Küresel soykırım planı
Huxley'in Cesur Yeni Dünya'sında edebiyat, bilimsel ve felsefi düşünce yıkıcı olduğu için yasaklanırken koşullandırma, sosyal tabular ve düşük eğitim seviyesi ile eleştirel düşünme engellemeye çalışılır.
Aynı şekilde, bireysellik, bağımsızlık ve ahlak ifadeleri de
kaba ve anormal olarak görülür.
Ayn Rand’ın
Anthem’inde hikâyenin cesur kahramanı olan “Eşitlik 7-2521” kodu şöyle diyordu:
"Geceleri mumların loş ışığında hepimiz soyunurken kardeşlerimiz susuyor,
çünkü akıllarındaki düşünceleri söylemeye cesaret edemiyorlar. Çünkü herkes
herkesle aynı fikirde olmalı ve düşüncelerinin herkesin düşünceleri olup
olmadığını bilemezler ve bu yüzden konuşmaktan korkarlar."
Ve kendini şöyle tanımlıyordu; “Bütün insanların sol
bileklerinde taktıkları, üzerinde isimleri yazılı olan demir bilezikte
yazıldığı gibi, bizim ismimiz Eşitlik 7-2125.”
Kendi düşüncelerimizi ve kendimizi ifade etmekten ziyade
başkalarının düşünce ve görüşlerini benimsemeye daha da kötüsü itaate teşvik
ediliyoruz.
Kendi düşüncelerini
unutacak kadar insanların korkuyla terbiye edildiği tuhaf bir zamana denk
geldik.
Video kameralar, uydular, dronlar, akıllı telefonlar,
arabaların kaydını ve hareketlerini bile takip eden plaka kameraları, hızlı geçiş
şeritleri, google, youtube, instagram, facebook gibi İnternet siteleri ve yüz
tanıma sistemleri…
İnsanoğlunun neredeyse hiçbir özelinin kalmadığı, anbean
takip edildiği, verilerinin depolandığı ve her daim kontrol edildiği korkunç
bir örümcek ağının içerisindeyiz.
Bugün Çin'de Uygur
Müslümanlarının 500.000'den fazla üyesi yüz tanıma kameralarıyla izleniyor.
Şimdi size daha başka bir şey anlatacağım.
Bilindiği gibi, Hitler hükümeti, 14 Temmuz 1933’te,
“Kalıtsal Hastalığı Olan Nesillerin Önlenmesine İlişkin Yasa”yı kabul etti. İlk
maddesinde, “doğacak çocuklarının
fiziksel ya da zihinsel ciddi bir kalıtsal engeli olacağının tıbbi raporlarla
kanıtlanması durumunda, kalıtsal hastalığı olan herkes
kısırlaştırılabilecektir.
İlk birkaç yılın dışında kayıt olmamasına rağmen Nazi
iktidarı boyunca yaklaşık 300.000 engellinin kısırlaştırıldığı tahmin
ediliyordu.
Öjeni, Cumhuriyet döneminde de “sağlıklı nesiller
yetiştirilmesi” amacına uygun bir şekilde gündeme geldi. Dönemin hükümeti, 1930’da Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nu çıkararak,
kalıtsal hastalık taşıyanların evlenmelerini yasakladı.
Resmi ideolojiyi tahkim için çıkarılan çeşitli dergilerde de
öjeni fikrinin savunan yazılar yayınlandı.
Nazi Almanya’sı sağlıklı unsurlarının çoğaltılması,
sağlıksız unsurlarının ise azaltılması yoluyla insan soyunun geliştirilmesini amaçlayan
politikalar geliştirmişti. Alman halkının biyolojik gelişimini amaçlayan üstün
ve saf Alman ırkı oluşturmayı hedefleyen bir ideolojiydi bu.
Şimdi de küresel
ölçekte benzer bir politika izleniyor. Bakınız Fransa eski Cumhurbaşkanı
Mitterand'ın danışmanı Jacques Attali, 1981 yılında yazdığı bir makalede,
'Gelecekteki sorun, nüfusu azaltmanın bir yolunu bulmak olacak' diyordu.
Attali, önce insanları ikna ederek ya da korkuyla yıldırarak
bunu başarabileceklerine inanıyordu. “Ve işe önce yaşlılardan başlamamız
gerekir” diyordu.
Çünkü ona göre
insanlar 60-65 yaşını aşar aşmaz ürettiklerinden daha uzun yaşıyorlar ve bu da
topluma ekstra bir maliyet yüklüyor. Sonra sırada zayıf olanlar ve işe yaramayanlar,
topluma hiçbir katkısı olmayanlar ve özellikle aptal olanlar var.
“Elbette insanları infaz edemeyiz ve onları toplama
kamplarına dolduramayız” diyor Attali. Bunun için evvela kendi iyilikleri
olduğuna inandırarak onlardan kurtulmayız!
Yani diyor ki insan
makinesinin bozulmasından daha ziyade aniden durması işimizi kolaylaştırır. Bunun
için bir şeyler, bir sebep bulacağız. Belirli insanları hedef alan bir salgın
olabilir mesela. Yaşlı ve obezleri hedef alan bir virüs mesela!
Sonra zayıf ve korkakları boyun eğecek ve aptal olanlar da
buna inanacak ve tedavi olmayı isteyecekler.
Ve çözüm olarak
düşündüğümüz tedavi şartları da olgunlaşmış olacak. Yani insanlar mezbahaya
kendi kendilerine gidecekler.
Bilmiyorum daha ne desinler? Bugün içinde bulunduğumuz tuhaf
durum şayet bu açıdan dikkatimizi çekmiyorsa bu musibeti hak ettik demektir!