelde bir soru üzerine konuyu "demokratik ülkelerde hükümetlerin 'gereği yapılacaktır' ifadelerinden yasal yollardır, dolayısıyla Sayın Erdoğan 'çocukları öldürün' talimatı vermedi" şeklinde açıkladığımda DTP'liler bana dönüp "o zaman neden bir AKP'li siyasetçi çıkıp işin aslının böyle olduğunu söylemiyor da siz başbakanın öyle söylendiğini anlatıyorsunuz?" diye çıkışmışlardı.