Kürt ve Türk aydınları-5
Konu ile ilgili değinmek istediğim iki Kürt isyanından ilki Şeyh Said hareketi ikincisi de PKK terör oluşumudur. Bu isyanlar taban tabana zıt iki zihni alt yapının mahsulü olmalarına rağmen varlıklarını aynı etkiye borçludurlar. Yani aynı etkiye farklı iki tepkinin vücut bulmuş halleri.
Bu bakımdan Türk ve Kürt aydınlarının ders çıkaracakları kıymetli laboratuvar mesabesindedir, her ikisi de.
Evvela Şeyh Sait isyanı hakkında söylenen “İngiliz parmağı” iddiasının ne kadar gerçekdışı olduğu hususunda İsmet İnönü’nün Hatıratın’daki şahitliğine değinelim: Şeyh Sait isyanının İngilizler tarafından çıkarıldığına dair hiçbir delil yoktur( Altan Tan.233).
Dahası halkın katılımını önlemek amacıyla Ankara hükümeti binlerce broşür bastırmak ve yüzlerce ajan göndermek suretiyle ayaklanmanın İngiliz parasının sonucu olduğu propagandasını yaymıştır. ( Recep Çelik. Agm. Tarihte Türkler ve Kürtler Sempozyumu. TTK. Cilt 4.Sf:292)
Keza yine Şeyh Said isyanı nedeni ile Türkiye’nin ilgilenemeyip Musul’un İngiltere’ye bırakıldığı şeklindeki iddiaya Atatürk Araştırma Merkez’inden Prof. Dr. Ömer Kürkçüoğlu tarafından “Türk-İngiliz İlişkileri” isimli esrinde cevap verilmiştir. Kürkçüoğlu hilafetin kaldırılmasının Musul tezine manevi darbe indirdiğinden bahisle o zamana kadar Türk propagandası ile patlamaya hazır bir volkan gibi olan hilafete bağlı Kürtlerin direncinin kırıldığından ve bundan İngilizlerin yararlandığından bahsetmiştir. (Altan Tan.232-233)
İşte Şeyh Sait isyanı da hilafetin kaldırılması ve buna benzer Batıcı uygulamalar neticesinde ortaya çıkmıştır.
Gerçi bu olay fırsat bilinerek çıkarılan Takrir-i Sükûn kanunu ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmıştır. Her ne kadar bu parti için Mustafa Kemal partinin gizli eller tarafından kurulduğunu ifade etse de kurucuları arasında Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi Milli Mücadelenin iki önemli şahsiyetinin varlığı düşünüldüğü zaman iddiaların siyasi kaygılarla öne sürüldüğü kolayca anlaşılacaktır.
Evet, Şeyh Sait ayaklanmasının çıkış nedeni Cumhuriyet kadroları tarafından ülkede yürürlüğe konulan devrimlerdir. Bu devrimlere karşı oluşan bir tepki neticesindedir.
PKK ise bu konuda farklıdır. PKK Kemalizm’e karşı değil, aksine onun Kürt versiyonudur. İslam’ın dünya görüşünün terki neticesi empoze edilen Batılı değerlerin Kürt gençleri tarafından içselleştirilmesi sonucu kendi ifadeleri ile bir “Kürt Aydınlanma”sının neticesidir. Artık bu hareket geleneğin/dinin geri olduğu kanısına varmış ve Kürt Ulusçuluğu üzerine fikri yapısını kurmuştur. Bu nedenle Kürtçüler açısından hilafet gibi, medrese gibi geleneksel kurumların; İslam kardeşliği, ümmet gibi kavramların zihinsel dünyalarında hiçbir yeri yoktur. Varlıklarını bu kurum ve kavramların yokluğuna bağlı olduğunu bilmeleri açısından Kemalizm ile aralarında hiçbir ayrılık ve farklılık bulunmamaktadır.
Kemalist kadro Milli Mücadelenin başlangıcındaki taahhüt ettiği İslam toplumlarının birlikteliği sözüne rağmen zafer sonrası Türk Ulusçuluğu üzerine kurulan devlet yapılanması ile Kürt kimliğini reddetmiş, dilini yasaklamış, varlıklarını inkâr etmiştir. İş bununla da kalmamış aynı devletin eğitiminden geçen Kürtler için gelenek referans olmaktan da çıkmıştır. Kemalist okullardan mezun olan Kürtler medreselerde okuyanlardan farklı bir zihni yapıya sahiptir. (Cemil Gündoğan. Türkiye Siyasetinde Kürtler içinde. İletişim yay. Sf:125)
Nesrin Uçarlar’ın ifadesiyle PKK kadroları Türk okullarından aldıkları otoriter siyasal kültürle birlikte Kemalist sembollerden ilhamını alan Abdullah Öcalan önderliğinde köle Kürt’ün cevherinde yatan Kürtlüğü ortaya çıkardıkları anlatısını yaymışlardır. 2005 yılında yayımlanan PKK Yeniden İnşa Kongre Belgeleri adlı kitapta şu çarpıcı ifadeler yer almaktadır: Kürdistan Önderi Abdullah Öcalan, imhanın eşiğine getirilmiş ve çağdaş insanlık değerlerinden alabildiğine uzaklaştırılmış Kürt halkını soylu değerlerle yoğurup yeniden yaratan bir rol oynamıştır. (Nesrin Uçarlar. Kürtçenin Direnişi ve Siyasalın Geri Dönüşü. Türkiye Siyasetinde Kürtler içinde. Sf: 276-277)
Ne kadar bildik cümleler değil mi?
“İmhanın eşiğinde”, “çağdaş insanlık değerlerinden uzaklaştırılmış”, “soylu/ çağdaş değerlerle” , “yeniden yaratmak”.
Üstelik bir o kadar da seküler.