Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2961.23
BIST 100
9890.16
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Temmuz 2021

Küresel soykırım planı

Huxley'in Cesur Yeni Dünya'sında edebiyat, bilimsel ve felsefi düşünce yıkıcı olduğu için yasaklanırken koşullandırma, sosyal tabular ve düşük eğitim seviyesi ile eleştirel düşünme engellemeye çalışılır.

Aynı şekilde, bireysellik, bağımsızlık ve ahlak ifadeleri de kaba ve anormal olarak görülür.

Ayn Rand’ın Anthem’inde hikâyenin cesur kahramanı olan “Eşitlik 7-2521” kodu şöyle diyordu: "Geceleri mumların loş ışığında hepimiz soyunurken kardeşlerimiz susuyor, çünkü akıllarındaki düşünceleri söylemeye cesaret edemiyorlar. Çünkü herkes herkesle aynı fikirde olmalı ve düşüncelerinin herkesin düşünceleri olup olmadığını bilemezler ve bu yüzden konuşmaktan korkarlar."

Ve kendini şöyle tanımlıyordu; “Bütün insanların sol bileklerinde taktıkları, üzerinde isimleri yazılı olan demir bilezikte yazıldığı gibi, bizim ismimiz Eşitlik 7-2125.”

Kendi düşüncelerimizi ve kendimizi ifade etmekten ziyade başkalarının düşünce ve görüşlerini benimsemeye daha da kötüsü itaate teşvik ediliyoruz.

Kendi düşüncelerini unutacak kadar insanların korkuyla terbiye edildiği tuhaf bir zamana denk geldik.

Video kameralar, uydular, dronlar, akıllı telefonlar, arabaların kaydını ve hareketlerini bile takip eden plaka kameraları, hızlı geçiş şeritleri, google, youtube, instagram, facebook gibi İnternet siteleri ve yüz tanıma sistemleri…

İnsanoğlunun neredeyse hiçbir özelinin kalmadığı, anbean takip edildiği, verilerinin depolandığı ve her daim kontrol edildiği korkunç bir örümcek ağının içerisindeyiz.

Bugün Çin'de Uygur Müslümanlarının 500.000'den fazla üyesi yüz tanıma kameralarıyla izleniyor.

Şimdi size daha başka bir şey anlatacağım.

Bilindiği gibi, Hitler hükümeti, 14 Temmuz 1933’te, “Kalıtsal Hastalığı Olan Nesillerin Önlenmesine İlişkin Yasa”yı kabul etti. İlk maddesinde, “doğacak çocuklarının fiziksel ya da zihinsel ciddi bir kalıtsal engeli olacağının tıbbi raporlarla kanıtlanması durumunda, kalıtsal hastalığı olan herkes kısırlaştırılabilecektir.

İlk birkaç yılın dışında kayıt olmamasına rağmen Nazi iktidarı boyunca yaklaşık 300.000 engellinin kısırlaştırıldığı tahmin ediliyordu.

Öjeni, Cumhuriyet döneminde de “sağlıklı nesiller yetiştirilmesi” amacına uygun bir şekilde gündeme geldi. Dönemin hükümeti, 1930’da Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nu çıkararak, kalıtsal hastalık taşıyanların evlenmelerini yasakladı.

Resmi ideolojiyi tahkim için çıkarılan çeşitli dergilerde de öjeni fikrinin savunan yazılar yayınlandı.

Nazi Almanya’sı sağlıklı unsurlarının çoğaltılması, sağlıksız unsurlarının ise azaltılması yoluyla insan soyunun geliştirilmesini amaçlayan politikalar geliştirmişti. Alman halkının biyolojik gelişimini amaçlayan üstün ve saf Alman ırkı oluşturmayı hedefleyen bir ideolojiydi bu.

Şimdi de küresel ölçekte benzer bir politika izleniyor. Bakınız Fransa eski Cumhurbaşkanı Mitterand'ın danışmanı Jacques Attali, 1981 yılında yazdığı bir makalede, 'Gelecekteki sorun, nüfusu azaltmanın bir yolunu bulmak olacak' diyordu.

Attali, önce insanları ikna ederek ya da korkuyla yıldırarak bunu başarabileceklerine inanıyordu. “Ve işe önce yaşlılardan başlamamız gerekir” diyordu.

Çünkü ona göre insanlar 60-65 yaşını aşar aşmaz ürettiklerinden daha uzun yaşıyorlar ve bu da topluma ekstra bir maliyet yüklüyor. Sonra sırada zayıf olanlar ve işe yaramayanlar, topluma hiçbir katkısı olmayanlar ve özellikle aptal olanlar var.

“Elbette insanları infaz edemeyiz ve onları toplama kamplarına dolduramayız” diyor Attali. Bunun için evvela kendi iyilikleri olduğuna inandırarak onlardan kurtulmayız!

Yani diyor ki insan makinesinin bozulmasından daha ziyade aniden durması işimizi kolaylaştırır. Bunun için bir şeyler, bir sebep bulacağız. Belirli insanları hedef alan bir salgın olabilir mesela. Yaşlı ve obezleri hedef alan bir virüs mesela!

Sonra zayıf ve korkakları boyun eğecek ve aptal olanlar da buna inanacak ve tedavi olmayı isteyecekler.

Ve çözüm olarak düşündüğümüz tedavi şartları da olgunlaşmış olacak. Yani insanlar mezbahaya kendi kendilerine gidecekler.

Bilmiyorum daha ne desinler? Bugün içinde bulunduğumuz tuhaf durum şayet bu açıdan dikkatimizi çekmiyorsa bu musibeti hak ettik demektir!