Dolar (USD)
35.12
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2955.46
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Eylül 2020

Küresel sistem ve borçlanma

Çocukken mahallede oynadığımız oyunlardan biri de çeşitli mesleklere sahip bir dünya kurmaktı kendimize. Bu arada arkadaşlardan kimisi evden getirdiği elmayı, kimisi çikolatayı kimisi de farklı şeyleri satardı. Para da oyunda ortak olarak uzlaştığımız düzgün kesilmiş gazete kağıtlarıydı. Yalnız gazete kağıtları (yani paralar) bir elden dağıtılırdı. Kim dağıtıcı ise elindekilerle elma, çikolata vb.lerini daha fazla alırdı. Bu arada elinde gazete kağıdı biriktirenler ise çokça para kazandığını düşünerek sevinirlerdi. Oyunun sonunda hakimiyeti elinde bulunduran gerçek emtiayı alırken, elinde emtia olanlar da gazete kağıtlarıyla oyunu kapatmaktaydı.

Dünya altın ve gümüş paralardan kağıt paralara geçerken, gerçek paranın yerine bir ikame konulmuştu. Geçen yüzyılın başından itibaren de bugünkü küresel aktörler Amerikan dolarını rezerv para kabul ettiklerinde işin rengi tamamen değişti. Bütün dünyada hakim ülke Amerika’nın parasının temel alınması, Amerika’ya diğer dünya ülkelerinin sonsuz kredi açması, onun borç yükünü bir yere kadar üstlenmesi ve nihayetinde Amerika’ya insan hayatı için gerekli emtiaları ucuz bir şekilde temin etme imkanını sunmaktaydı. Küresel ölçekte “bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul” sistemi böylece inşa edilmiş olmaktaydı.

Bu yolla tüm ülkelerin varlıkları çok ucuza kapatılarak, kitleler yoksulluğa doğru adım adım itildiler. Nihayetinde Amerika başta olmak üzere küresel aktörler, sözgelimi Afrika’nın altınlarını hem özelleştirme yoluyla işletmekte hem de bu altınlara bir kağıt para (dolar) karşılığında sahip olmaktaydılar. Meselâ, ciddi anlamda rezervler, kaynaklara sahip olan Hindistan’ın zenginlikleri adeta iç edilmişlerdi. En zengin 100 kişisinin varlıklarının toplamı 300 milyar dolar olan Hindistan’da GSYİH 2009’da 1.2 trilyon dolardı. (Bkz. Arundhati Roy, Kapitalizm: Bir Hayalet Hikayesi, Sel Yay., s. 15) Hindistan’ın nüfusunun 1 milyardan fazla olduğu hatırlandığında durumun nasıl olduğunu anlayabilirsiniz. Zaten televizyondan seyrettiğiniz Hindistan görüntüleri de bunu doğrular.

Küresel sömürünün birinci boyutu budur. Genel anlamda dünyanın görünümüne baktığımız zaman, büyük oranda dünya nüfusunun bir nesne olarak sömürgeleşmeden payını aldığını ve giderek fakirleştiğini görmekteyiz. Bauman’ın verdiği rakamlara bakacak olursak, dünya varlıklarının % 85’ini % 10’luk bir kesim yönetmektedir. Yine Roy, Hindistan’da 830 milyon insanın günde 20 rupiyle yaşadığını söylemektedir. (s. 58)

Küresel sömürünün ikinci boyutu mümkün olduğu kadar kitleleri borçlandırmaktır. Bunun ilk ayağı ülkeleri, ikinci ayağı da insanları borçlandırmaktır. Çünkü borçlanmış insan demek özgürlüğünü ve varlığını koruyamaz. Böylece küresel aktörler, insanların özgürce hareket etmek ve gerektiğinde itiraz haklarını ellerinden almış olurlar.

Şu anda verilen rakamlara göre dünya global ekonomisi 65-70 trilyon dolarken, bunun karşılığında toplam borç oranı ise 270 trilyon dolardır. Dikkat ederseniz toplam varlığın dört katı civarında. Amerika parasal genişlemeye giderek para basıp dünyaya dağıtıyor. Dağıtıyor derken, rezerv para olmanın imtiyazını kullanarak insanları borçlandırmış. Ciddi anlamda dünya insanı bir borç yükü altında bulunmaktadır. Bu yük bir yandan küresel sistemi de sıkıntıya sokarken, aynı zamanda sürdürülemezliğe de işarette bulunmaktadır.

Daha önce “Borçlandırılmış insanın imali” kitabından bahsetmiştim. Küresel düzen borçlandırmak üzerine kurulu. İnsanlar henüz ellerinde olmayan bir varlık karşısında ek tüketme hakkını cazip görerek gelecek 5-10 yılını aslında tüm emek ve varlığını ipotek altına almaktadır. Kitleler ise tekil bireyler olarak kendilerine birer statü olarak gösterilen eşya ve hayat tarzına gözlerini dikerek borçlanıyorlar. Dolayısıyla meseleye “mahalle”den gözümüzü kaldırarak “küre”den bakmak gerekiyor.