KÜRESEL YIKIMDAN KAÇIN
Kaybedilen yılların telafisi var ama kaybedilen ömürlerin telafisi yok.
Devlet denilen o koca aygıt, içindeki
insanların ortaya koyduğu güç dengeleriyle birlikte bazen yekvücut olur;
herkese kazandırır, bazen de daha çok kazanmak isteyenlerin ayrık seslerinin
baskın gelmesiyle savrularak ilerler; ama hep ilerler...
Devletlerin doğma, gelişme ve sonlanma
dönemlerini tarihte çok defa okumuşuzdur.
20.yüzyılın ortalarından itibaren iki
dünya savaşının getirdiği yıkımla birlikte statükonun kabul edildiği Birleşmiş
Milletler gibi bir örgütü kurmak insanlığın belki de geçtiğimiz
yüzyıldaki en büyük başarısı olmuştur.
Sistemler kurulurken bazıları, satın
almaya çalıştıkları toprakların ancak bu yolla ellerinde kalacağını
düşünerek bu işe ön ayak olsa da aslında insanların dünyadan daha
fazlasını elde etme arzularını sınırlandırdıkları için toplam faydaya
büyük bir katkı sağlamışlardır.
Toplumların hırslarının devletlerin
sınırlarıyla ve imkânlarıyla sınırlandırılmış olması dünya
barışını tesis edecek ilk adımın atılmasını sağlamıştı.
İkinci adım ise zenginliğin
paylaştırılması yönünde olması gerekiyordu.
Bunu da fırsat bilen o satın almacı
hizibin, paranın altın karşılığını kaldıracak işlere ön ayak
olması kısmen savaşların sınırlı para için olma halinden
uzaklaştırdı ve SSCB’nin artık savaşacak bir amaç olmaması
sonucunda nasıl da dağıldığını gördük.
Çünkü anlamsızdı.
Tek sonuç refahtı.
Tabii asıl tabloyu milenyuma gelince
anladık.
Reel ekonominin onlarca katı oluşan finansal ekonomi artık
o satın almacı grubun zenginliğini kat be kat artıran büyük
bir balona dönüştü.
Küresel ve bölgesel ekonomik krizlerle
nereden patlayacağı belli olmayan bu lastiğin yolda bırakacağı zamanlara
yaklaştık.
Yapılması gereken reel
ekonomiyi büyütürken finansal ekonomiyi daha anlamlı
bir noktaya getirmek olmalı...
Ama şu ana kadar nedense kimse buna cüret
edemediği gibi rezerv parayı değiştirmekten başka da çözümü
olan yok gibi görünüyor.
Halbuki direkt üretime dayanan katılım
sistemi en makul ve insani sistem...
Tamam belki faizi yok
etmek öyle kolay değil ama en azından türev işlemler ortadan
kaldırılabilir.
Sanal sözleşmeler üzerinden oluşturulan kaydi paralar ile trilyonlarca
dolar borç dünyayı yıkıma götürecek.
Üç vakte kadar sadece emeğini
ortaya koyan insanların, dürüstçe çalışarak nafakasını elde edenlerin her
şeyini kaybedeceği ve nedenini de bilemeyeceği günler yaşayacağız.
Altın hazırlıkları bu kapsamda ortaya koyulan yetersiz ama naif çabaları
gösteriyor.
Daha fazlasını yapmak gerekiyor.
Bunun içinse ittifakları
dönüştürmek ve küresel ekonomik bir sistem ortaya
koymaktan başka bir çare yok ama bunu sağlayacak özgürlük alanı olmadığı
gibi buna tevessül edeceklerin halinin ne olduğunu da D8’den çok
iyi biliyoruz.
Belki de bireysel olarak
yapılabilecek şey sadece farkındalığı artırıp helal olan finansal
kazançlarla kurulacak bir ekonominin içinde kalmak
olmalı...
Ulusal paralar üzerinden yapılan faiz ve kur
arbitrajı ile kim kazandığını sanıyorsa da küçük dünyasındaki bu
yanılsamayı gerçek dünyadaki yıkıma bir taş koyarak yapıyor.
Devletlerin üstünlük ve rekabet
hırsları denge bulunmasını zorlaştırıyor.
Evet BM’nin varlığı sınırların
sabit kalmasını bir noktaya kadar sağlasa da finansal ekonominin genişliği
adım adım bizi yıkıma götürüyor.
Emeğin boşa geçirildiği bir süreç
yaşıyoruz.
Ortak küresel para ile faiz ve kur üzerinden oluşturulan hayali ekonomiyi
elbet bir gün birileri yıkacak!
Ama bu yıkımın altında üç kuruş parasını
kâra çevirmek isteyen vatandaş kalacak.
Ey vatandaş, ey insanlık!..
Hisse senedi ve altın gibi çeşitli emtialarda kalmak
ya da üretimin direkt içinde yer almak belki bugün zor ve az
kârlı gibi görünebilir ama emin ol, kubbe yıkıldığı zaman “İyi
ki de yapmışım.” diyeceksin.
Benden söylemesi...