Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.48
Gram Altın
2960.80
BIST 100
9672.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Kasım 2014

KÜRT SİYASETİNDE YOLAYRIMI

Toplumların bir denge hali üzerine bulunması, adeta sosyolojinin doğrulanmış örtük bir teorisi gibidir. Batı'da Hıristiyanlığın bir dönem, Tanrı adına yaptığı zulümler Rönesans, Aydınlanma gibi süreçlerle ulaşılan modernliği öne çıkarmıştır. Modernlikten postmodernliğe evrilen bu sürecin, yeniden Tanrı'yı davet edeceğinden hiç kuşkum yok. Türkiye'de geçmişte bir dönem ulusçu sert politika, PKK şiddeti ve terörünü ortaya çıkarmıştır. Bugün geldiğimiz noktada, kürt siyasetinin hala şiddet dili üzerinden konuşması, daha önce kürtlere tanınmış olan kredinin de sonuna yaklaşıldığını göstermektedir.

Hükümetin her seferinde çözüm sürecinin devam edeceğini bildirmesi karşısında PKK ve onun siyasi uzantılarının hala şiddete meyleden ve Türkiye Devleti'ne şantaj yapmaya çalışan söylemleri karşısında, ortak sorumuz; bu şiddetin nereye kadar tolere edileceğidir? Evet, militarist siyaseti onaylamıyoruz ama PKK, HDP ve BDP'nin devlet karşısında şiddet ve şantaj kokan söylem ve pratiklerini hiç kabullenmiyoruz. Eğer çözüm sürecinin anlamı; karşılıklı barışın sağlanması ise, kürt siyasetinin de buna özen göstermesi gerekmiyor mu? Çünkü barış karşılıklı özen ile geliştirilen bir şeydir.

Çözüm süreci diye adlandırılan ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin militarist tarzın dışında karşılıklı insani alanları yoklamaya, eski değersel zemini yakalamaya yönelik siyasetinin devam etmesi hiç şüphesiz önemlidir. Buna farklı çevrelerden tepkiler gelecektir ve hatta kimi zaman bunu sabote etmeye çalışanlar olacaktır. Bunların başında PKK'nın kandil kanadı gelmektedir. PKK'nın bu bağlamda birkaç kola ayrıldığı bir gerçek. Belki biraz daha sabır istiyor.

Fakat burada anahtar rolün kürt halkına düştüğünü belirtmeliyiz. Kürt halkı, Türkiye'nin kendileri için tek şans ve imkan olduğunun farkına varmaları gerekir. Nihayetinde Kobani olaylarında izlendiği gibi, bölgede küresel aktörlerin çıkarlarının kürtleri konumlandıracağı yer pek iyi bir yer değil. Amerika'nın en nihayetinde kürtleri araçsallaştırarak, kendi siyasetleri doğrultusunda kullandıkları çok net ve açık. Ama bazı kürtlerin peşmergeleri uğurlarken, Obama'ya güzelleme yapmalarını hangi feraset içerisine oturtacağız bilmiyorum?

PKK ve onun siyasi uzantılarının, Amerika ve küresel aktörlerin fısıldamaları üzerine, Türkiye'ye yönelik negatif tavırları ve şiddetleri ile Türkiye'nin altını oymaya çalışırlarken, bunun sonunun yersizlik ve yurtsuzluk olduğunun farkındalar mı?

Kürt halkı nerede ve kimle yaşayacağına iyi karar vermeli ve barış süreci olacaksa, buna özen göstermelerinin gerekliliğinin farkına varmalıdırlar. Çünkü şiddet şiddeti besler. Fakat artık şiddetin sonuna gelinmiştir. Özellikle Kobani'nin işgalinin ardından Demirtaş'ın sokak çağrısının, büyükşehirlerin kenarlarında karşılık bulmakla birlikte Demirtaş'a ağır maliyetle geri dönmesi, öte yandan artık şiddetin tolere edilemeyeceğinin hem halk katındaki beklentiler hem de hükümet kanadından ciddiyetle deklare edilmesi, Kürt siyasetini her bakımdan bir yol ayrımına getirmiştir.

Hükümet, bu süreci ne kadar yönetiyor bilmiyorum? Öte yandan bölgede çok farklı faktörlerin üstüste çakışmasıyla oluşan bir denklemi idare etmeye çalıştığını düşünüyorum. Bunun çok kolay olmadığını biliyorum. Fakat tüm bunlarla birlikte PKK'nın ve onun siyasi uzantılarının şantajlarına boyun eğmeden dik durması bir zorunluluktur. Kürt halkı bilmelidir ki, küresel aktörlerin bölge yeniden şekillenirken Türkiye'ye çektiği operasyonlar ve Türkiye'nin geliştirmeye çalıştığı hamleler vardır.

Fakat dikkat edilmesi gereken şey; kürtlerin bu süreçte küresel aktörlerin elinde araçsallaşmamasıdır. Anlaşılmıştır ki, bu aktörler Işid ile kürtleri bölgede kendi politikalarını gerçekleştirmek üzere birbirine boğduracaklardır. İşte tam da bu sebeple Türkiye'nin kaderi kürtlerin de kaderidir.