Küresel Sıkıştırma Hareketinin Arka Planı
Türkiye'nin son bir aydır yaşadığı yoğun terör belası elbette bir tesadüf değil. Dünyayı yöneten ve dünyaya nizamat vermeye kalkan küresel çetelerin bu taşeron örgütlerle ilişkisi olduğu açık. Yaşanan terör olaylarını "bir kardeş kavgası" olarak nitelendirmek ise oldukça güç, çünkü bu bir kardeş kavgası filan değil. Küresel çetelerden ihale almış, Türkiye'de yerleşik Marksist-Leninist bir örgüt, sözde halkı adına özgürlük mücadelesi verdiği gibi garip bir kılıf altında resmen Türkiye'yi kana bulamaya çalışıyor.
Yine özellikle dövizdeki anormal oynamalar, doların ve euro'nun beklenmedik şekilde yükselmesi de bu küresel oyunun bir parçası. Bazı yorumculara göre on, on beş ya da yirmi yıl gibi aralıklarla, modern dünya sisteminin efendileri, belli bölgelerde istikrarsızlıklar yaratarak, yönetim değişikliklerini zorlayarak ülkelerin milli servetlerini kendilerine hortumlamak adına özellikle finans ve ranta dönük sektörlerde spekülasyonlar yapıyorlar. Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci'nin birkaç gün evvel yapmış olduğu "dolardaki oynama spekülatif ve yurtdışı kaynaklı" mealindeki açıklamalar da bunu tey'it ediyor.
Bu spekülasyon süreçlerinde tabii olarak normal olmayan yöntemler kullanılıyor. Terör, şiddet, savaş, askeri darbe, ara dönem üretme, demokrasiyi askıya alma, faiz döviz ve ranta dayalı sektörlerde spekülatif darbeler bu yöntemlerin belli başlı unsurlarını oluşturuyor.
Brezilya, Çin gibi ülkelerde mevcutta yaşanan olumsuz gelişmeleri Türkiye'de yaşananlarla yan yana koyduğumuzda yukarıdaki tezin doğru olabileceği kanaati gerçekten güçleniyor. Bu oyunun içine Türkiye'nin çekilmek istenmesindeki en korkutucu boyut sivil halk kesimlerinin, yani sıradan vatandaşların bu süreçten zarar görmeleri. Terörün ister sivilden ister devlet görevlilerinden olsun can alan boyutuyla, ekonomik istikrarsızlığın da ülke ekonomisine ve hane ekonomisine olan ürkütücü zararlarının telafisi kısa ve orta vadede hem mümkün olamayabiliyor hem de toplumsal huzuru da doğal olarak bozuyor.
Diğer taraftan modern dünyayı kuran ve işleten küresel para imparatorluğunun Türkiye ile ilgili planının arka cephesinde Türkiye'deki mevcut güçlü siyasi aktörlerin pasifize edilmesi gibi bir kirli oyunun işletildiğine ise neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Baş hedefin ise Sayın Cumhurbaşkanı olduğunun emareleri küresel güçlerin içerde acentalığını yapan bazı basın-yayın organları dikkatli takip edildiğinde ortaya çıkıyor. Yine Avrupa ve ABD menşeli bazı basın kuruluşlarının karalamaya, etkisizleştirmeye, değersizleştirmeye ve suçlu göstermeye dönük yayınlarından da bu iz kolaylıkla sürülebiliyor.
Eğer siyaseti dışarıdan dizayn etmeye çalışanlarla içeriden dizayn etmeye çalışanların hedefleri farklı olsaydı hedef tahtasına direkt olarak Ak Parti hükümeti ve Sn Cumhurbaşkanı oturtulmazdı. 7 Haziran seçimleri sonrasında ülkeyi boşluğa ve istikrarsızlığa sürükleyerek meşru idarenin halk nezdindeki itibarı bilerek ve istenerek zedelenmeye çalışılıyorsa bugün yaşanan terör olaylarıyla mezkur gelişmelerin yan yana hatta at başı yürümesi bir tesadüf değil. Yüzde 40'ın üzerinde oy almış bir partinin meşru hükümet etme ya da hükümetin birincil aktörü olmak hakkını tartışmaya açanların niyetlerinin hiç de iyi olmadığı da açık.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Yaşanan bütün bu olumsuzluklardan, terörden, şiddetten, çözüm süreciyle taşın altına elini koyan bir iktidarı ve Sn Cumhurbaşkanı'nı yegane sorumlu tutmak insafla yan yana getirilecek bir durum değildir.
Küresel oyunları tezgahlayan kirli ellerin içerdeki maşalarının bilerek ya da bilmeyerek Türkiye üzerine oynan çirkin oyunlara büyük bir aymazlıkla ortak olmaları ise ma'şeri vicdanca asla unutulmayacak ve affedilmeyecektir. Kendisini her fırsatta yerli ve milli olarak pazarlayanların ise bu çirkin oyunlara alet olmaları ise asla va kat'a affa mazhar olamayacaktır.
Yaşanan vahim terör olaylarının da artık çözüm süreciyle bir ilişkisinin olmadığını, 7 Haziran seçimlerinin oluşturduğu belirsiz tabloyu kötüye kullanmaya çalışanların bir oyunu olduğunu da görmek ve anlamak gerekiyor. Eğer bu bir kardeş kavgası olsaydı toplum kendi içinde çatışır ve bölünürdü. Toplumun yaşanan her türlü elim vakaya rağmen sabrını ve metanetini koruması bunun böyle olmadığının en büyük kanıtıdır. Sıradan bir Kürt'le sıradan bir Türk'ün birbiriyle bir sorunun olmadığı aksine iç içe olduğu bir toplumda kalleş terör olaylarını bir kardeş kavgası olarak lanse etmek olsa olsa hainliktir, alçaklıktır.
Önemli olan büyük oyunu görmektir. Sahnenin arkasındakilerin kimler olduğunu ve asıl niyetlerinin ne olduğunu görebilmektir. Bunu göremediğimiz müddetçe sahte düşmanlıklar ve sahte kavgaların maşası olmaktan kurtulamayacağız.