Küresel sistemin hedefinde neden aile var?
EricHoffer, “Kesin İnançlılar” adlı kitabında kitle hareketlerinin aileye yönelik tutumlarından bahseder. Ona göre çağımızın hemen bütün kitle hareketleri başlangıç aşamalarında, aileye karşı düşmanca bir tavır takınmışlardır.
Aileyi gözden düşürüp zayıflatmak için her
yolu denemişlerdir. Bunun için de evvela ebeveynlerin(başta baba) otoritesini baltalamışlardır. Boşanmayı kolaylaştırmışlar
ve çocukları üzerindeki tüm tasarruf haklarını ellerinden almışlardır.
“Örneğin” der Hoffer, “Hristiyanlığın
aileye karşı takındığı düşmanca tavır bugünkü kitle hareketlerinin hiçbiri
tarafından bu kadar açıkça ortaya konulmamıştır.”
Öyle ki İsa sözünü sakınmadan söylemiştir.
“Çünkü ben oğul ile babasının, kız ile anasının ve gelin ile kaynananın arasına
ayrılık koymaya geldim. Ve insanın düşmanları kendi ev halkı olacaktır.”(Matta
10:35-37)
Havarilerden biri babasını gömmek üzere
kendisinden izin istediği zaman İsa dedi ki: “Ardımdan gel, bırak ölüleri,
kendi ölülerini kendileri gömsünler.”(Matta 8:22)
“Ve kardeş kardeşi, baba çocuğunu ölüme
teslim edecek ve çocuklar, ana babalarına başkaldırıp onları
öldürteceklerdir.”( Matta 10:21)
Tahrif edilmiş İncil’de anne, baba ve
çocuk sevgisi aleyhinde vaaz veren(verdirilen) bir peygamberi görüyorsunuz.
Aziz Bernard’ın verdiği vaazlar öylesine
etkili olmuştur ki rivayete göre analar oğullarını, karılar da kocalarını
ayartılmasınlar diye saklamışlardır. Ve bu adam o kadar çok yuva yıkmıştır ki
terkedilmiş kadınlar bir manastır kurup oraya yerleşmişlerdir.
EricHoffer, “Hangi nedenle olursa olsun
ailenin yıkılması kolektif bir ruhu otomatikman besler ve kitle hareketlerinin
çağrısına uyma eğilimi yaratır” der.
Örneğin Japon işgali, Çinde’ki sıkı aile kalıbını
zayıflatmış ve Çinlilerin gerek milliyetçiliğe gerekse komünizme daha fazla
açık olmalarına neden olmuştur.
Sanayileşen Batı dünyasında aile, temel
olarak ekonomik etkenler sonucu zayıflamış ve kadının ekonomik bağımsızlığı
boşanmaları kolaylaştırmıştır. Keza gençlerin de ekonomik bağımsızlığı anne ve
babalarının otoritesini zayıflatmıştır.
Hoffer’e göre aile bağlarını zayıflatan bu
etkenler çağımızdaki kolektif ruhun büyümesine bir şekilde katkıda bulunmuş ve
bireyleri kitle hareketine hazır hale getirmiştir.
Zira aile yapısının dağıldığı bir ortamda
bir kitle hareketi doğrudan oraya sokulur ve zamanla meyvelerini toplamaya
başlar.
Kısacası başkalarını kendisine çekmeye
çalışan bir kitle hareketinin önemli sayıda taraftar toplayabilmesi için
öncelikle mevcut tüm grup ve aile bağlarını yıkması gerekiyor.
Bu nedenle güçlü aile bağları kitle
hareketlerinin çağrısına karşı bir kalkan vazifesi görecektir.
Şimdi gelelim günümüze;
Yeni Dünya Düzeni Projesi kapsamında yeni
bir dünya ve insanlık tasavvuru kurgulanıyor. Bugün toplumlar doğrudan aileyi
hedef alan küresel çapta büyük bir projenin tehdidi altında.
Çünkü bu yeni kitle hareketi, aile
bağlarını koparıp kendine yeni tür vatandaşlıklar temin etmek istiyor.
Norveç Tıbbi Doğum Kayıt Kurumu’na göre
yılda 2 bin 500 çocuk biyolojik babasının kim olduğundan habersiz doğup,
büyüyor.
Bir takım uluslararası anlaşmalara
bakıldığında da ailenin temelini sarsan maddelerle dolu olduğunu görürsünüz.
Babayı oğluna, kızını anneye düşman eden bir planlamadır bu.
Keza anayasaya aykırı olarak çocuğu
ailesinden koparıp kendi dünya görüşünü dayatan eğitim sistemleri, televizyon
dizileri, sosyal medya uygulamaları vs tüm bunlar yeni dünya sistemine uyumlu
yeni taraftarlar toplamak için yapılıyor.
Demem o ki bizim öncelikle küresel
projelerle baş etmenin yol ve yöntemleri üzerine oturup düşünmemiz lazım.