Kurtlar Sofrası: Pusu/la
Deyim olarak “Kurtlar sofrasına düşmek”, merhametsiz insanların arasında olmak ve onlar tarafından eziyete uğramak anlamına gelir. Bu deyimin ortaya çıkmasına vesile olan olay ise deyimin anlamından daha öteye geçmiştir: Kurtlar sofrası, yiyecek bulamamaktan bitap düşen kurtların bir daire etrafında toplanarak en zayıf olan, yorgun düşen veya uyuyan kurda saldırarak kendinden bir ferdi yemesini ifade ediyor. İlginç olan ise, kurtların içgüdüleri ile idare ettiği bu durumunun aklı ile var olan günümüz insanının içine düştüğü durumdan daha dramatik olmayışı.
Fiziki görünüm dikkate
alınarak değerlendirildiğinde insan vasfına sahip olan herkesi “insan” olarak
kategorize etmenin en yanlış çıkarım, genelleme, değerlendirme veya sonuç olarak
görüleceği bir çağın tanıklarıyız. Bununla birlikte nefes almanın yaşamak için yalnız
başına yeterli olmadığı, tırnaklar yeterince uzun olmadığında tutunulamayan, tomurcukların
buz tuttuğu, insanlığın köküne kıran girmek üzere olan bir çağın edilgen
şahitleriyiz.
Yaşananları en son nokta
olarak değerlendirsek de hep daha kötüsünün karşımıza çıkması, umudu tüketiyor.
Çok şükür ki mensubu olduğumuz İslam dini, insanın eşrefi mahlûkat olduğunu ve
insanlığın umudunu diri tutacak olanın yine insan olduğunu her fırsatta kulağımıza
fısıldamaya devam ediyor. Bu fısıltının nara haline gelmesi için insanın elinde
bir pusula olması gerekiyor elbette. Çünkü insan -yaratılışı gereği- ancak bu
şekilde istikamette kalıp doğru varış noktasına varabiliyor. Ne yazık ki günümüzde
yaşananlar net bir şekilde insanın ve dolayısıyla dünyanın pusulasının şaşmış
vaziyette olduğunu gösteriyor.
Kurtlar sofrasının
adının dahi anılmadığı günlerde insanlık, adına Halil İbrahim sofrası dediğimiz
bir sofranın etrafındaydı. O zamanlar hayvanların yaptıkları, insan olarak bizi
pek de ilgilendirmiyordu. Medeniyetin insan temelli olduğu, sofrada herkese yer
bulunabildiği, bırakın nara atmasını mazlumun düşünceli görüntüsünden bile
çekinildiği ve hatta bunun uğursuz, kötü bir işaret sayıldığı o günler... Bu
sofrayı kuranların elinde Rahman ve Rahim olanın kusursuz olarak tasarladığı şaşmaz
bir pusula vardı.
Gün geldi pusula bir
kenara bırakıldı. Akıl, tabiatı tahakküm altına almak için kullanıldı. İnsan, kendi
uydularını tasarlayıp navigasyon sistemlerini akla göre kurunca dünya yaşanmaz
bir yer haline geldi. Varılacak adres de o adrese gidilecek yollar da insanı
insanlıktan çıkaracak şekilde planlanır oldu. Aklı tek put haline getiren insan
kendini, içgüdüleri ile hareket eden hayvanların, şaşmış pusulaların, din dışı
kutsallıkların, dünya zevklerinin peşinde koşarken buldu.
Hal böyle olunca
düşünsel temelleri yine pusulası şaşanlar tarafından atılan kurtlar sofrası, fiili
olarak da yavaş yavaş kurulmaya başlandı. Batının ağzından salyalar akarken
Doğu, insan temelli, zengin medeniyet birikiminin üzerinde özgüvensiz ve koma
halinde bırakıldı. Hem kurtlar sofrası hem pusu kuruldu. Bütün gözler uykuda, güçsüz
ve zayıf olan İslam dünyası üzerinde toplandı. Müslümanların içinde bulunduğu
durum İslam dünyasını, Darwin’in ‘doğal seçilim’ini pusula edinen Batı’nın sofrasında
ağız sulandıran bir menü haline getirdi.
Selçuklu, Osmanlı gibi
medeniyet mirasçılarının üzeri toprakla değil dünya hazları ile örtüldü. Daha
kötüsü, kimse bu dünya nimetlerini üzerinden atmak istemiyor. Küresel düzen, kendi
mekanizmasına başkaldıranları yok etmek için artık kurtlar sofrasını dahi
beklemiyor. İslam’ı referans alan medeniyetinin genleri ise gen bankasında beklemeye
devam edecek. Ta ki ‘Kurtlar Sofrası’ kaldırılıp yerine yeniden ‘Halil İbrahim
Sofrası’ kurulana dek! İşte o zaman Filistin de Doğu Türkistan’da bütün bir
dünya da rahat bir nefes alacak.