Kürtler gerçeği tüm çıplaklığıyla görmüştür
Kürt halkının gündelik hayatında ve siyasal yaşamında yerine getirilmesi istenen talepler arasında bulunmayan “özyönetim ve çukur siyasetini” zorla bu topraklara dayattınız. Nesiller boyu unutulmayacak çok kanlı hikâyeler yazarak Kürt gençlerini ve Kürtlerin geleceğini hendeklere gömdünüz. Kürt gençleriyle beraber kadınlarımızı, çocuklarımızı, asker ve polislerimizi acımasızca şehit ettiniz. Kobani’yi bahane ederek, asrın fırsatı olan çözüm sürecine ihanet ettiniz; Sur’u, Cizre’yi, Şırnak ve Nusaybin’i Rojova uğruna harabeye çevirdiniz. Türkiye’deki demokratik model ve yönetimi Suriye’de uygulama yerine, Suriye’deki “Kanton ve Özyönetim” aldatmacasını Türkiye topraklarına dayatma yanlışına
düştünüz.
Kürtlere Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş, yüzyılın trajedisini
hendek ve çukur savaşlarında yaşattınız. Şehirlerimizi Moğol istilası gibi istila
ettiniz. Binlerce gariban Kürdü kendi öz vatanında adeta mülteciye çevirdiniz. Türkiye’de, Irak ve Suriye’de nereye
girdinizse orada kendi hüküm ve tahakkümünüz altında yaşayacak adeta köle bir
Kürt toplumu yaratmaya çalıştınız. Şu husus çok net
ki Türkiye topraklarına taşıdığınız bu kavga kesinlikle Türkiye Kürtlerinin
haklarıyla ilgili bir kavga değildi. Bu kavga Kobani’nin, Afrin’in, Sincar’ın
kavgasıydı. Suriye’den ve Irak’tan Türkiye’yi uzak tutmanın, masa dışına
itmenin kavgasıydı.
Allah aşkına, bu
yaşananlar neydi, niçin yaşandı? Hangi akıl ve mantık bunların insani ve
vicdani açıklamasını yapabildi? Kürdün hangi
sorunu, hangi talebi çözüm buldu, demokratik ortamın sağladığı imkânlardan
niçin vazgeçildi? Yüzyılın
trajedisini yaşattığınız Kürtler, 112 belediyeyi, 80 milletvekilini barışa ve çözüme katkı
olsun diye geçmişte vermedi mi size?
Kürtlerin, sosyal ve siyasal kazanımları niçin fütursuzca riske edildi? Sonuç
tam bir trajedi ve iflasa gitmedi mi? Bu kirli savaşınızda kaybeden en çok
Kürtler olmadı mı? Türk’ün de
Kürt’ün de Arap’ın da sırtını rahatlıkla dayayabileceği, üzerinde hayaller
kurabileceği, işte benim anavatanım diyebileceği yegâne vatan olan Türkiye
Cumhuriyeti devletine düşmanlık besleyen ve terör ihraç eden bir yapının
Türkiye sınırlarında yaşamasının, siyasi varlık kazanmasının mümkün olamayacağını
ne zaman idrak edeceksiniz?
Bu topraklarda insan gibi, herkesle beraber farklılıklara,
sizin gibi düşünmeyenlere saygıyla yaşamayı öğrenemediniz. Benzerlerinizi üretmeyi, farklılıkları tüketmeyi, sizden olmayan Kürde diz
çöktürmeyi, hain damgasını vurmayı terk edemediniz. Kendi değerlerinizi,
yaşam alanlarınızı sizden olmayanların aleyhine genişletmekten de
vazgeçmediniz. Sizin gibi düşünmeyen,
sizin tahakkümünüz altında olmayan milyonlarca Kürt’ün varlığını da unuttunuz.
Dayatma ve diktadan öteye gitmeyen, mutlak itaate dayanan, demokrasi ve çoğulculuk
anlayışlarını barındırmayan, tek adam, tek parti ve tek ideoloji baskılarından
vazgeçmediniz. “Bir yandan
çözüm ve demokrasi dediniz, öte yandan birçok siyasi riski göğüsleyen çözümün
mimarı Erdoğan'ı ve Ak Partiyi devirmeye çalıştınız. Bir yandan meşru siyaset
yapacağız dediniz, öte yandan gayri-meşru bir silahlı yapı ile 7’den 77’ye
kadar masum insanlara terör ve şiddet uyguladınız. Bir yandan Türkiyelileşme
söylemiyle yola çıktınız öte yandan devlet içinde devlet talebinde bulundunuz.” Tüm
bu tezat istekler bir arada yürüyebilir miydi?
Türkiye’de gelinen son noktada Kürtlerin sorunlarının çözümünde silah ve terörü kullanmayı meşru gösterecek herhangi bir olumsuz durum yoktur. Tüm Kürtleri bölücü ve potansiyel tehlike gören, Kürtleri red ve inkâr eden, asimile etmeye çalışan katı ırkçı ceberut kafa artık eskide kaldı. Kürtler eğer tüm tahrik ve kışkırtmalara rağmen şiddete, kaosa ve teröre alet olmuyor, sokaklara dökülmüyorsa, canı pahasına olsa da devletinin yanında yer alıyorsa bu kesinlikle korkudan değildir. Devletin doksanlı yıllardaki gibi yanlışlara düşmemesinden, bölgeye şefkat ve muhabbet elini uzatmasından, Kürt sorununun demokratik çözümünde samimi olunmasından kaynaklanmıştır. Yani işin özü şudur ki: “Kürtler artık gerçeği tüm çıplaklığıyla görmüştür. Hak, adalet ve kardeşlik temelinde bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını, PKK’nın dayatmalarına, terörüne, baskılarına ve vaatlerine tercih etmiştir.” Bu çok anlamlı ve çok kıymetlidir. Kürtlerin büyük çoğunluğunu gözü, yüreği ve umudu halen de etnik, mezhepsel ve bölgesel milliyetçiliği ayaklar altına alan, yaratılanı sadece ama sadece Yaradan için seven Sayın Erdoğan’dadır.